Bahçeli'nin Bozkurtları
MHP liderinin ölçülü ve rafine öfkesini anlayabiliyor musunuz? Bağırıyor, sürekli bağırıyor. Asıl barut kokan vurgulardan önce, düşük perdede söylemesi gereken masum hazırlık cümlelerini de bağıra bağıra söylüyor.
Demek ki tasarlanmış, üzerine kafa yorulmuş ve bu yüzden dozu rutine bağlanmış bir öfke bu. Bir sertliğin ifadesi. Kelimelerin, cümlelerin hiçbir önemi yok. O öfkeyi hissetmeniz, mesajı almanız için yeterli.
Peki toplumda bir karşılığı var mı? MHP'nin mütereddit seçmenleri, bu öfkeyi tasvip ediyor mu?
Sivri dişlerini açmış avını parçalamaya hazırlanan veya başını gökte yükselen Ay'a kaldırmış kurt figürü, Bahçeli'nin öfkesini yansıtıyor. Bu yüzden Ülkücü gençlere 'Bozkurtlar' diye hitap ederken kimse yadırgamıyor. Bu öfke, bu öfkeli figür, bu sertlik Türkiye'de neyi temsil ediyor? Siyasî tartışmaların, gelecek kurgularının neresine oturuyor?
'Öfke aklı gölgeler' diyeceksiniz. Ama Bahçeli'nin öfkesi bir aklın ve hesabın eseri. Acaba hangi hesabın?
AK Parti'nin 'çılgın proje'si, CHP'nin 'aile sigortası' derken, seçim kampanyası bu iki partinin ürettiği pozitif mesajlarla sürüyor. MHP'nin ise hiç böyle bir telaşı yok. MHP biteviye biri büyük, ikincisi küçük ama şablonu aynı olan iki büyük felaketten bahsediyor. İkisi de 'bölünme ve parçalanma' felaketi. PKK, Türkiye'yi bölmek için uğraşıyor, ABD ve Avrupa bu işe destek oluyor. İkinci felaket ise, 'Türkiye'yi tek parça halinde tutacak yegane güç olan MHP'yi bölme ve parçalama planları' oluyor. 'MHP'yi yıkmak istiyorlar' diyor Bahçeli. 'Dağılmak, ufalanmak, kardeş ihtilafı' gibi 'ülke bütünlüğü' için edilen lafları, bu sefer kendi partisine yönelik bir tehdit olarak tekrarlıyor.
'3 Mayıs Türkçüler günü' vesilesiyle, Bozkurtlara söyledikleri 40 yıl önce de kelimesi kelimesine kullanılabilirdi. Nihal Atsız'ın 3 Mayıs 1944'te, aralarında Alparslan Türkeş'in de bulunduğu 23 kişiyle birlikte tutuklanmasının, o tarihte Alman cephesinin çöküşü ile bağlantılı bir 'psikolojik harekat' olduğu geçen zaman içinde yeteri kadar anlaşıldıktan sonra da aynı kalıpların tekrarlanmasının başka bir anlamı olmalı. MHP bir yandan kendi içindeki geleneksel dengesini kaybediyor. Türk-İslam sentezinin yerine, 3 Mayıs tarzı bir Türkçülük, yani 'ilâ-yı kelimetullah'ı olmayan, 'kuru bir cihangirlik davası' geçiyor. Muhafazakâr seçmenle bütün bağlar koparılıyor. Bahçeli'nin Gülen Hareketi'ne karşı ilan ettiği savaş; muhafazakâr seçmeni kapı dışarı edip, şatafatlı bir şekilde 'endişeli modernler'i buyur etme hesabına dayanıyor. Bu hesap tutar mı? Bahçeli'nin bağıra bağıra, AK Parti'ye, Gülen Hareketi'ne ve dünyanın geri kalanına açtığı savaş, bu hesaba güvendiğinin oldukça sert bir işareti.
Siyasî analizci olarak bizim işimiz, görünenlerin arkasındakileri kurcalamak ve mantıklı ilişkiler kurarak sonuçlar çıkartmak. İnce zekâ, hayal gücü ve orijinal bir fikir görünce, ülkeniz adına sevinmek de cabası. Başbakan Erdoğan'ın Sosyalist Enternasyonel'e, 'CHP'yi çıkartıp AK Parti'yi alın' çağrısı, bu kampanya döneminin -şu ana kadar- en şık hamlesi olarak kayda geçmeli. Özgüven, iddia ve meydan okuma daha parlak nasıl ifade edilebilir?
Türkiye hızla dönüşüyor. AK Parti, Türkiye'yi dönüştüren aktörlerin başında geliyor. CHP, bu değişime ayak uydurmak için çok ciddi bir çaba içinde. MHP lideri ise, sıkı bir şekilde geçmişe tutunarak ve Türkiye'nin geçmişinde kalanların temsilini üstlenerek varlığını sürdürmeye çalışıyor. Devletin bekâsı mı, statükonun bekâsı mı? Bölünmeyi nasıl engellersiniz? Bağırıp çağırarak mı, Kürtleri ikna ederek mi? Bahçeli'nin volümü hiç düşmeyen öfkeli konuşmalarının arasına, bir ikna cümlesi yerleştirmek mümkün mü?
Tarihin süpürgesi çalışıyor. Birbirine tutunarak büyük bir kütleye dönüşmek, safları sıklaştırarak değişime direnmek mümkün mü? Önümüzde seçim var. Her söylenen söz seçim için. Bahçeli'nin hesaplı öfkesi de.