Şu İslâmı ne yapmalı?
Cumhuriyet tarihinin temel sorusu bu: “İslâmı ne yapacağız?”
Osmanlı son dönem tarihinde bu soru batıcılık kompleksine kapılmış aydınların sorusu idi.
İslâm terakkiye mâni mi? “Din gelişmeyi engeller mi?” sorusunun özelleştirilmiş hali idi bu.
19. yüzyılda, batıda pozitivizm ve komünizm dine karşı güçlü bir tutum geliştirmiş olmasına rağmen, Avrupa’nın dini yok saymadığı ortada idi. Dinin, Hıristiyanlığın hele de İslâm ve Osmanlı sözkonusu olduğunda dikkate değer bir kavram olduğu batıcılarımız tarafından fark ediliyordu.
Yoksa Hıristiyanlık ilerletici, İslâm geriletici mi idi?
Cumhuriyete kadar bu soruların net ve kabul edilebilir cevapları verilemedi, verilemezdi. Cumhuriyet sonrası, dünya sisteminin Türkiye’ye tayin ettiği yer böyle bir fırsat ortaya koydu.
Millî Mücadele, dinî muhtevası asla inkâr edilemeyecek bir savaştı. Bu savaşın cumhuriyet ilan edilmek için yapılmadığından şüphe yok. Çünkü nihai zafere kadar vatanı kurtarmak yanında halife ve sultanın esaretten kurtarılması da birincil amaçlar arasında sayılıyordu.
Zaferden sonra İngiltere öncülüğünde sömürgeci Avrupa güçleri ile masaya oturulduğunda sadece sınırların konuşulduğuna sanmak safdillik olur.
Osmanlı sonrası Türkiye’nin Osmanlının tesirini sürdürmemesi için din dışlanmalıydı. Saltanatın kaldırılması Osmanlı’nın siyasî etkisini kısmen silebilirdi. Hilafetin ilgası aynı sonucu daha geniş çapta yapabilirdi. Fakat, din etkisizleştirilemezse, Türkiye’nin Osmanlının devamı olduğu imajı silinemezdi.
Cumhuriyet, dinin yok edilemeyeceğinden sınırlanması, zamana bırakılarak etkisizleştirilmesinin tarihi olarak da okunabilir.
Millî Mücadele sonrasında Cumhuriyet mecburen “İslâm” cumhuriyeti olarak kuruldu.
Beş sene sonra din hükmü anayasadan çıkarıldı, on beş sene sonra da, Anayasa’ya dinin yerine kaim olacak altı ok ideolojisi konuldu.
Cumhuriyet yeni bir Türk etnikliği oluşturmak istiyordu. Bu etniklikte dinin yeri yoktu. Türk olmanın engeli İslâmdı!
“Şu İslâmı ne yapmalı?” sorusunun cevabını Tek parti yönetimi vermişti: Yok etmeli! Durdurmalı! Türkler İslâmdan önce Türk’dü. Şamanlık Türk’ün dini idi!
Bu günlerde aynı soruyu Kürtler için de soranlar var.
Kürtler üzerinden terör siyaseti yürüten yapılar bu soruyu soruyor ve aynı Tek parti cumhuriyetçilerinin verdiği cevabı veriyorlar: Kürt olmanın engeli İslâmdır!
Bunu son defa Kandil sergerdesi kitabına yazmış.
İslâm Kürtlüğü zaafa uğratıyor!
Zerdüştlük, Yezidilik (Ezdilik) Kürtlerin gerçek dini! Eh Sünniliktense kızılbaşlık da fena değil!
Hele nakşilik? Külliyen Kürtlüğün düşmanı.
Cumhuriyetçiler de aynı fikirde idiler. Bütün irtica hareketlerinin temelinde nakşilik vardı... Menemen mürettep hadisesinden sonra tepedekiler nakşiliğin kazınması emrini verdiler.
Türkiye, cumhuriyet icadı olan etnik Türklüğü ve terörist yapıların icadı olan etnik Kürtlüğü aşarak birliğini sürdürecek.
Türkler için de, Kürtler için de sorunun doğru cevabı, “İslâm olmadan asla”dır!
Kitap hattı:
Bibinin Diyarbekir Feryadı. Şehir kitaplarına meraklıyım. Diyarbakır’a son gittiğimde yazarı tarafından hediye edilen bu kitabı da bu merakla adeta roman gibi okudum ve yitik şehir Diyarbekir’i daha fazla sevdim. Mevlüt Mergen beni mazur görsün, onun için teşhisim, gerçek şehir delilerinden olduğu yönünde. Zaten bir şehrin delisi olmadan o şehrin sırlarına vakıf olunamaz ve şehir hakkıyla anlatılamaz. Mergen, Diyarbakır içinde yitik şehir Diyarbekir’i arıyor. Sadece mimariden, tarihi eserlerden değil, örf ve adetler, kahramanlar, sanatkarlar, büyük adamlar ve şehirli sıradan mübarek insanlardan söz ediyor. Kitabın tek kusuru, gerçek bir yayıncının elinden geçmemesi. Editör eli değse idi, kitap rahatlar, okunurluğu artar ve elbette hacmı da genişlerdi. (İsteme adresi: Ensar Kitap Kırtasiye, Hasan Paşa Hanı -Diyarbakır, 0412 224 26 09)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.