Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu adam seni üzer Ruşen

Bu adam seni üzer Ruşen

Ruşen Çakır arkadaşımdır... Severim... Hususen görüşmeyiz, oturup halleşmeyiz, buluştuğumuz “müşterek” pek azdır ama birbirimize çemkirmeyiz de...

Saygılı/samimi bir “uzaklığımız” ya da“yakınlığımız” vardır.

Budur.

Hazır konu açılmışken bir de itirafta bulunayım:

Eskiden uzak dururdum, (kendimce) pek yüz vermezdim. Fazla da tanışmazdık gerçi... İş ve iştigal alanını bilirdim, yazdıklarını okurdum, maceralarını izlerdim...

Kendi ülkesinde, kendi topraklarında, kendi insanları arasında, bir “müsteşrik merakı ve tecessüsüyle” dolaşır, İslamcı ortamlara girip çıkar, “İslamcı” diye bilinen kişi ve kanaat önderleriyle görüşür, “mevzu”yu anlamaya çalışırdı.

Döneminde heyecanla karşılanan “Ayet ve Slogan”, bu çabanın ürünüdür işte...

İyi bir kitap mıdır?

İyidir ama yine de mevzuyu anlamaktan uzaktır.

Memlekette olup bitenlerin “sosyolojik bir sonuç” olduğunu hesaba katmadığı için, Türkiye’deki İslamcılığın aynı zamanda “modernleştirici”, sisteme katıcı bir hüviyete büründüğü/bürünebileceği gerçeğini ıskalamıştır... Belki de bir “Taliban hareketi” beklemiştir, biriken öfkenin İhvan sertliğine dönüşeceğini ummuştur/kollamıştır...

Hem de “siyasal bir sonuçtur” Türkiye İslamcılığı...

Dünyadaki örneklerinden farklı olarak, uzak bir dolayımdan da olsa, “sistemi dönüştürücü” bir hüviyeti (özelliği) vardır.

Bunu bile anlayamamıştır.

Hülasa, döneminin hit kitabı “Ayet ve Slogan”, meseleyi anlamaktan uzak, müsteşrik sıhhatinden bile yoksun, hareket noktası itibariyle samimi ama yetersiz bir kitaptır. Ruşen Çakır da samimi, çok parlak ama ne yaptığını bilmeyen bir gazetecidir.

Ruşen’i, daha sonra YTP’de gördük...

Bu partinin milletvekili adayıydı.

DSP’den ayrılanların, yani “troyka” denilen İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş’in kurduğu Yeni Türkiye Partisi...

Doğan Medya Grubu’nun ölçüsüz desteğiyle, birdenbire ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline gelen (getiriliveren) YTP öyle bir pompalandı ki...

Ha geldi, ha geliyordu...

Bütün oyları silip süpürecekti...

Oy oranı yüzde 50’ydi... Hatta yüzde 60’tı...

Ne 60’ı? Yüzde 70 bile olabilirdi...

Sonucu hep birlikte gördük.

Bütün saflığı ve samimiyetiyle YTP’den giriş yapan ama sukut-u hayale uğrayan Ruşen, şimdilerde aynı heyecanı Kılıçdaroğlu’nun CHP’siyle yaşıyor.

Hayır, elbette bir pozisyon ve ikbal arayışında değil.

Kılıçdaroğlu’ndan çok şey bekliyor.

Mesela, Kılıçdaroğlu’nun “yerel özerklik” sözüyle umuda kapılmış...

Umudunu, “Fırat’ın doğusuna geçemediği ve Kürt sözcüğünü telaffuz edemediği için suçlanan CHP, yerel özerklik sözüyle ciddi bir iktidar alternatifi olduğunu göstermiştir” cümlesiyle özetliyor.

Ben de diyorum ki, erken umuda kapılma Ruşen...

Üzülürsün...

Bu Kılıçdaroğlu herkesi, hepimizi üzer...

Nitekim, hemen bir gün sonra, geleneksel “çark” uyarınca, geri adım attı ve “özerklikten kastının eyalet olmadığını, yerel yönetimlerin yetkilendirilmesini kastettiğini” söyledi.

Madem konu “yerel yönetimlerin yetkilendirilmesi”dir, neden iktidar partisinin Meclis’ten geçirdiği İl İdaresi Tasarısı’nı Ahmet Necdet Sezer’e veto ettirdiler?

Ben Ruşen’in yerinde olsam, önce bu soruya cevap arar, sonra umuda kapılırdım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi