Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Korkmayın: Her şey hükme tabidir!

Korkmayın: Her şey hükme tabidir!

Evvela bilin ki, “İnanıyorsanız üstünsünüz” (Al-i İmran 139). Bu bir hüküm. Peki kime üstünsünüz?..
İnanmayanlara...
Neden üstünsünüz?..
Çünkü inançlı insan beşeri güçlere değil doğrudan Allah’ın gücüne dayanır. Onun üstünde bir güç bulunmadığına göre de üstündür!
Bu yüzden inanan insanın dinamikleri hiç çökmez. Umutları hiç sönmez. En kritik anlarda bile inancına tutunup ayağa kalkmayı başarır. Her türlü çöküntünün üstesinden gelir, açmazlardan imanı sayesinde çıkar, her zaman yeniden dirilişi başarır ve yoluna devam eder...
Yani inanç, insana azim, ümit, kararlılık, güç ve direnç kazandırır. Pes etmez, teslim olmaz, şartlara boyun eğmez!
İnanç, insanı, böyle bir yapıya kavuşturuyorsa, hakiki inançtır. Ve ancak “Hakiki imanı elde eden insan kâinata meydan okuyabilir!” (Bediüzzaman).
İşte bu yüzden inançlı insana kararsızlık yakışmaz, tereddüt yakışmaz. Ümitsizlik, moralsizlik, hedefsizlik hiç yakışmaz.
İnanan insan öncelikle kararlıdır: Ya da kararlı olmalıdır. Çünkü son derece kaypak, son derece değişken bir zeminde, değişmez kriterlere, dosdoğru ölçülere sahiptir Bu, çok büyük bir avantaj....
Düşünün ki, faşizm-sosyalizm-kapitalizm gibi beşeri sistemlerin yüz yıl bile dayanamayarak çürüdüğü yahut tümden çözülüp çöktüğü bir dünyada, sürekli tazelenip gelen, çağları aşan olaylarla doğrulanan bir inanç manzumesine mensup olmak büyük bir imtiyazdır aslında, bir mazhariyettir.
Bunun kadrini bilmek için feraset, İlahi imtiyazı avantaja dönüştürmek için ise akıl, mantık ve gayret lâzımdır.
Öte yandan, inanan insan tereddütsüzdür: Çünkü inanç manzumesi her problemi çözmüş, her konuda hükümler koymuş, ölçü getirmiştir.
İnanan insan azimlidir ve ümitlidir: Çünkü Allah’ın tasarruf kudretine bağlıdır; bu anlamda, insanların mutlak manada zulmettiği ortamda bile kaderin adalet ettiğine inanır. İradesinin ulaşmadığı konularda İlahi hükmün tecellisini bekleyerek dua eder.
Dua deyip geçmeyin.
Zira dua, yaradılış hikmetlerinden biridir ki, “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu?” buyrulmuştur.
Dua, bütün kapıların yüzünüze kapandığını zannettiğiniz en ümitsiz demlerde ardına kadar açık bulunan tek münacat ve iltica kapısıdır. Cenab-ı Hakk’a bir arz-ı hal, Cenab-ı Hakk’la bir mükâlemedir, sohbettir.
Ne diz çökmek zordur, ne el açmak ne de istemek. Bir şeyi böylesine rahat ve masrafsız başka hiçbir makamdan isteyemezsiniz.
İnanıyorsanız gerçekten, Allah’ın huzurunda duyduğunuz huzuru başka hiçbir yerde duyamazsınız.
İnanan insanın zaten duadan, münacattan ve Allah’a ilticadan başka istikameti yoktur...
Hazin ki, zaman zaman sebeplere tıkanır, “sebep-perest” bir anlayış içinde olayları yorumlamaya kalkışırız. Oysa her şey hükme tabidir.
Bunu bile bile, buna inana inana, kimi zaman, olayların “hikmet ciheti”ni unutuyoruz. Gelişmeleri yalnızca sebepler silsilesi içinde ele alarak, böylece farkında olmadan bir bakıma sebep-perestlik yaparak, hem kendi içimizi karartıyoruz hem de çevremize ümitsizlik bulaştırıyoruz.
Kimimiz ise çok karamsarız. Her gün içimizin karanlığını bir şekilde dışa vuruyoruz...
Her şey görüntüden ibaretmiş gibi yaşıyoruz...
Sanırım peygamber kıssalarını biraz daha çok okumamız gerekiyor...
Musibetlerden nasıl hayırlar çıktığını, olumsuz şartların nasıl dize geldiğini görmemiz için...
Hele şükür
Böyle de 1 Mayıs kutlanabiliyormuş demek ki...
Bir tarafta sol sloganlar, bir tarafta gerçekten hak arama cehdi, bir tarafta mehter marşları...
Hemen hemen tüm renkleri vardı Türkiye’nin..
Rengârenk bir gökkuşağı oluşmuştu.
Hayatın her alanına bu müsamahayı yayabilirsek hiçbir sorunumuz kalmaz.
Kararlı, tutarlı ve biraz da duyarlı olmak bize yeter.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi