En çılgın proje
-Anlık tepkiler, kişileri tanımak için önemlidir. Hayatı hep, önümüze getireceklerini öngörerek yaşamaya çalışırız.
Öngörmek, hazırlanma fırsatı verir. Tepkilerimizi önceden tasarlar, sonuçlarını hesaplar ve böylece bir adım öne geçme fırsatı yakalarız. Hazırlıklı değilseniz yüzünüzdeki bütün maskeler düşer; korku, kıskançlık ve donanımsızlık kendini bir anda ele verir. AK Parti liderinin 'çılgın projesi'ne herkes hazırlıksız yakalandı. Proje iyi; ama tepkiler, eleştiriler tam bir fiyasko. Projenin kendisi üzerinde herkes durdu. Daha uzun zaman duracak. Ama somut ve iddialı bir projeye verilen anlık tepkiler üzerinde durarak, toplumsal-siyasal muhalefetin tabiatı hakkında fikir edinmek mümkün.
Kılıçdaroğlu, 'memleketin çılgın adamlara değil, düşünen adamlara ihtiyacı var' diyor. Bu anlık tepki, son 10-15 yıl içinde karşılıklı yer değiştiren kültleri ele veriyor. 'Çılgınlık' olumlu çağrışımlarını, Turgut Özakpınar'ın 'Şu Çılgın Türkler' kitabı ile kazandı. 'Çılgınlık', bu kitapta tasvir edilen Cumhuriyet'in kurucu kadrolarının, imkânsız görünenlerin peşine düşmeleriydi. Yeniyetmeler bugün beğenilerini 'manyak şey' lafı ile ifade ederken, aynı vurguyu yapıyorlar. AK Parti'nin 'çılgın projesi'nin bu yerleşmiş çağrışımları üzerinde kimse durmadı. Bu ıskalama bile, artık büyük hayallerin peşine düşme görevinin muhafazakârların tekeline geçtiğini göstermiyor mu? Kılıçdaroğlu'nun 'düşünen adam'ı, hayvanlar âleminin en düşünceli yaratığı olan hindiyi aklınıza getirmiyor mu? Toplumda kabına sığamayan büyük bir enerji var. Şaha kalkan bir at, yerinde duramayan bir kaplan bu toplumu daha fazla temsil etmiyor mu? Siyaset bu coşkun enerjiyi dizginleme, büyük eserlere dönüştürme becerisi değil mi?
İstanbul, hiçbir zaman sadece bir şehirden ibaret olmadı. İstanbul, Türkiye'nin 81 vilayetinin ortak paydası. Bu yüzden İstanbul için bir şey yapmak, doğrudan Türkiye'nin mekaniğini değiştirmek demek. Buket Uzuner'in 'Şiirin Kızkardeşi Öykü' isimli kitabında 'İçinden deniz geçen şehir' isimli, güzel bir İstanbul hikâyesi var. Başbakan artık İstanbul'un içinden iki deniz geçeceğini söylüyor. Tek tek her birimizin içinden artık iki deniz geçecek. Ne etkileyici bir şiirsellik, değil mi?
Projenin kendisinden çok, siyasî pazarlama başarısı ve anlık tepkilerin ele verdiği muhalif kişilikler üzerinde durduğumu tekrarlamalıyım. Pazarlama çok başarılı. Aynı proje, bir başkasının elinde 'hiç' edilebilirdi. Çılgın proje takdim edildi ve tartışıldı. Televizyon kanallarında, canlı yayınlarda hiçbir şey söylemeden saatlerce konuşan uzmanlar ve yorumcular bu anlık muhalif tepkilerin timsaliydi. Halkın verdiği tepki ise her şeyin özeti. Toplumda bu çılgınlığın canlı bir karşılığı bulunuyor; çünkü artık bu toplumun çılgınca bir özgüveni var. Büyük hayallerle kanatlanacak ve bu hayallerin peşine düşecek bir özgüven. İmkânsızlar başarılmak içindir.
Kendi mecrasında yaklaşık üç asırdır akan tarih artık sona eriyor. Öznesi olamadığımız, belirleyemediğimiz, rüzgârda sağa sola savrulduğumuz dönemler geride kalıyor. Dünyanın merkezi batıdan doğuya kayıyor. Alıştığımız ve normal karşıladığımız her şey değişiyor. Dünya dengeleri arasında kendine emniyetli bir yer arayan Türkiye, artık kendisi denge kuruyor. Dünden çok farklı bir gelecek önümüzde duruyor.
Büyük düşünmek, büyük hayaller kurmak ve çılgınca görünen projeleri gerçekleştirmek artık bizim kaderimiz. Bu kaderden kaçamayız. Geçmişin küçük hesaplarını, dar alanda kopan fırtınalarını bir kenara bırakıp açık denizlere açılmalıyız.
Uzmanı olmadığım için 'ikinci boğaz projesi' hakkında konuşamıyorum. Ama bütün çılgın hayalleri gerçeğe dönüştürecek bir çerçeve biliyorum: Yeni anayasa. Güvensizliğin, korkuların, zorbalığın, yasakların karanlık dünyasına Türkiye'yi 50 yıldır hapseden kalıpları kırıp; özgür, kişilikli ve özgüvenli bir toplumun içinde rahatça at koşturacağı, her türlü çılgın projenin üstesinden gelmesine fırsat ve imkân veren bir anayasa.
Bu seçimlerin en çılgın projesi de yeni anayasa olacak.