Sorular-Cevaplar
Sorularınız geliyor. Teşekkür ederim.
Gelen soruların çoğu tarihe ilişkin... Bu konuda kafalar oldukça karışık. Okullarda verilen yanlış bilgilere romanlar, filmler de eklenince iş, içinden çıkılamaz bir hale geldi.
Yine de biz, işin içinden çıkmaya çalışalım.
Bunu sorularınız sayesinde yapıyoruz. İşte, bu yüzden okuyucudan gelen “her mektup bir mekteptir” diyorum.
“Mektep mektup”lardan biri, Sakarya’dan Yıldız Aslı Türkmen’e ait.
“Hocam” diyor, “Sizi çok seviyoruz. Bizim burada kız kıza yaptığımız sohbetler var. Geçenlerde aramızda bir tartışma çıktı. Bazı arkadaşlar Türklerde yüze peçe örtme geleneğinin olmadığını iddia ettiler. Buna karşılık diğer bazı arkadaşlar çarşafın İslâm’dan beri var olduğunu söylediler. Çok merak ettim, çarşafın tarihi geçmişi nasıldır? Bize ne zaman geldi?”
• Bizden de selamlar Yıldız Aslı. Kız kıza bir araya gelip sohbet etmek ne güzel. Aranızda tartışmanız da çok iyi. Ama bunu birbirinizi incitmeden yapın lütfen.
Gelelim cevaba: İşin inanç boyutuna değinmeden tarihsel gerçeğini yansıtmaya çalışacağım.
Tarihçi İsmail Hami Danişmend’in nakline göre, Şikâri’nin “Karaman Tarihi” (“Karamannâme”) isimli yazma eserinin (kitap, Çekül Vakfı tarafından geçenlerde yayınlandı) 113. sayfasında konu şu şekilde özetleniyor:
“Karamanoğlu Alaüddin, Hamidoğlu İlyas diyarını talân ettiğinde, üç kabile Diyar-ı Osman’a firar ettiler. O vakit bunları Murad Han I. Murad) görüp pek temiz ve uslu adem olduklarından kendi şehrine (Bursa’ya) yerleşmelerine izin verdi.
“İşte bu kabile kadınları pek güzel olduklarından, herkes bunları temaşa etmeye başlayınca, ulema tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzlerinin siper edilmesi emredildi. Ne vakiet taşra çıksalar o kabile hatunları yüzlerini siper ederlerdi. Fakat bu hal sonra diğer kadın ve kızların pek hoşuna geldiğinden herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı.”
Kısaca böyle Aslı...
Pervin Yüce/ Ankara;
Türkçe öğretmeniyim. Çocuklarımız 100 kelime ile konuşuyor. Türkçe git gide kısırlaşıyor. Bu konuda düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Osmanlılarda lisan diye bir sorun var mıydı?
• Osmanlarda lisan meselesi yoktur, çünkü lisanı “uydurukça”ya boğan eski Türk Dil Kurumu gibi bir kurum yoktur.
Ama bu konu zaman zaman dünya devletlerine de musallat olmuştur.
Hatta Fransa Kralı IV. Henri’ye, şair nedimi Malherbe şöyle bir teklifte bulunmuş:
“Kelimeleri yanlış kullananların idam edileceği yolunda bir emir yayınlayınız. Bu suretle Fransızca’nın bozulması önlenebilir.”
Bu teklife karşı Kral, eski Roma İmparatoru Tiber’in şu sözünü nakletmiş:
“Bir imparator istediği insanı memleketine kabul edip vatandaş yapabilir, fakat dilde bulunmayan hiçbir kelimeyi lisanına kabul edemez.”
Türkiye’de sel’li, sal’lı bir sürü kelime uyduruldu. Yöneticiler buna çanak tuttu, öncülük etti. Bunlar Türkçeye uymadığı için de çocuklarımız kelimesiz kaldı.
Yetişkinler 200-250 kelime ile, çocuklar da 100 kelime ile konuşmaya başladı. Bunu telafi etmek için çocuklarımıza (ve yetişkinlerimize) iyi Türkçe ile yazılmış bol kitap okutmak gerekiyor.
Hatta haftanın bazı akşamları “Kitap Gecesi” yapılmalı. O gece televizyon kapanmalı. Ailece kitap okunmalı.
Zaman zaman bunların arasına Kanuni’nin, Fuzuli’nin, Baki’nin, Nabi’nin, Namık Kemal’ın, Yahya Kemal’ın şiirleri gibi bazı ağır metinler de konmalı ve anlamaya çalışmalı...
Bu, hem kelime haznemizi geliştirecek hem de aile içi iletişimimizi kolaylaştıracaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.