Hakkari’deki CHP mitinginde Türk bayrağı yoktu, çünkü!
Tarih, 24 Ocak 1923... İsviçre’nin Lozan şehrinde “konferans” devam etmektedir... İngiliz delege Lord Curzon, konferans esnasında “Kürtlere bağımsızlık” verilmesini, bu da olmazsa, Kürtlerin “azınlık” statüsüne sokulmasını ister.
Lozan Konferansı devam ederken; Umûm Kürt Amele ve Esnaf Cemiyeti Başkanı Salih Kâhya namına Erzurumlu İsazâde Ahmet ve İstanbul’da Umûm Kürtler adına Lolan Aşireti Reisi Dersimli Mehmet Sabri tarafından bir “mektup” kaleme alınır ve Lord Curzon’a gönderilir.
Halen Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve “tarihi belge” niteliği taşıyan bu “mektup”ta, özetle şöyle denilmektedir:
“Bugünlerde İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtler’in hâmisi tavrını takınmasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık. (...)
Lozan Konferansı’nda İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anladık.
Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler deriz ki; “Biz Türküz, Müslümanız!.. Bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız, sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır.”
KÜRTLER İSLÂM’DAN KOPARILMADIKÇA!
Peki; Lord Curzon, böyle bir “mektup” aldı da, vaz mı geçti sinsi emellerinden?..
Elbette vazgeçmedi.
O günden sonradır ki;
“Türkler” ile “Kürtler”i birbirinden koparmak için, “Kürtleri İslâm’dan koparmak” gerektiğini düşünmeye başladılar ve bu stratejiyi adım adım uyguladılar... Hâlâ da uyguluyorlar.
Kesin olarak anlamışlardı ki;
“Türkler ile Kürtleri karşı karşıya getirmenin tek yolu, Kürtleri Kur’an ve Peygamber’e düşman etmektir... Kürtler Müslüman kaldığı sürece, bu oyunun tutması mümkün değildir.”
Aradan geçti 87 koca yıl...
Sorarım size;
Lord Curzon’un şahsında “ABD ve Avrupa’nın sinsi emelleri”ni gösteren bu strateji, bugün de devam etmiyor mu?..
Ve bu “strateji”nin gerçekleşmesi için; bir yandan “iç”ten, bir yandan “dış”tan tahrikler sürmüyor mu?..
“Kürtleri tahrik” etmek için, Türkiye Cumhuriyeti; 87 yıl boyunca, “ret, inkâr ve asimilasyon” politikası uygulamadı mı?..
Gerçeği söyleyelim:
“Kürtçe konuşmak” yasaklandı!.. “Kürtçe kitaplar” toplatıldı!.. “Kürtçe köy ve şehir adları” Türkçeleştirildi!..
“Baskı ve zulüm” ise gırla!..
Söyleyin Allah aşkına;
PKK’yı kim ve nasıl kurdurdu?..
Abdullah Öcalan’ı kim keşfetti?..
Bu Abdullah Öcalan’dır ki;
Kürtlerin önündeki en büyük engelin “İslamiyet” olduğunu söyleyen adamdır!
Bu Abdullah Öcalan ki;
“PKK kampları”nda “Peygamber”(!) ilân edilen, “çağdaş İbrahim”(!) olarak gösterilen bir adamdır!..
“Öcalan gerçeği” bu iken, “BDP’li siyasiler” de, kendilerinin asıl dininin “Zerdüştlük” olduğunu söylemekten çekinmemişler ve hatta bunu kanıtlamak için; toplumun büyük kesiminin “oruçlu” olduğu bir Ramazan ayında, toplumun gözleri önünde “su” içmişler, “yemek” yemişlerdir!..
Bu da göstermiştir ki;
Hem Türkiye Cumhuriyeti’nin “derin devlet”i ve hem de PKK’nın “terörist” ve “siyasi” kanadı; “Lord Curzon’un 1923’teki emelleri”ni gerçekleştirmek, yani “Kürtleri İslâm’dan koparmak” için, “kendilerine düşen”, ya da “kendilerine verilen” rolleri oynamışlar, hâlâ oynamaktadırlar!..
Daha özet ifadesiyle;
“Türk Ergenekonu” ile “Kürt Ergenekonu” el ele vermiş ve “Kürtleri İslâm’dan koparma”nın gayretine girişmişlerdir!..
Öyle ya;
“İslâm’dan koparılmış bir Kürt halkı” ile “Türkler” arasında hiçbir “bağ” kalmaz ve böylece “Batı’nın emelleri” gerçekleşmiş olur!..
APO, GERÇEĞİ GÖRDÜ AMA!
Söylemek gerekir ki;
PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, geç de olsa, “20 yıl sonra” bu tezgâhı farkettiğini “itiraf” etmiş ve 16 Aralık 2009 tarihinde “avukatlarıyla” yaptığı görüşmede; “Örgütün Türkiye kanadının Ergenekon tarafından elegeçirildiğini, içeride Ergenekon’la işbirliği yapanların, hatta doğrudan Ergenekon’a çalışanların var olduğunu” söylemişti.
Bu durumda, sormak gerekmez mi;
Apo bile bunu “itiraf” ederken; PKK veya BDP ile Ergenekon arasında “kirli bir ittifak” olduğunu hâlâ inkâr edenler, daha nasıl bir “kanıt” ve daha nasıl bir “tanık” istiyorlar?..
İşte tanık da, kanıt da ortada;
Öcalan’ın bizzat kendisi!..
“ERGENEKON DAĞA ÇIKTI!”
Ergenekon, öyle bir “örgüt”, öyle bir “zihniyet” ki; zaman zaman “MHP’yi dizayn” etmeye, zaman zaman “CHP rüzgârı” estirmeye, zaman zaman da “BDP’ye taktik” vermeye soyunuyor.
Ama, tek hedefi var:
“AK Parti’yi iktidardan düşürmek!”
Hemen söyleyelim;
Bu “hedef” sadece Ergenekon’un değil, aynı zamanda PKK’nın da hedefi... Hele hatırlayın; Kastamonu yolunda “Başbakan’ın konvoyu”na saldıran PKK’lı teröristlerin “telsiz konuşmaları”nda, “hedefin AK Parti olduğu” açıkça ifade ediliyordu.
Demek oluyor ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, “Silivri” yani “Ergenekon” ile “Kandil” yani “PKK” arasında “kirli bir ittifak” vardır!..
Biliyorsunuz, bu kirli ittifakı belgeleyen haberler, “Ergenekon dağa çıktı” manşetiyle gazetelere de yansımıştı...
Haberlerin özü ve özeti şöyleydi:
Ergenekon örgütü üyeleri, gizlice Kuzey Irak’a geçerek Kandil kadrosuyla seçimi sabote etmeyi görüştü. PKK içindeki Ergenekoncular olarak bilinen “Ankaralılar Grubu” ile Ergenekon örgütü arasındaki görüşmelerin ilki 2 Mart’ta Kandil yakınındaki eski Zorgali Kampı’nda gerçekleşti.
İkinci görüşme 4 Nisan’da Zap bölgesinde oldu.
Zorgali’de, PKK’lı grubun lideri Cemil Bayık ile Ergenekon örgütü adına buluşan iki ismin N.C. ve M.S. olduğu belirlendi. Bu iki kişinin bir dönem devletin önemli kademelerinde görev yaptığı öğrenildi.
Görüşmelerde seçim öncesi, seçim günü ve sonrası için üç hedef belirlendi:
1- Seçim sürecini eylemlerle kilitlemek.
2- Seçmen üzerinde baskı oluşturmak.
3- AK Parti’yi bölgede sıkıştırmak.
Bu, öyle bir “ittifak” ki;
Erdoğan’ın geçeceği köprünün altına “50 kilo ağırlığında bomba” yerleştiren PKK’dır!.. “AK Parti seçim büroları”na saldıran BDP’lilerdir!.. Ve dün; Diyarbakır’ın Silvan İlçe Başkanı Hacı Nedim Kılıçaslan’a ait “taş ocağı”na saldırıp “4 iş makinasını yakan” yine PKK’dır!..
NİYE TÜRK BAYRAĞI YOK?
Aynı PKK veya KCK, ya da BDP’nin, geçtiğimiz Cumartesi günü Hakkari’de neler yaptığını biliyorsunuz...
Sırf “Başbakan Erdoğan gelecek” ve “miting” yapacak diye, Hakkari halkı bir gece önceden zorla “şehir dışı”na çıkarıldı!.. Şehirdeki “kepenk”lerin tamamı kapattırıldı... “Kontak”lar kapattırılıp, otomobiller çalıştırılmadı!..
“Ev”lerinde kalan insanlara da; bırakın “balkonlara çıkıp el sallama”yı, “pencerelerinin perdeleri” bile açtırılmadı!..
Peki, kim yaptı bunu?..
Elbette BDP’li Belediye!.. Ya da, şehir dışına “iki kamp” kurmuş KCK!..
Düşünebiliyor musunuz;
Aynı Hakkari’ye, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde, “kepenk”ler de açıktı, “kontak”lar da!..
Meydan da, “BDP’lilerle” doluydu!..
Bunu, özellikle vurguluyorum!..
Çünkü Hakkari’de, CHP’nin hiç şansı yok!.. AK Parti’nin “yüzde 20-30 oy” aldığı bu ilde, CHP’nin aldığı oy, sadece “yüzde 3-5” civarında!..
O halde, bu meydanı dolduranlar kimler?.. CHP’liler mi, BDP’liler mi?..
Elbette BDP’liler!..
Bunun aksini hiç kimse iddia edemez... Çünkü AK Parti mitinginde; AK Parti bayrakları ile birlikte “Türk bayrakları” da coşkuyla sallandı ve Erdoğan; “Bu bayraklar” dedi; “Şehitlerimizin kanını, özgürlüğümüzü ve Mehmetçiklerimizi sembolize etmektedir!”
Meydanda, coşkulu bir alkış!..
Aynı meydanda, 2 gün sonra Kılıçdaroğlu miting yaptı... Gelen fotoğrafları, “milimetrekaresi”ne kadar inceledim... İnanır mısınız; meydandaki insanların elinde “CHP bayrakları” vardı ama bir tek, evet “Bir tek Türk bayrağı yok”tu!..
Niye “Türk bayrağı yok”tu?..
Çünkü orada, tek tük CHP’li vardı ama meydanı “BDP’liler” doldurmuştu!.. Onlar da; üzerinde “Hilâl” olan, “yıldız” olan bir bayrağı ellerine alıp da sallamazlar!..
Sadece bu fotoğraf bile;
“Silivri-Kandil” veya “CHP-BDP ittifakı”nı görmeye, göstermeye ve belgelemeye yeterlidir!..
Her kim, aksini iddia ederse etsin, “Silivri-Kandil ittifakı” Hakkari’de suçüstü yakalanmıştır!..
Değilse, bir “CHP mitingi”nde “Bir tek Türk bayrağı bile bulunmamasını” Bay Kılıçdaroğlu izah etmelidir!..
ERDOĞAN, GEÇMİŞLE YÜZLEŞTİ!
Malûm, Bay Kılıçdaroğlu, “Hakkari mitingi”nde iki önemli mesaj verdi... Birincisi; “Başsavcı” ile görüşüp, “KCK’ya yönelik operasyonların durdurulmasını” istemek, ikincisi de “BDP ve PKK’nın talepleri” arasında bulunan “Yerel yönetimlere özgürlük” talep etmek!..
Bütün bunlar;
Sadece CHP’nin, PKK’nın ya da BDP’nin talepleri değildir... Bu talepler, 1923’teki Lozan Konferansı’nda yer alan İngiliz delegasyon şefi Lord Curzon’dan bu yana “ABD ve Avrupa” tarafından dillendirilen taleplerdir...
Hadi PKK’yı anlarım da; “ulusalcı” olduğunu iddia eden, “tam bağımsızlık”tan dem vuran CHP’ye ne oluyor?..
Şu hâle bakın;
“Bir tek Türk bayrağının bulunmadığı” CHP mitinginde, Bay Kılıçdaroğlu, “Apo ağzı” kullanarak, “yerel yönetimlere özgürlük” istiyor!..
Bu mu “ulusalcı” CHP?..
Hayır; bu talepler “Kılıçdaroğlu’nun dili”nden dökülse de, ona bunu “sufle” eden “Ergenekon”dur!..
Oysa, Başbakan Tayyip Erdoğan, son günlerde sık sık “Silivri-Kandil ittifakı”nı gündeme getirip, bunun Hakkari’deki “CHP-BDP işbirliği ile tescillendiğini” söylerken, aynı zamanda “bu çirkin tezgâhı bozacak” mesajlar da vermektedir.
Mesela; Hakkari’de demiştir ki;
“Kürt sorunu denilen olay ret, inkâr ve asimilasyon... Günümüzde Türkiye’de böyle bir sorun yok... Bugün artık kısıtlamalar yok... Bugün ifadenin önünde engeller yok. Hep birlikte çok daha iyisini yapacağız, standartları çok daha yükseğe çıkaracağız, bunun için sizden destek istiyorum.”
Açık söylemek gerekirse;
Bu ifadeler, bir “özür” beyanıdır!..
Başka bir deyişle Erdoğan; “Geçmişte ret de vardı, inkâr da vardı, asimilasyon da” diyerek, bir anlamda “geçmişle yüzleştiğini” gösterdi. Geçmişte bırakınız bunları söylemeyi, aklınızdan bile geçiremeyeceğiniz cümleleri memleketin başbakanı kuruyor. Eğer bir devlet veya kişi; hatalarından dolayı “özür” dileyebiliyorsa, o sorunda çözüm yolunda bir hayli yol alınmış demektir.
Farkında mısınız;
Erdoğan da, Gül de devleti, en radikal Kürtçü’den bile daha ağır bir şekilde eleştiriyor, eleştirmekle kalmıyor, o hataları da düzeltmeye çalışıyor.
Peki, “ırkçı Kürtçü”lerin silahlı kanadı PKK ve siyasî kanadı BDP ne yapıyor?.. Onlar, “geçmişle yüzleşmek” yerine; Erdoğan’ın yoluna “bomba” döşüyor, “Erdoğan’ı dinleyip de gerçekleri öğrenemesinler” diye şehri boşalttırıp, “kepenk”leri ve “perde”leri indirtiyor!..
Uzun lâfın kısası;
PKK’sıyla, BDP’siyle, CHP’si ve Ergenekon’uyla, hemen herkes “Lord Curzon’un emelleri”ne hizmet ediyor!..
Ama, inanıyorum ki;
“Müslüman Kürt halkı” kendi üzerinde oynanan bu “oyun”u bozacaktır!..
“Oy”larıyla bozacaktır!..
Bu oyun, bozulmak zorunda!..
“Kardeş”liğin temel şartı bu!..
Seyyar kıbleli medya!
Her zaman söylerim ya; “kartel medyası” dediğimiz medya mensuplarının çoğu, “seyyar kıbleli”dir!.. “Rüzgâr” kimden yana esiyorsa, o gün kim “güçlü” ise ve “konsept” neyse, ona göre yön değiştirir, “güçlü” kimse, onun önünde eğilirler!..
Bugün, öyle bir “çelişki” içindeler ki; bir yandan “seks kasetleri”nden dolayı MHP’nin “mağdur” duruma düştüğünü ve dolayısıyla “MHP’nin oylarını arttırdığını” iddia ediyorlar, bir yandan da; “Kasetler hâlâ internette dolaşıyor!.. Niye engelleyen yok?” diye feveran ediyorlar...
Be adamlar; kasetler madem ki “MHP’ye yarıyor”, o zaman bırakın dursun!.. “MHP’ye zarar veriyor” ise, sana ne?.. Öyle ya, sen MHP’yi günahın kadar sevmezsin!.. Ama, hesabın başka!.. Sen, “MHP’nin barajı aşmasını” istiyorsun!.. Ki, bir “CHP-MHP koalisyonu” kurulsun da, AK Parti iktidardan uzaklaştırılsın!..
Bu “kaset” işinden madem bu kadar muzdaripsin, madem ki bu işin “ahlâksızlık ve şerefsizlik” olduğunu söylüyorsun, o zaman sorarım sana; “28 Şubat süreci”nde; “Merhum Erbakan Hoca’nın telefon konuşmaları”nı ve “Şevki Yılmaz’ın kasetleri”ni yayınlayıp da onlara karşı “linç kampanyası” açan sen değil miydin?..
Sen de haklısın... O zaman “darbeci cunta” güçlüydü ve sen onların önünde eğiliyordun!.. Şimdi de, o cunta, “CHP-MHP koalisyonu” istiyor ve sen de onlara “borazanlık” yapıyorsun!..
Bilirim ben seni!.. Senin “ilke”n de yoktur, “onur”un da...