Kasetlerinizle hedef saptırtmayın!
Said-i Nursi hazretlerinin 60 yıl evvel “Euzübillahi mineşşeytani ve’s siyaseti (şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım)” sözünden kastettiği siyaset; bugün bilhassa ülkemizde yaşanan politikanın (ikiyüzlülüğün) ta kendisi olan yalan, iftira ve entrikaya dayanan şeytani siyasettir. Yoksa üstad, Peygamberlerin önder ve örnek olduğu; ahlaka, dürüstlük ve doğruluk ilkelerine dayanan, hayra ve iyiliğe motor, zulme ve haksızlığa fren olan rahmani siyaseti kastetmemiştir ve aksine üstadın bizatihi çile dolu hayatı bu nebevi siyaset metodunun en güzel örnekleriyle doludur...
Aziz kardeşlerim; hepinizin bildiği üzere 12 Haziran 2011 seçimleri, istiklalimizin ve istikbalimizin seçimidir. Seçimlerin seçimidir. Bu kadar ehemmiyetli bir dönemde ülkemizin ve nesillerimizin geleceğini ilgilendiren tarihi seçimi halk nezdinde önemsiz hale getirmek için birilerinin uçkuru etrafında dönen kasetler uğruna bu önemli süreç buharlaştırılmak isteniyor.
Sanki ahlaksız, hayasız ve edepsiz kasetler olmasaydı ve Ergenokon’un taşeronu görüntüsü veren şahıslar dürüst ve ahlaklı birer siyasetçi olsaydılar tercihlerimiz onlardan yana mı olacaktı? Asla! Kasetler bir hedef ve gündem saptırtma operasyonudur.
Tam bu noktada “Siyaseti yeniden dizayn ederek, seçimleri kendi lehlerine çevirmek isteyen sivri uçlu, derin mekanizmalar neleri gözümüzden kaçırmak istiyor?” sorusu akla geliyor! Yer üstü ve yer altı zenginlikleriyle Türkiye gibi üç ülkeyi daha ayağa kaldıracak potansiyelimiz varken sizce neden P.K.K terörünün maddi bedeli olan katrilyonlar yüzünden işsizliğin önlenemediği, esnafın, çiftçinin, emeklinin beklentilerinin yeterince karşılanamadığı gerçeğini halkımızdan gizliyorlar?
Sizce neden terörizmin batağı işsizliğin, eşsizliğin ve aşsızlığın sebepleri ve çözüm yollarını gündeme getirmiyorlar? Neden milyonlarca işsizler ve eşsizler ordusunun ülkemizi bölmek için potansiyel bir terörizm aleti olabileceği düşünülüp konuşulmuyor?
Neden Türkiye’deki huzurun bozularak bizleri de aynen Libya, Irak ve Suriye’de olduğu gibi kardeşler arası iç savaşa sürüklemek istedikleri gündeme dahi getirilmiyor?
Neden aile buhranlarının ve artarak devam eden boşanmaların sebepleri üzerinde durularak çözümler üretilmiyor?
Neden dış güçlerin yönettiği özel harbe bağlı Ergenokon’un Jitem kanadının yönlendirdiği PKK gibi terör örgütlerine bilmeden giren aldatılmış gençlerin dağa çıkmalarının önüne nasıl engeller koyabileceğimiz tartışılmıyor?
Neden irtica adıyla yapılan din düşmanlığı ve eğitimdeki çarpıklıklar yüzünden esrar, eroin, alkol ve sigara bağımlısı gençlerin ailelerini hayatından bezdirdiğini, cinsi sapıkların arttığını ve modern cezaevlerinin bile mahkûmlara yetmediğini halen göremiyoruz?
Ve Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’in kışladan, sokaktan, ticaretten, eğitimden kısaca hayattan kovulması sebebiyle maddi ve bilhassa manevi bir çöküşün hızla devam ettiği gerçeğiyle yüzleş(e)miyoruz?
Konuşan, duyuran ve uyaranlar azalınca sorunlarımızı ve çözüm yollarını sahte gündemlerle unutturup saptırıyorlar.
Tüm yukarıdaki nedenlerin cevabı; bizi medeniyetimizden, kültürümüzden örf ve adetlerimizden kopartmak için 2 asırdır milletimizin değerleriyle savaşan sabetayist, mason ve ittihatçılara bağlı özel harbin piyonu kamuoyunun Ergenekon dediği benim ise Engerekon yılanı olarak nitelendirdiğim çete sarmalının ihanetleridir. Sağcılığın da, solculuğun da, ırkçılığın da kurucuları bu mason örgütleridir.
Ne acı ki bu zihniyetin ekmeğine yağ sürercesine halkımızı manipüle eden, toplumu kutuplaştırarak dezenformasyonla aldatabilen bazı partiler hâlâ seçimlere girebiliyor ve hâlâ utanmadan halkımızdan oy isteyebiliyorlar. Ve hâlâ aldatabildikleri taraftarları var. Demek ki daha çok çalışmalıyız. Daha çok koşmalıyız ve konuşmalıyız. Bilhassa geçmişini ve tarihi gerçekleri okuyamamış ve yaşayamamış yeni nesillerimizi uyarmalıyız. İlmi ve tarihi gerçekleri anlatarak nesillerimizi uyandırmalıyız.
Panislamizm (İslam Birliğinin) yılmaz savunucusu cennetmekan Sultan Abdulhamid’in çizgisindeki tüm parti, cemaat, tarikat ve diğer milli ve manevi değerlerimize bağlı sivil toplum örgütlerimizle bu tehlikelere karşı sokakta ve de sandıkta bölünmeden birleşmeliyiz. Nesillerimizin bugünde ve gelecekte bu bölücü, ırkçı, ateist ve şamanist grup ve partilerin tuzaklarına düşmemeleri için daha planlı ve programlı çalışmalıyız.
Biz 12 Haziran’da sadece şahıslara değil bu partilerin bağlı oldukları zihniyete ve bu zihniyetin rotasına oy vereceğiz. Yetmiş yıldır dış güçlerle savaşmayan fakat ülkemizi iç savaşın eşiğine getirten bu partilerin iftira, yalan ve palavralarına aldanmamalıyız. Bu ülkeyi asla yeniden acı tecrübelerle denenmiş, bu Engerekoncu partilere teslim etmemeliyiz.
Varlık içinde yoksulluk çeken halkımızı yetmiş sente muhtaç edip, halkın trilyonlarını bankaların patronlarına peşkeş çektirten hortumcu, faizci, mandacı, ihtilallerin hazırlayıcısı ve şakşakçısı bu partilere cennet vatan ülkemizi nasıl teslim edebiliriz ki?
Önderimiz ve örneğimiz Sevgili Peygamberimizin (sav) “Bir Müslüman yılan deliğinden iki defa ısırılmaz” ölçüsünü unutmamalıyız. Yalanlarla milletimizi tekrar aldatmaya ve ağlatmaya hazırlanan, bekası için bu seçimleri kurtuluş umudu gören Engerekoncu zihniyetin temsilcisi siyasi partilere kendimizi ve halkımızı tekrar ısırtmamalıyız.
Yine Peygamberimiz (sav) Efendimizin “İleride insanlar üzerinde çok aşırı yanıltıcı ve aldatıcı seneler gelecek. O devirde yalancı (liderler) doğru sanılacak. Doğru (liderler de) yalancı gösterilecek. Hain (lider ve kadroları) emin ve dürüst sanılacak. Dürüst ve emin olan (liderler de) hain olarak gösterilecek. O devirde insanların en sefihi, en rezili ve en ahlaksızı olanlar (halkını aldatmak için) halka hitap edecekler.” diye haber verdiği bir devirde seçimlere gittiğimizi unutmayalım.
Ülke sınırları içerisinde “biz yaptık” diyebilecekleri tek bir eserlerinin dahi olmadığı zihniyetler dış politikada dahi milletine hizmette gaflete düşmediler mi? Misal mi; 2010 yılında Strazburg’ta yapılan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanlığı seçiminde Türkiye’mizin adayı Antalya Milletvekilimiz Mevlüt Çavuşoğlu kardeşimize C.H.P (Cumhuriyet Halk Partisi) temsilcisi oy vermediği gibi bir de üstüne üstlük Yunanistan’ın adayını destekledi. M.H.P (Milliyetçi Hareket Partisi) temsilcisi de aday teklifinde imzası olmasına rağmen dışarıda bekleyip oylamaya katılmayarak Yunanistan Devleti adayının kazanmasına dolaylı destek vermiş oldu! Azerbaycan adına seçimlere katılan Milletvekili kardeşimiz hasta yatağından kalkarak son anda oylamaya katılmasaydı Yunan aday AKPM’ye başkan olacaktı! Dış dünyaya karşı milletinin şeref ve onurunu ayaklar altına almaya çalışan bu zihniyetlere ülkemizi nasıl teslim ederiz? Yunanistan’ı, Türkiye’ye tercih edenlerin kasetleri olsa ne olur olmasa ne olur? Ne fark eder ki? Her halukarda bu milletin onları destekleyeceklerini mi zannediyorlar? Bu nasıl bir gaflettir! Aziz vatanın necip evlatlarını kendileri gibi gaflette mi zannediyorlar?
“Rabbim Hakk’ı hakk görüp Hakk’a uymayı, batılı batıl görüp batıldan sakınmayı ve korunmayı nasip etsin”. Amin
Not: Mi’rac UMRE’si özel programıyla 21 Haziran tarihinde dostlarımızla UMRE’de olacağız nasipse! Siz kardeşlerimi de beklerim... Bilgi için: 0212 616 92 26
www.nadidehac.com