Kasetler, zaaflar, şeddeli tesadüfler...
CHP'de, Baykal'ı genel başkanlıktan istifaya zorlayan komplonun ardından, MHP'de de kaset depremi yaşanıyor.
Kadınlarla uygunsuz görüntülerden öte, iki genel başkan yardımcısının söyledikleri, komploculara istediğinden fazlasını bile vermiş... Yani "kasete alınıyorsunuz, MHP'nin aleyhine ne söylenecekse hepsini sıralayın" dense, bu kadar olur... Nitekim Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu, partideki görevlerinden istifa ettikleri gibi Adana ve Kırşehir'de, 1. sıra adaylıklarından da çekildiler.
Partileri, bir komplo ile yıpratılmak istendiği için MHP tabanı haliyle üzgün, şaşkın. İki kişinin hatası, günahı yüzünden koskoca bir MHP camiasını hırpalamaya kalkmak, buradan siyasî kazanç hesabı yapmak en az komplo kadar insafsız ve ahlak dışıdır. Önemli olan, hata yapanın, ailesine, arkadaşlarına, partisine zarar verenlerin bunun faturasını ödemesidir. MHP yönetiminin hızlı davranıp, o iki kişiden istifalarını istemesi isabetli olmuştur.
Her yerde insanın ayağı kayabilir. Zaafları, insan için en büyük tehdittir. Erkeklerin kadın zaafı, yönetimleri, devletlerin geleceğini etkilemiştir. Tarihin başlangıcından günümüze, bu zaaf azalmadan devam ediyor. Koskoca ABD'nin dünyaya nizamat vermeye uğraşırken, Clinton'ı engelleyemeyişini hatırlayınız... Bu zaaftan, kendini dindar kabul eden insanlar da vareste değildir. Nice seviye kazanmış insan, bu zaafa düşmemek için her namazda dua etmiştir. Ayaklarının kaymasından korkmuşlar, dualarının yanında nefislerini engelleme adına tedbir üstüne tedbir almışlardır. Dostlarını, arkadaşlarını seçerken çok hassas olmuşlardır. Günaha giden zeminlerin uzak semtlerine bile uğramamaya özen göstermişlerdir. "Allah'ım, bizi kötü örnek olmaktan koru" her mümin için güzel bir duadır...
İnsanlara, dolayısıyla bağlı oldukları, bulundukları yerlere, makamlara, camialara, partilere zarar vermek isteyenler, onların zaaflarının peşine düşerler. Dinlerler, gözetlerler, tuzaklar hazırlarlar. Günümüzde teknoloji, zaaf ve günah avcılarına büyük imkânlar sağlıyor. Kasetler, savaşların yapamadığını yapıyor.
MHP yöneticileriyle ilgili kaset için de Baykal komplosunda olduğu gibi yine, "kimler yaptı" sorusu sorulacaktır. AK Parti'yi hedef göstermek işin en kolay tarafı. Sayın Baykal da öyle yapmıştı ama İklim Bayraktar olayı, başka adresleri işaret etti... Acaba seçim öncesi zamanlaması ile MHP yöneticilerine ait kasetin, karanlık odalarla, mahfillerle ilgisi var mıdır? Amaçlanan nedir?
Benim aklımı karıştıran, CHP ve MHP'nin Ergenekon sanıklarını aday göstermeye adeta mecbur edilmeleridir. Zira MHP ve CHP, bu adayları kendi tabanlarına izah edememektedirler.
Mesela Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Erdoğan'a, "sen Ecevit'in adını abdestsiz ağzına alma" derken, Ankara'da Sinan Aygün'ün adaylığını nasıl izah etmektedir? Zira t24 internet sitesinde dün Doğan Akın, aynen şöyle yazdı:
"Tarih 5 Temmuz 2002. Bugün CHP'nin Ankara Milletvekili adaylarından olan Sinan Aygün 'Ankara Ticaret Odası Başkanı' olarak elindeki dilekçeyi, Ankara Adliyesi'nin Hukuk Tevzii Bürosu'na bırakıyor. Aygün, dilekçesinde, Başbakan Ecevit'in sağlık durumunun kişisel ihtiyaçlarını bile karşılamaya elvermeyecek kadar bozuk olduğunu, makamına gelemediğini, toplantılara katılamadığını, ekonomiyi yönetemediğini, yurtdışında Türkiye'yi temsil edemediğini belirtiyor ve ekliyor: Başbakan'ın üstlendiği ağır görevler dikkate alındığında, Sayın Bülent Ecevit'in sorumluluklarını yerine getirip getiremeyeceğinin tespitinin gerekli olduğu düşünülmektedir. Medeni Kanun uyarınca Ecevit'in vesayet altına alınmasını talep ediyorum."
Mahkemelerden böyle bir karar çıkmadığı için mi acaba, bir de hastaneden Mehmet Haberal'ın adının geçtiği bir "iş göremez raporu" alma peşine düşüldü? Mehmet Haberal ile Sinan Aygün'ün, birlikte CHP adayı olması şeddeli bir tesadüf müdür?
Seçime doğru giderken cevap bekleyen ne çok soru var...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.