Kayseri’de seçimin nabzı... Ya 9-0, ya 7-1-1
Dün de ifade ettiğim gibi; Enerji Bakanı sayın Taner Yıldız’ın davetlisi olarak gittiğimiz Kayseri’de, yoğun bir 24 saat yaşadık... O kadar süratli bir gezi oldu ki, Kayseri Temsilcimiz İbrahim Karadavut’la bile görüşemedik.
Sadece “hızlandırılmış bir gezi” değil, aynı zamanda “3 mevsimi birarada” yaşadık Kayseri’de... Şehir merkezinde “günlük-güneşlik” bir hava, adeta “yaz” mevsimi... Biraz yukarılarda, Gesi Bağları’nın olduğu bölge, “yemyeşil ve çiçeğe durmuş ağaçları” ile “ilkbahar”ı yaşıyor... Ancak, daha yukarılar, yani merkezden 2 bin 215 metre yükseklikte hâlâ “kar” var... Gecelediğimiz Mirada Otel’in penceresinden Erciyes Dağı’nı seyrediyoruz ki, doyumsuz bir manzara...
Dışarıda ise, dondurucu bir hava var...
Rüzgâr, insanın ciğerini delecek kadar soğuk esiyor.
Dedim ya;
“Hızlandırılmış bir gezi” oldu...
Hem çok şeyi bir güne sığdırdık, hem de üç mevsimi birarada yaşadık...
MODERNİTE VE TARİH İÇ İÇE!
Kayseri, gerçekten de görülmeye değer bir şehir... Hem “modernlik”, hem de “tarih” birarada... 17 yıldır Belediye Başkanlığı yapan Mehmet Özhaseki, şehrin ruhunu yansıtan “tarihi eser”leri, binalar arasında boğulmaktan kurtarırken, “modern binaları” da şehrin çeşitli bölümlerine serpiştirmiş.
En çok hoşuma giden; “bir şehirde görmeyi en çok arzu ettiğim” şeyi, yani “büyük meydan”ı Kayseri’de görmem oldu... Kayseri, gerçekten de “büyük bir meydan”a sahip... İnsanlar, hem nefes alıyor, hem camileri ve tarihi eserleri seyrediyor, hem de meydanın ortasındaki “çeşme”den kana kana su içiyor.
Her şey bir yana; bu “meydan” benim çok hoşuma gitti... Başka ülkelere gittiğimde, “büyük meydan”ları görür, hep gıbta ederdim...
Neyse ki, Başkan Mehmet Özhaseki bu işi halletmiş...
Beşiktaş ile İstanbul Büyükşehir Belediyespor arasında oynanan “Kupa finali”ni izlediğimiz Kadir Has Stadyumu çok güzel... Otogar çok güzel... Kent Müzesi, hem güzel, hem de son teknoloji ile donatılmış... Kayseri’yi hiç tanımayan biri; gitsin Kent Müzesi’ne; Mimar Sinan başta olmak üzere, “Kayseri’nin her şeyini” görüntülü olarak öğrensin...
İşin en ilginç yanı;
Bütün bu “modern binalar”ın, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin kasasından tek kuruş çıkmadan yapılmış olması...
CHP’YE KULKULOĞLU TUZAĞI!
Kayseri’ye gidip de; CHP Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’nun gündeme getirdiği, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dilinden düşürmediği “yolsuzluk iddiaları”nı sormamak olmaz...
O iddiaları sorduk Mehmet Özhaseki’ye... Öyle şeyler anlattı ki, şaştık kaldık...
Bu iş, halen cezaevinde olan “Ergenekon sanıkları”na kadar uzanıyor!..
Şimdilik “detay”lara girmeyeceğim ama şu kadarını söyleyeyim: 10 Kayseriliden 9’unun “dolandırıcılık”la itham ettiği Şevki Kulkuloğlu, kelimenin tam anlamıyla “mandepsi”ye bastırmış Kılıçdaroğlu’nu!..
Kılıçdaroğlu’nun; “Kayseri’den Ankara’ya gidip, olayın aslını anlatan CHP heyeti”ne; “Desenize tuzağa düştük” dediği, dilden dile dolaşıyor!..
Biliyorum, soracaksınız;
“Madem tuzağa düştüğünün farkında; o halde Şevki Kulkuloğlu’nu niye 1. sıradan milletvekili adayı gösterdi?”
Göstermek zorunda kalmış, çünkü Şevki Kulkuloğlu eğer “milletvekili” seçilemezse “dokunulmazlığı” kalkacağı için “karşılıksız çek dâvâları”ndan dolayı yargılanacak ve büyük bir ihtimalle “cezaevi”ne gidecek!..
İşte bu yüzden; Kulkuloğlu, “tehdit” etmiş Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nu; “Eğer milletvekili seçilemez de yargılanmaya başlanırsam, bu işe sizin azmettirdiğinizi söylerim!.. Ben yanarsam, sizi de yakarım!”
Sizin anlayacağınız;
“İki ucu pislik bir değnek” var Kılıçdaroğlu’nun elinde... Sonunda, Kulkuloğlu’nu “1. sıradan aday” yapmış ki; paçayı kurtarsın da; pislik kendisine bulaşmasın!..
Yalnız Şevki Kulkuloğlu’nun 1. sıradan aday gösterilmesi; CHP’yi hayli “zorlayacak” gibi... Sokakta görüştüğümüz Kayserililer, Kulkuloğlu’nu hiç sevmiyor...
Kulkuloğlu değil de, Dr. Çetin Arık birinci sıradan aday gösterilseymiş, belki “iki milletvekili” çıkarabilirmiş!..
Ama şimdi, “1 milletvekili” bile riskli!..
Bu yüzden olsa gerek;
Dün Kayseri Tomarza’daki mitingte konuşan Bay Kılıçdaroğlu; “Mehmet Özhaseki ile ilgili iddialar” konusunda tek lâf etmemiş!.. Demek ki, “söylenenler” doğru...
Demek ki; “Kulkuloğlu’nun tuzağı”na düştüğünün farkında!..
AK PARTİLİ ADAYLARLA SOHBET!
“At Çiftliği”ndeki “kahvaltı”da biraraya geldiğimiz “AK Parti Milletvekili adayları”na, “Sonuç ne olur?” dediğimizde şu cevabı aldık: “Eğer MHP barajı geçerse 7-1-1 olur.. MHP baraja takılırsa, 8-1 alırız... Ama, hedefimiz 9-0 almak...”
Kahvaltıda; Enerji Bakanı ve aynı zamanda AK Parti 1. sıra adayı Taner Yıldız başta olmak üzere; Sadık Yakut, Mustafa Elitaş, Yaşar Karayel, Pelin Gündeş Bakır, Ahmet Öksüzkaya, İsmail Tamer, Murat Cahid Cıngı ve Mehmet Adıgüzel vardı.
Onlar da aynı şeyi söylediler:
“CHP, Şevki Kulkuloğlu’nu 1. sıraya koymakla büyük hata yaptı... Çetin Arık birinci sırada olsaydı, belki 2 çıkarabilirlerdi... Ama, şimdi 1 bile zor!.. Bizim hedefimiz ise 9’da 9 yapmak.”
GÜLERYÜZLÜ BİR VALİ
Kayseri’de “siyasi hava” böyle... Peki, “devlet” ne durumda?.. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ile bir-iki defa görüştüğümüz için, onu tanıyorum...
Ama, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici ile ilk defa görüştüm... Hem Kaşıklı Restoran’da görüştük, hem de makamında...
Hani, “şeker gibi adam” deriz ya, Vali Mevlüt Bilici de, tam böyle bir adam...
“Vali” deyince “devlet”, devlet deyince “mahkeme duvarı” gibi “donuk ve soğuk yüzler” gelir ya gözlerimizin önüne; Mevlüt Bilici, “ezber bozan” bir vali.
Hem güleryüzlü, hem samimi, hem de cana yakın bir adam...
Son derece de “misafirperver.”
Sadece ben değil, bütün gazeteci arkadaşlarım da sevdi Vali Bey’i...
Hem kendisi, hem yüreği kıpır kıpır...
O kadar “sevgi” dolu ki; Kayserili onu, o Kayseriliyi seviyor... 4 yıla yaklaşan görev döneminde, Kayseri’ye ne yapılmışsa, bunlarda Vali Mevlüt Bilici’nin büyük payı var.
Uzun lâfın kısası;
Vali Bey, “devletin gülen yüzü”nü yansıtıyor... Hani, Başbakan Tayyip Erdoğan, sık sık “vali” ve “kaymakam”lara seslenip; “Halkın içinde olun” diyor ya; Vali Mevlüt Bilici, sadece “halkın içinde” değil, “halkın gönlünde” bir adam...
Sözün özü: Sevdik bu adamı...
Vali Bey’i de sevdik;
Bizlerden yakın ilgisini esirgemeyen ve çok güzel bir “misafirperverlik” örneği sergileyen İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Mustafa Atsız’ı da çok sevdik.
Aslına bakarsanız;
Kayseri’yi çok sevdik,
Kayseriliyi çok sevdik.
SİNAN UZMANI BİR ZABITA MEMURU
Ama, “Kayseri” deyince, herhalde bütün gazeteci arkadaşların “unutamayacağı” bir isim var ki, ondan söz etmeden geçmek olmaz.
O, bir “zabıta memuru.”
Adı da, Mustafa Özçelik.
Onu, “Mimar Sinan’ın doğduğu belde”de, yani Ağırnas’ta tanıdık...
Ağırnas’ın MHP’li Belediye Başkanı İsmail Mete ile, bir “kahve”de bir çay içimi kadar sohbet ettikten sonra, birlikte “Mimar Sinan’ın doğduğu ev”e gittik.
Daha kapıdan girer girmez, Zabıta Memuru Mustafa Özçelik, öyle “bilgi”ler vermeye başladı ki; “turizm rehberleri” halt etmiş yanında...
Tam bir Mimar Sinan uzmanı...
Sadece içinde bulunduğumuz “ev”i değil, “evdeki mimari yapı” ile “Sinan’ın eserleri” arasındaki “bağlantı”yı da anlatıyor!..
Özetle diyor ki;
“Mimar Sinan, sonradan mimar olmadı, o, zaten mimarlık şaheseri bir evde doğdu.”
Son derece haklı...
Çünkü Sinan’ın doğduğu evdeki “kemer”ler, Süleymaniye ve Selimiye camilerindeki kemerlerden farksız...
SİNAN, DEVŞİRME DEĞİL!
Mustafa Özçelik, adeta bir “makinalı tüfek” gibi konuştukça, bizim “ezber”lerimiz bozuluyor.
Hemen herkes, Mimar Sinan’ın; “Hırıstiyan bir aileden devşirme” olduğunu bilir ya; “Hayır” diyor, Mustafa Özçelik; “O, bir devşirme değildi... Evet, dedesi Hıristiyan’dı fakat sonradan Müslüman oldu... Oğluna da Abdülmennan ismini verdi ki; Abdülmennan, Mimar Sinan’ın babasıdır...
Mimar Sinan’ın, 11-12 yaşlarında devşirildiği söylenir... Bu da doğru değil... Mimar Sinan, 11-12 yaşlarında değil, askere gitmek için buradan ayrılmıştır.
Askerde iken, yaptığı bir işte gayet başarılı olduğu görülünce, saraya alınır ve daha sonra mimarbaşı olur.”
Dedim ya;
Ezberlerimiz bozuldu...
Her şey bir yana da, Mimar Sinan’ın bir “devşirme” olmadığını öğrendik ki, bu bilgiyi zabıta memuru Mustafa Özçelik’e borçluyuz...
Fatih Altaylı; büyük bir kararlılıkla, “Ben bu adamı ekrana çıkartırım” dedi...
Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki; “onunla yakından ilgileneceğini” söyledi... Diğer arkadaşlar, Ağırnas’a, bir “Mimar Sinan Enstitüsü” kurulmasını, başına da Mustafa Özçelik’in getirilmesini önerdiler ki; onu “ilk keşfeden” galiba bizler olduk.
Mustafa Özçelik, gerçekten de “Ağırnas’ta bir zabıta memuru” olarak harcanmamalı... Birileri, elinden tutmalı...
Çünkü o, bir Sinan aşığı...
RİFAT BEY’İN KULAKLARI ÇINLASIN!
Yazıya son vermeden önce; kendisi de bir “Kayserili” olan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na bir mesajım var... Rifat Bey, taa Hindistan’da iken “söz” vermişti: “Bir gün ayarlayalım da, sizlere Kayseri’nin meşhur Fırınağzı Kebabı’nı yedireyim.”
Rifat Bey’le, daha sonra çok karşılaştık ama o “bir gün” hiç gelmedi... Yani, “Fırınağzı”nın adını duyduk da, “tadı” nasıldır, bilemedik...
Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki sağolsun, bizlere “Fırınağzı” da ikram etti...
Fırınağzı’nı yerken, bol bol Rifat Bey’in kulaklarını çınlattım... Neyse ki; onun “vaat”lerini, Başkan Özhaseki “icraat”a dönüştürdü..
İşin esprisi bir yana, Fırınağzı, gerçekten de enfesmiş!.. Tabiî, “Kayseri mantısı”nın, “katmer”inin ve “pastırma”sının da hakkını yememek lâzım...
Uzun lâfın kısası... Gerçekten, çok güzel bir “24 saat” geçirdik Kayseri’de...
Sayın Taner Yıldız başta olmak üzere, herkese ayrı ayrı teşekkürler...
=================
Bahçeli’nin de kaseti var mı?
Bu “kaset” olayını hâlâ çözebilmiş değilim...
Önce “Deniz Baykal’ın zina kasetleri”, şimdi de “MHP’li yöneticiler”in kasetleri... Bu “görüntü”leri kimler çekiyor, kimler “servis” ediyor, hâlâ çözebilmiş değilim...
“Yapımcı”lar “içeriden” mi, “okyanus ötesi”nden mi?... Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, önceki gün Kanaltürk ekranlarından “çarpıcı bir iddia” attı ortaya... “Baykal’ın kaseti” internete düşmeden önce; “Bir CHP Genel Başkan Yardımcısı’nın Kanada’ya 4 defa gidip gitmediğini” sordu... Gittiyse, yanında “kaset” var mıydı?.. Kasetleri oradan mı “servis”e koydurdu?.. Eğer öyleyse; “Okyanus ötesi” dedikleri yer, Kanada mı?..
Bu sorular, cevapsız!.. “Kaset” olayını “içeriden birileri” ayarlamışsa, işin rengi elbette değişir... O zaman denilir ki; CHP’liler “Cambaza bak” numarası yapıyor. Yani, “dışarı”yı hedef gösteriyorlar ama, “yapımcı”lar,”partinin içinde!”
MHP’de de durum, böyle mi acaba?.. Öyle anlaşılıyor ki, “ülkücü”ler, “4 MHP’linin istifası”yla yetinmeyecek!.. Şimdi de, Devlet Bahçeli’yi “son defa” uyarıyorlar: “Ya 18 Mayıs’a kadar çekil, ya da altından kalkamayacağın kasetleri yayınlarız!”
Bu kasetlerde, “Bahçeli’nin de kasedi” var mı acaba?..
Bir de “Bahçeli’nin kasedi” çıkarsa var ya; MHP, hepten yıkılır...
İyi de, bu işlerde “yapımcı” kim, “servis” eden kim, “amaç” ne?..
Herkes gibi; gelişmeleri ben de merakla izliyorum.