Bahçeli vakası: İntihar değil suikast

Bahçeli vakası: İntihar değil suikast

Son konuşmalarına bakıp birçok kişi Devlet Bahçeli'nin siyaseten intihar ettiğini düşünüyor. Bence Bahçeli intihar etmiyor, siyasal bir suikasta kurban gidiyor. Üstelik kendisi de bunun farkında. Hedefteki kişi olarak da yerinde duramıyor, hareket halinde; suikastçının atışlarından korunmaya çalışıyor. Bugünlerde iki sözünden birisinin 'okyanus ötesi' olmasının nedeni bu; hedef şaşırtmak.


Kaset operasyonunu yapanların hedefi MHP'yi imha etmek değil, Bahçeli'yi bertaraf etmek. Sonra da MHP'nin üzerine oturacaklar. Dolayısıyla bütün bu olup bitenlerin adresini fazla uzaklarda, okyanus ötelerinde aramak yanlış.

Üstelik Bahçeli'yi tehdit edenlerle, şu günlerde Gülen Hocaefendi'yi hedef haline getirmek isteyenler de muhtemelen aynı çevreler. Bahçeli kaset operasyonunun arkasında kimlerin olduğunu hakikaten öğrenmek istiyorsa, kendisine 'okyanus ötesi'ne ateş etmesi için akıl verenlere iyice bir baksın.

Bence MHP'lilerin kasetlerini ortalığa salanlarla Gülen Hocaefendi'ye saldırılmasını tavsiye edenler aynı kişiler olmasa da aynı ekip.

Ve bu ekibin amacı da belli: önce MHP'yi barajın altında bırakmak, ardından da Bahçeli'yi tasfiye etmek.

Neden?

Bahçeli meydanlarda sert bir dil kullansa, mitinglerde idam ipi atsa, rakiplerini meydan kavgasına çağırsa da milliyetçileri sokağa dökmeyen adamdır. Son dönemde Ergenekon-Balyoz sanıklarıyla iş tutmaya kalksa da Bahçeli partiyi ve ülkücü hareketi derin devletin hizmetine vermemiştir. Öncelikle bu gerçeği tespit ve teslim etmek gerek.

Çünkü şimdi olanlarla Bahçeli'nin bu tutumu arasında bağlantılar var. Partisini ve gençlerini derin güçlerin operasyonel kullanımına izin vermeyen Bahçeli tasfiye edilmeye çalışılıyor. Eskiden de denemişler, ama başaramamışlardı.

Neden Bahçeli'yi tasfiye etmeye çalışıyorlar? Çünkü seçimlerden sonra MHP'yi sokakta kullanmak istiyorlar. Yani, seçim sonrası süreç için birileri şimdiden pozisyon alıyor, cepheyi kurmaya çalışıyor. Bunun için de önce MHP'yi barajın altında bırakacaklar, ardından da MHP'ye yeni bir genel başkan uydurmaya bakacaklar; sokağa inmeye hazır birisi olacak bu.

Seçim sonrası önemli; çünkü Türkiye'nin yeniden kurulmasını sağlayacak iki büyük konu seçimlerden sonra ele alınacak. Bunlar, yeni anayasa ve Kürt sorunu.

Anayasa için sözler verildi, hazırlıklar başladı hem sivil toplum hem siyasi partiler kanadında... Resmî ideoloji, yüksek yargı, ordunun statüsü, MGK'nın yapısı, vatandaşlık tanımı, iktidarın atanmışlar ve seçilmişler arasında paylaşımı gibi hayati konular yeni anayasada ele alınacak. Hep söylüyorum; yeni anayasa demek, en büyük iktidar paylaşımı kavgası demek. Bu kavgada sokaklara hâkim olarak siyaset yapmak isteyenlerin olması kimseyi şaşırtmasın.

Ve seçim sonrası gündeme gelecek olan ikinci konu, Kürt meselesi. Bir yandan 15 Haziran gibi bir tarih dayatılıyor, öte yandan BDP'nin seçimlerden biraz daha güçlenerek çıkması bekleniyor. Taleplerin de tepkilerin de kabardığı, yönetilmesi gereken bir süreç var önümüzde. AK Parti her şeye rağmen bu konuya el atacak. Konunun şimdilerde tartışılmıyor, konuşulmuyor olması bile seçim sonrası bir hareketliliğin işareti olabilir.

Bu iki konunun suhuletle ele alınmasından rahatsız olacak çok derin çevreler var. Direnecekler. Ellerindeki ilk proje de MHP'yi Meclis'e değil, sokağa salmak.

Bence amaç bu; MHP'yi sokağa çekerek yeni anayasanın ve Kürt meselesinin çözümünü engellemek. Siyasetin gerginliğinin sokağa taşındığı böyle bir senaryoda şiddet ile siyasetin esir alınabileceği hesaplanıyor.

Kısaca, hedefteki adam Devlet Bahçeli. Şimdi, Engin Alan, Ümit Özdağ gibi isimleri partiye alarak ve Gülen Hocaefendi'ye saldırarak kendisini hedef tahtasına koyanları kazanmaya çalışıyor. Bu girişimleriyle bazı çevrelere mesaj veriyor olabilir, ama aslında tam da bunları yaparak siyasal mağlubiyetine zemin hazırlıyor ve de kendisine hazırlanan tuzağa düşüyor. Hâlâ çıkış yolu var, ama Bahçeli'nin önce, ötelere değil çok yakınlarına bakması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi