AK Parti'nin en büyük projesi
Seçimlere yaklaşırken AK Parti bir yandan 'hayaldi, gerçek oldu' sloganıyla şimdiye kadar yaptıklarını anlatıyor, öte yandan 'vizyon 2023' anlayışıyla 'yeni hayaller' kuruyor.
Önceki gün katıldığım, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Tokat ve Çorum mitinglerinde yaptığı konuşmalarda da aynı mantığın hakim olduğu görülüyordu. AK Parti'nin en büyük gücü, şimdiye kadarki performansı. Vizyon ve yeni hayallerin heyecan uyandırması ve gerçekleşebilir görülmesinin nedeni de bu.
Meydanlar doluyor ama halk, siyaseti normalleştirmiş. Bunda şüphesiz 12 Haziran'da seçimlerin galibinin büyük ölçüde belli olması etkili. Ama siyasetin gündeminin gerginlik yaratan rejim meselelerinden uzaklaşmasının da payı büyük. Tamam, siyasi liderler meydanlarda birbirleriyle sert polemiklere giriyorlar, ama bunlar sabun köpüğü gibi. Unutulup gidiyor, kalıcı bir hasar bırakmıyor. Oysa rejim tartışmaları insanları varoluşsal bir anksiyeteye itiyor, toplumun kimyasını bozuyordu.
Başbakan Erdoğan siyasetin bu yeni ortamını 'icraatlarını ve vizyonunu' anlatarak avantaja çeviriyor. Muhalif liderlerle girdiği polemiklerle de sokağın siyasal atışma dilini kurguluyor ve destekçilerine malzeme üretiyor. Siyaset bir tür iletişim mühendisliğiyse Tayyip Erdoğan bu işi biliyor. Muhalif toplumsal kesimlerle buluşmakta, onları rahatlatmakta zorlansa da kendi tabanıyla kurduğu iletişim çok güçlü. Arada ne parti teşkilatı var, ne başka ara aktörler veya kurumlar. Erdoğan'ın bence en büyük artısı tabanına doğrudan ulaşabilmesi. Tokat ve Çorum'da parti konvoyunun şehre giriş ve çıkışında halkın ilgisi Erdoğan'ın toplumla kurduğu 'direkt ilişkinin' bir göstergesi. Başbakan, şehrin nabzının asıl meydanlarda değil, sokaklarda attığını söylüyor. Bu doğru, çünkü sokağın tepkisi doğal ve spontane... Erdoğan üç nesle birden ulaşabiliyor. 18-20 yaşlarındaki torun, 40-50 yaşlarındaki baba ve 60-70 yaşlarındaki dede Erdoğan'ın etrafında buluşabiliyor.
Tokat ve Çorum mitinglerinde gözlemlediğim bir başka şey, AK Parti tabanının çeşitliliği. Aslında bu çeşitliliği büyük şehirlerde daha çok görmek mümkün. Ama Tokat ve Çorum gibi Anadolu'nun derinliklerindeki şehirlerde bile AK Parti'yi destekleyenler arasında farklı kimlikten, eğitim ve refah düzeyinden insanlar var. AK Parti'nin en önemli özelliklerinden biri tabanındaki 'çeşitliliği'. Bunun farkında olarak siyaset yapmak topluma dayalı siyaset iddiasının da bir gereği.
'En büyük projemiz yeni anayasa.' Bu sözler, Başbakan Erdoğan'a ait. Dolayısıyla bir vaat değil, taahhüt. Bu, toplumun çok büyük bir kesiminin, anketlere göre yüzde 70'inin taleplerinin siyasal irade tarafından karşılık bulduğunu gösteriyor. Başbakan'ın önceki gün Çorum mitinginde yaptığı bu açıklama meydanda da yankı buldu. Halkın sivil ve özgürlükçü bir anayasa arayışını görmemek mümkün değil. Tabii ki bu siyasal iradenin Meclis'te bir aritmetik karşılığının bulunması gerekir. AK Parti'nin 367 veya 330 üstü bir sayı ile Meclis'e gelmesi bu süreci kolaylaştıracaktır. Peki, öyle olmaz, diğer partilerle bir uzlaşı gereği ortaya çıkarsa AK Parti'nin tavrı ne olacak?
Tokat ve Çorum mitingleri sonrası Ankara'ya dönüşte konuştuğumuz Başbakan Erdoğan geçmiş çalışmalardan da örnekler vererek 'uzlaşırız' diyor. Ama açıkçası Kemal Kılıçdaroğlu'nu samimi bulmuyor, MHP ve BDP'ye de güvenmiyor. Böyle bir tablo yeni anayasanın gerçekleşmesini engelleyebilir. Anladığım kadarıyla AK Parti 12 Eylül referandumundan sonra hissettiği rahatlamayı muhalefeti uzlaşmaya zorlamak için kullanacak gibi.
Böyle bir 'taktik' çıkış muhalefeti anayasa yapımı konusunda masaya çekebilir, ama sonuç almanın yolu AK Parti'nin, sivil inisiyatifleri de arkasına alarak yeni anayasa fikrine kararlılıkla sahip çıkması. Seçimlerden sonra 'yeni anayasa olmasa da olur' havasına düşen bir AK Parti hem 'reformcu' kimliğine zarar verir hem de toplumsal taleplerle ters düşer. Kamuoyunun nabzını siyasal önsezileriyle ve anketlerle çok iyi okuyan Başbakan Erdoğan'ın böyle bir noktaya gerilemesini beklemem. Yeni anayasa, 'Kanal İstanbul' kadar heyecan verici ve büyük bir proje çünkü...