Üniversiteli bir Gence Açık Mektup
Şeb-i Yelda topluluğuna mensup üniversiteli gence açık mektubumdur: Önce selam ve hürmetlerimi sunar, hatırınızı sorar, sıhhat, selamet ve hayırlı başarılar diler, dualarınızı beklerim.
Sizi çok rahat, çok mutlu, kendinizden çok emin, çok bahtiyar gördüğüm için aşağıdaki uyarılarımı bilginize sunmayı uygun gördüm.
İslami bir cemaate, tarikata, gruba, kliğe, fırkaya, hizbe mensup olmak kişiye otomatik olarak bir üstünlük, fazilet, rüçhan sağlamaz.
Mademki üniversitede okuyorsunuz. Aşağıdaki üstünlükleri ders alarak, çalışıp çabalayarak kazanmanız gerekir.
* Bunların birincisi edebi ve yazılı kültür Türkçesi bilmektir. Bunun için ehliyetli üstatlardan özel Osmanlıca, edebiyat-ı Osmaniye dersleri almanız gerekir.
* Sonra bu devirde her kültürlü insan İngilizce bilmelidir. Garson veya resepsiyon memuru İngilizcesi değil, kültür İngilizcesi.
* Tarikat mensubu bir Müslüman olmanız hasebiyle sizin Arapça bilmeniz de şarttır.
* Sonra, siz bir taşra veya kırsal kesim çocuğusunuz. Bu bir ayıp değildir ama olgun, vasıflı ve kültürlü bir Müslüman olmanız için medeni terbiye, görgü ve edeb de sizin için şarttır. Bir misafirliğe gittiniz ve herkesin içinde çatır çatır el parmaklarınızı çıtlatmak istiyorsunuz. Bunun çok ayıp olduğunu bileceksiniz ve yapmayacaksınız. Daha böyle yüzlerce, hatta binlerce incelik var öğrenmeniz gereken.
* Şeriatsız tarikat olmaz. Ehl-i Sünnet hocalarından akait, fıkıh, kelam, tefsir, hadis dersleri almalısınız.
* Şimdiki gençliğin dikkat, hafıza, merak melekeleri pek zayıf... Bu konuda da ehliyetli öğretmenlerden ders alınması gerekir.
* Mimarlık, şehircilik, dekorasyon, sanat giyim kuşam dersleri.
* Nasıl yemek yenir dersleri... Evet bu çok lüzumludur. Lokantaya gittiniz yoğurtlu İskender kebabı ısmarladınız. Garson ne içersiniz diye sordu, ayran dediniz. Yanında bir de cacık... Olmadı bu!..
* Tarikata girmişsiniz, tasavvuf dersleri al diyeceğim ama onun dersi olmaz. Tasavvuf yaşanarak öğrenilir.
"Benim şeyhim gerçek şeyh, zamanın kutbu, öteki şeyhler sahte şeyh... Benim tarikatim gerçek tarikat, öteki tarikatları bırak..." diyenlerdensen, vah sana!..
* Bilgileri ezberlemen ve hayata uygulaman şartıyla yirmi saatlik bir komşu ve vatandaşlık hakları kursuna tabi tutulman da icap eder.
* Liste bitmiyor... Mürüvvet dersleri alman da gerekir. Mürvet Teyze değil, mürüvvet... Mürüvvet nedir bilmiyor musun? Ne büyük noksan!..
* Fütüvvet dersleri almanız şarttır. Aksi takdirde olgunlaşamazsınız.
Evet, kemal bir gruba dahil oluvermekle elde edilmez. Yıllar boyunca faydalı nice ilmi ehliyetli üstatlardan tahsil etmek gerekir.
Bunlar sadece faydalı kitap okumakla elde edilemez. İlle de bir üstattan, bir mürşidden, bir rehberden tederrüs ve teallüm etmek gerekir.
Sizi üzdüysem afv buyurmanızı istirham ederim.
* (İkinci yazı)
Vasıflı Zengin Alçak Zengin
Zenginler sınıflara, kategorilere ayrılır. Bütün zenginler bir tarağın dişleri gibi eşit değildir. Kültürleri, soyları, ahlakları, karakterleri arasında farklılıklar görülür.
* Soylu zengin vardır, soysuz.
* Yüksek kültüre sahip zengin vardır, cahili veya pseudo-kültürlüsü...
* Ahlaklı, yüksek karakterli zengin vardır, ahlaksız ve karaktersiz zengin.
* Servetinde zerre kadar haram ve kirlilik bulunmayan temiz zengin vardır, gırtlağına kadar harama batmış kara zengin vardır.
* Haysiyetli zengin vardır, haysiyetsiz zengin.
* Ağırbaşlı, vakur zengin vardır; hoppa, züppe, ne oldum delisi, şımarık zengin...
* Dindar zengin vardır, dinsiz zengin.
* Dindar gibi görünen münafık zengin vardır, gerçek ve muhlis (ihlaslı) zengin.
* Hayırsever zengin vardır, hayırsız zengin.
* Köklü zengin vardır, türedi zengin.
* Görmüş zengin vardır, görmemiş zengin.
Vasıflı zenginin lüks ve pahalı bir otomobili olabilir ama o bununla övünmez, caka satmaz.
Çok pahalı saati, dolmakalemi, yine çok lüks giyim kuşamı ile övünen, böbürlenen zengin yüksek bir zengin değil alçak bir zengindir.
Vasıflı zenginin evinde büyük bir kütüphanesi bulunur. Ayrıca salonunda güzel ve kıymetli dolaplarda antika kitapları olur.
Vasıflı zengin günde en az bir saat kitap okur.
Kaliteli zenginin serveti ne kadar büyükse, tevazuu ve alçak gönüllüğü de o nispette büyük olur.
Zenginin vasıflı mı, vasıfsız mı olduğu evinin salonundan anlaşılır. Vasıflı zenginin salonu sade olabilir ama sanatsız olamaz. Ben bir zenginin ne mal olduğunu salonuna bakarak anlarım.
Vasıflı zengin iş ve mesai zamanında işten, ticaretten bahs eder ama başka vakitlerde ilimle, irfanla, kültürle, sanatla, edebiyatla meşgul olur.
Vasıflı zenginin üzerinde süper vasıflı zengin vardır ki, o on senelik eski bir otomobile binmekten utanmaz. Nitekim İKEA firmasının sahibi on küsur senelik bir Volvo ile geziyordu.
Vasıflı zengin, ölümünden sonra kendisini hayırla yad ettirecek kültür müesseseleri kurar.
Vasıflı ve hayırlı zengin salonundan anlaşılır demiştim. Bir de çoluk çocuğundan anlaşılır. Oğlu serseri, kızı züppe, torunları haşarat olan zengin iyi, vasıflı, yüksek zengin değildir.
Vasıflı zengin vatansever olur. Vatan haini zengin şaki ve haydut zengindir.
*(Üçüncü yazı)
Uyarılar
Seyahattesiniz, bir otele indiniz. Dindar bir Müslümansanız resepsiyona beni sabah şu saatte (namaz vakti) uyandırınız dersiniz. Yahut erkenden uçağa binecekseniz, yine uyandırılmanızı söylersiniz. Evinizde saatinizi kurarsanız...
Hanımınız size seslenir, ilacı alma vakti geldi, unutma. Evden telefon gelir, siparişler tekrarlanır, teyit edilir.
Hayat hep uyarılarla doludur.
Bir iki kere aksırma önemli değildir ama yarım saat içinde on kere şiddetle aksırırsanız soğuk almış olduğunuzu bu aksırıklar size haber verir, tedbir alırsınız, sıcak bir ekinezya çayı içersiniz.
Aynaya bakarsınız, saçınıza sakalınıza aklar düşmeye başlamıştır. Her ak saç teli size bir uyarıdır.
Denizde acayip hadiseler olur. Suyun üzerinde kütle halinde ölü balıklar... Sahile yakın yerlerdeki kumların ısınması... Suyun çekilmesi... Yer yer görülmemiş renklerin peyda olması... Rüzgar olmadan acayip dalgalanmalar... Bunlar yaklaşan bir depremin habercileri olabilir.
Tıkabasa bir yemek, üzerine kaymaklı tatlı... Yarım saat sonra ağzınız kurur... Aman şekerinize baktırınız.
Sol tarafınızda uyuşmalar oluyor. Kalp hastalığı habercisi.
İnsanoğlu kendisi için çok önemli haber ve uyarıların çoğuna kulaklarını tıkar.
Birtakım duvarlarda çatlaklıklar oluşur, binadan çıtırtılar gelmeye başlar, o aldırmaz.
Günde kaç kez gözle görülmeyen, nidaları kulakla işitilmeyen münadiler "Uyan uyan uyan!" diye bağırırlar, o duymaz, duysa da aldırmaz.
Bir Müslüman için her cenaze çok büyük bir uyarıcı ve öğütçüdür. İbret alıp büyük yolculuğa hazırlanmak, azık toplamak gerekir, çoğumuz aldırmayız, tınmayız.
Bu dünyada bir tek o bildiğimiz gök gürültüsü olmaz. Çeşitleri çoktur. Gökler gürül gürül gürülder biz oralı olmayız, yıldırımlardan kaçmayız.
Sabah ezanları bir uyarıdır.
Manevi yangınlarda bildiğimiz itfaiye sirenleri çalmaz, o yangınların başka sirenleri vardır, duymak işitmek gerekir.
Yer yüzünde azgınlık, isyan, tuğyan, fuhşiyat çoğalınca gökler sarsılır, yerler deprenir, denizler bile öfkelenir. Bunları görmek için kalp gözümüz açık olmalıdır.
Çok kirlenmemiş insanlar bazen rüyalarla uyarılır.
Gecenin tenha vaktinde bir ses insana uyan uyan diye fısıldar.
Kalp kulağınızı toprağa dayayın, onun nasıl attığını hissedeceksiniz.
Bazen durup dururken martılar telaşla uçmaya ve acı acı bağrışmaya başlar. Onlar bizi uyarmak istiyor.
Müslümanlar için söylüyorum: Siz Kur'ana iman etmişsiniz ve Kur'an sizi kesin şekilde uyarıyor.
Siz Peygambere iman etmişsiniz, o sizi açıkça uyarıyor.
Rabbani alimler, kamil mürşidler hepimizi uyarmışlar.
Bunca uyarıyı dinleyip kendine çeki düzen verene, yolculuk için gerekli hazırlıkları yapana ne mutlu.
Ey gafiller siz nasıl uyanacaksınız? Ölünce mi?.. Çok geç olmayacak mı?