Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Halkayı zayıf tarafından kırmak

Halkayı zayıf tarafından kırmak

Rasim Özdenören’in ‘Yumurtayı Neresinden Kırmalı?’ diye bir çalışması var. Yumurtanın neresinden kırılması gerektiği mahirlerince cevaplanacak bir sual. Bununla birlikte herkes halkanın zayıf tarafından kırılması gerektiğini bilir. Suriye Başkanı Beşşar Esat’in bir tezi vardı. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den müteşekkil bir bölgesel çatı kurmak. Veya blok meydana getirmek. Bu grupta en iğreti duran ülke Türkiye olmalı. Zira, en azından siyasi rejim ve eğilimler açısından Suriye, Irak ve İran birbirine daha yakın ülkeler. Lakin Türkiye de Suriye için kamuflaj malzemesi görevini görüyordu. Elbette ki, Türkiye Suriye açısından mühim bir ülke. Zira afakta seyretmesini ve uçmasını sağlayan iki kanadından birisini Türkiye teşkil ediyordu. Türkiye ile İran’ı dengeliyor ve dolayısıyla Ankara üzerinden hem Arap devletlerine hem de Batı’ya güven telkin ediyordu. Ankara kanadının kırılmasıyla birlikte yere kapaklanabilir ve çakılabilir. Zira, bu durumda rejim Lübnan ve bütün coğrafyada tökezler ve yalnız kalır. Bataklığa saplanır. Bilindiği gibi, Suriye rejimi 2005 yılından itibaren Türkiye üzerinden uzletini ve tecridini kırdı ve dünyaya açıldı ve ‘ılımlı Arap ülkeleri’ denilen ülkelere de bir şekilde Türkiye ilişikleri üzerinden güven vermiş oldu. Tahran ise ‘bu sürecin sonunda beni terk eder mi?’ korkusuna kapıldı. Esat çift kanatla uçma oyununu iyi oynadı ve Soğuk Savaş sonrasının belirsiz ortamını Türkiye üzerinden rahat bir biçimde aştı ve atlattı ve bugünlere geldik.

Türkiye açısından Suriye bugün her zamankinden daha önemli. Yavuz Sultan Selim, İran’la savaştı ve Suriye üzerinden de Arap alemine açıldı. Zira stratejik derinlik ve nüfus dengesi sağlanmadan Osmanlı daha fazla Batıya gidemezdi. Nüfusu olmadan Batı’nın derinliklerinde kaybolur ve Atilla’nın torunları gibi bir daha yüzeye çıkamazdı. Yavuz’un korktuğu şey, devletin başına gerileme ve çökme dönemlerinde gelmiştir. Hıristiyan olan Batı yakası milliyetçilik dalgaları üzerinden birer ikişer devletten kopmuştur. Yavuz ise yükseliş günlerinde ülkenin demografik ihtiyacını Arap alemine açılarak karşılamış ve çözmüştür. Müslüman Hıristiyan nüfus arasındaki dengesizlik bu sayede aktife geçmiştir. Memlüklülerin zayıflığı ve Batılıların da şarka sarkması, politikalarını kolaylaştırmış ve Osmanlı Devleti Yavuz’un ataklarıyla birlikte yapısal olarak sağlığına kavuşmuştur. Ayakları üzerine kalkmıştır. Bugün Yavuz’dan 500 yıl sonra baktığımızda ülke yeniden tıkanma noktasına gelmiştir. Avrupa Birliği hem gevşiyor hem de içine kapanıyor ve içine kapandıkça da Türkiye’ye daha da yabancılaşıyor. Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş. Galiba hiçbir zaman Avrupa Birliği yolunda bugünkü pozisyonumuzdan daha ileri bir noktaya gelemeyeceğiz. Lakin ilerisi için rezerv bir durum şudur: Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra AB’nin de içe kapanmasıyla birlikte Bulgaristan ve Yunanistan gibi kanat ülkeleri bir gün, içinde bulundukları yapıdan çıkarak Türkiye ile daha yakın ilişki kurabilirler. Türkiye’nin Balkanlar’a yönelik stratejik derinliği açık ve istikbal vaat ediyor. Kafkaslar’da Azerbaycan ve Gürcistan iki önemli komşumuz ama Orta Asya’ya açılmamız fiziki olarak Ermenistan engeline takılıyor. Yine İran yolunu kullanmak zorundayız ya da bir biçimde İran’a bağımlıyız. Bu bağımlılık üzerinden Orta Asya cumhuriyetleriyle sağlıklı fiziki ilişkiler kurmak mümkün değildir. En azından görünür vadede.

Irak’la ilişkilerimiz bıçak sırtında. Bu ülke de bugün çifte bağımlılık içinde. Bir taraftan İran’a, diğer taraftan da ABD’ye bağımlı. Yani iradesi kendi elinde değil ve iç çekişme yaşıyor. O yol karadan bizi Körfez bölgesine bağlıyor. Lakin anılan nedenlerden dolayı kırılgan ve sözüne ve özüne sahip değil. Son seçimlerle birlikte Türkiye’nin Irak’taki hesapları da tutmamıştır. Bu ülke iki negatif cereyan olan şuubiyye ve taifiyye ekseninde seyrediyor. Bu eksenlerden taifiyye ekseni (Sekterizm) İran’a yakın, şuubiyye (gecikmeli Kürt uluslaşması) ekseni ise bize yabancı. Veya Türkiye kırmızı çizgilerini çiğnedikten sonra bu eksenle ortaklık kurmaya çalışıyor. ABD’nin tercihi de bu.

Geriye 500 yıl önceki Yavuz’un Arap alemine geçiş yolu olan Suriye kalıyor. Ermenistan-İran fizik engeli nedeniyle Orta Asya yolu yarı kapalı sayılır. Körfez yolu olan Irak’ta ise başka güçler etkin. Suriye ise son olaylarla birlikte rejim yakasını halkın giyotininden kurtaracak olursa Türkiye’ye muayyen oranda yabancılaşacaktır ve dolayısıyla bu yol da Türkiye açısından saydamlığını ve geçişliliğini kaybedecektir. Çift kanat yerine İran ekseni hakim olacaktır. Lakin İran mihveri olarak anılan mihverin en zayıf halkası Suriye’dir. Türkiye ne pahasına olursa olsun bu halkayı elinde tutmalıdır. Suriye Esat’ların çiftliği olamayacak kadar önemli bir ülkedir. Bilhassa Türkiye için. Türkiye hesaplarını buna göre yapmalıdır. Kısaca, bizim açımızdan Suriye Esat’lara bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi