Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Leys Şebilat’ın mektubu

Leys Şebilat’ın mektubu

Birkaç gün ara ile iki önemli, güncel ve siyasi mektuba muttali oldum. Bunlardan birisi, Ürdünlü Çerkezlerden mühendis Leys Şebilat’a ait. Ürdün’de lafını esirgemeyen iki Çerkez var. Bunlardan birisi eski milletvekili Tucan Faysal ki, Ürdün yönetiminden sürekli olarak reform talebinde bulunuyor. Hatta bu yüzden bir zamanlar Çeçen asıllı Parlamento Başkanı Abdulbaki Cemmu ile de atışmıştır. İkinci önemli Çerkez asıllı şahsiyet ise mühendis Leys Şebilat’tır. Gerçekten de sözünü esirgemeyen bir şahsiyettir ve bu nedenle de başı beladan ve dertten kurtulmamıştır. Kral Hüseyin’e dil uzatmak ve hakaretten dolayı iki defa hapse atılmıştır. Kendisiyle geçen yıl Lübnan’da tanışmış ve kısa bir süre de olsa sohbet etme imkanı bulmuştuk. Kendisi kesinlikle Beşşar rejimi düşmanı değil. Lakin bununla birlikte, Filistin halkının İsrail’den istediği birtakım insan haklarıyla ilgili taleplerin Suriye halkı tarafından da dile getirilmesinden ve kendi rejiminden istenmesinden daha meşru ve tabii bir şey olamayacağını ortaya koymaktadır. Aksi halde, bunun çifte standart olacağını ve Şam rejiminin sözleriyle fiillerini karşı karşıya getireceğini belirtmektedir. Leys Şebilat, Beşşar’a yönelik kardeşçe bir üslupla geniş bir mektup yazmış. Nasihat ediyor ve çok gecikmeden halkın taleplerine kulak asmasını istiyor. Lakin Al-i Esat (Esat ailesi) rejimi gerçekten de Leys Şebilat gibi şahsiyetlerin nasihatlerine kulak verir ve kendi halkının da haklı taleplerine kulak asar mı? Lakin Leys Şebilat, mektubunda Şam’ın Al-i Esat’ın çiftliği olmadığını hatırlatıyor. ‘Sakın Şam’ı Beni Ümeyye’nin mirası sanma!’ diyor. Bu çok önemli ve yerinde bir nasihat. Suriye, 1963 yılından itibaren Baas’ın çiftliği gibi yönetiliyor. Hem Nuseyri bir azınlık tarafından hem de sıkı yönetimle idare ediliyordu. Halk da bunun değişmesini ve rejimin halka açılmasını istiyor.

Şam rejimi, hakkındaki bütün ithamları yalanlasa da en azından bunlar kimsenin gözünden kaçmıyor. Belki bu mektupta İran’a yönelik de bir mesaj var. Zira, Şam’daki yönetimi destekliyor ama bu yönetim Emevi tarzına benziyor. Adeta idare tarzı olarak Emevilerin hortlamış hali gibi. İkinci olarak, Şam rejimi aynen Şah’ın İran halkına yaptığı gibi savunmasız ve silahsız insanların üzerine gözlerini kırpmadan ateş ediyor ve kurşun yağdırıyor. ‘Şebbiha rejimi’ olarak da anılan rejim, insanların çıplak göğüslerine siper alıyor ve yere seriyor. Dolayısıyla yine bir çifte standart görüntüsü oluşuyor. İran halkı kurşunlara göğsüne siper ederek Şah rejimini yıkarken Suriye halkı da yıllar sonra aynısını yapıyor. Aynı yoldan geçiyor. Lakin bu defa Şah’ı kovanlar adına yola çıkan rejim Şam rejimine kol kanat geriyor görüntüsü veriyor ve onu komplo iddialar üzerinden korumaya ve siyanet kanatları altına almaya çalışıyor. Yani Tahran’daki Şah’a karşı çıkarkan adeta Şam’daki Şah’ı destekliyorlar. Şam rejimini korumak için ‘İran mihveri’ olarak anılan mihver veya uzantıları da rejimi ayakta tutmak için öne atılıyor ve kamuoyu oluşturmaya ve yönlendirmeye çalışıyorlar.

Bu son yaklaşım da, Hama olaylarından sonra bir kez daha Suriye halkı ile İran arasına kalın duvarlar örüyor. O dönem mücadele rejim ile bir kesim arasında yaşanırken şimdi tamamen halk ile rejim arasında yaşanıyor. Suriye rejimi ise kendi ile halk arasında yaşanan bir mücadeleyi yine muayyen kesimlerle ‘mukavemet rejimi’ arasında yaşanıyor süsü vermeye çalışıyor. Bunun için kah Saad Hariri grubunu kah eski ortağı ve babasının çırağı Abdulhalim Haddam’ı ve onlara mal edilen komploları nazara veriyor. Yetmezse onları Suudlularla yedekliyor ve üçlüyorlar. Daha yetmezse Kuveytli Selefileri (Velit Tabatabai gibi) işin işine katarak komplocuları dörtlüyorlar. Demek ki, komplocular her yerde hazır ve nazır. Suriye rejiminin eli armut topluyor! Meğerse hepsi sırada bekliyormuş. Geriye bir tek Rufailer kalıyor! Yakında onları da bulurlar. Rejim, Dera’da Umeriye Camii’nin a’ma (gözleri görmez) imamını bulamayınca oğlunu öldürüyor ve böylece Selefi emirliği yok ettiğini ilan ediyor.
İkinci mektuba da nasipse yarın değinelim...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi