Erdoğan'ın Diyarbakır ve İzmir mitingleri
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin İzmir mitinginde enteresan bir laf etmişti: "İzmir, insanların özgürce sokağa çıkıp özgürce nefes aldığı bir kent..."
Türkiye'nin diğer kentlerinde insanlar esir mi? Onlar esirse, İzmirliler nasıl özgür oluyor? Ayrı bir devlet, ayrı bir hükümet mi hüküm sürüyor İzmir'de? Yoksa CHP'li belediye mi sağlıyor İzmirlilerin özgürlüğünü? Belediyenin boyunu biraz aşmaz mı bu iş? İzmir'e "demokratik özerklik" geldi de haberimiz mi olmadı?
"Demokratik özerklik" deyince...
Müşterileri arasında AK Partililer de olduğu için ekmek dağıtımında kullandığı kamyoneti yakılan yahut Başbakan Erdoğan'a kıllık olsun diye dükkânını kapatmaya zorlanan Güneydoğulu esnaf kara kara düşünüyor: "Daha şimdiden iflahımızı kesen örgüt bir de demokratik özerklik adı altında resmen iktidar olsa vay halimize!"
Ama "örgüt"ün kaba kuvveti Diyarbakırlıları dize getirmeye yetmedi. Başbakan Erdoğan'ı Diyarbakır'da coşkulu bir muhabbetle karşılayan muhteşem kalabalık dillere destan oldu. O kalabalık lisan-ı hal ile dedi ki: "Kürt olsun da ne olursa olsun diye düşünecek kadar asabiyet sahibi değiliz. Erdoğan Kürt değil ve Kürtçe bilmez, ama bizimle aynı dili konuşuyor. Sorunlarımızı çözmeye de azimli görünüyor. Kürt olan ve Kürtçe bilen malum zevat ise bizimle aynı dili konuşmuyor, tıpkı Kemalistler gibi 'Selamun aleykum'a 'İyi günler' diye mukabele ediyor. Üstelik sorunlarımız çözüldükçe veya çözüm yoluna girdikçe telaşlanıyor, şiddeti tırmandırarak çözüm yolunu kapatmaya çalışıyor ve bu arada CHP ile MHP'ye –hatta Ergenekon'a- selam çakıp duruyor..."
CHP'nin manipülasyonu da İzmirlileri kandırmaya yetmedi. Başbakan Erdoğan, İzmir'de, Kılıçdaroğlu'nun topladığı kalabalığı üçe katladı. AK Parti mitingine katılan 150-200 bin İzmirli lisan-ı hal ile dedi ki: "Vaktiyle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı ve Demokrat Parti'yi bağrına basarak CHP'nin temsil ettiği oligarşik diktatörlüğe meydan okuyan İzmir'imizin şimdi o diktatörlüğün kalıntılarına sahip çıkan CHP'nin kalesi gibi görülmesini içimize sindiremiyoruz. CHP'li belediyenin kifayetsizliğinden ve hükümetin İzmir'e getirmek istediği hizmetlere karşı çıkan sivil toplum kuruluşlarının anlaşılmaz inadından da gına getirdik!..."
Mitinglere gösterilen ilgi tek başına ölçü değilse de, Diyarbakır ve İzmir'de AK Parti mitinglerine gösterilen muazzam ilgiye dayanarak şunu söyleyebiliriz: AK Parti'yi Kürt coğrafyasında sandığa gömmek için varını-yoğunu ortaya koyan BDP ve AK Parti'yi İzmir'de denize dökmek için varını yoğunu ortaya koyan CHP, zafer naraları atarak ilerlediği bu yolun sonunda küçük dilini yutabilir.
* * *
Erdoğan, Diyarbakır'da, siyaset tarihimizin en güzel konuşmalarından birine imza attı. Din kardeşliğine ve Kürtlerle Türklerin tarihî yoldaşlığına yaptığı vurgular mükemmeldi. Kürtlere yapılan haksızlıkları layıkıyla anlatmasaydı, adıyla sanıyla "Kürt Sorunu"nun üzerinde yeterince durmasaydı ve Kürtlerin haklarını teslim etmeye azimli olduğunu ortaya koymasaydı, bu vurgular eksik kalırdı. "Din kardeşliği edebiyatı yaparak Kürtleri hak-hukuk taleplerinden vazgeçirmeye çalışıyorlar" diyenlere bir kere daha esaslı bir gol attı Erdoğan. Bu retoriğin artık eskidiğini, âyetleri ve hadisleri inkârcı siyasetlere alet etmeye kalkışan hükümetlerin geride kaldığını bir kere daha gösterdi. Ve Kürt meselesinin çözümü yolunda attığı adımlar aşikâr olduğu için, kimse kalkıp "Erdoğan boş konuşuyor, yalan söylüyor; Kürt meselesinde adım atmayacak" diye kestirip atamaz. Onun için, Kürtleri Erdoğan'ın samimiyetsizliğine (!) ikna etmek isteyen BDP'liler ve CHP'liler bin dereden su getirmek zorunda kalıyorlar. Erdoğan 12 Haziran'dan sonra onları sivil bir anayasa için işbirliğine çağırdığında, kıvırmaları için bin dere de yetmeyecek.
"Bunlar Türkiye'yi ortaçağa döndürecek!" gibi propagandalarla endişelendirilen "modern"lerin endişesini beselemek de gittikçe zorlaşıyor. İzmir mitinginde 'Devletin önünde herkes eşittir, inanç veya hayat tarzı ayrımı yapılmaz, bizim iktidarımızda da yapılmadı ve yapılmayacak' diyen Erdoğan'ın yalan söylediğini, mesela AK Parti hükümetinin "modernler"e hizmet götürmediğini kim iddia edebilir bin dereden su getirmeden? Tam tersine; "endişeli modernler" zaman zaman hükümetin hizmetlerini sabote ederek kendi ayaklarına sıktılar, yer yer kendi kendilerini gettolaştırarak Türkiye'deki ilerlemelerin dışında kaldılar. Bu aymazlık daha ne kadar sürebilir ki? "Endişeli modernler"in başkenti İzmir'de, NTV'nin seçim kürsüsünden yükselen şu feryat kayda değer: 'Türkiye ilerlerken İzmir geriye gidiyor.'
Erdoğan İzmir'de de güzel konuştu. "Sanal korkular"a, "sanal düşmanlar"a dikkat çekti. Bu sanal sorunları aşıp asıl meseleye gelmekten, herkese lazım olan "yüksek standartlı bir demokrasi"yi beraberce tesis etmekten söz etti. Demokrasi mücadelesine beşiklik eden İzmir'i, "milletine efendi olmaya değil hizmetkâr olmaya gelen" ve "özgürlüklerin genişletilmesi için yoğun gayret sarf eden" AK Parti'nin yanında yer almaya çağırdı.
Erdoğan'ın Diyarbakır ve İzmir konuşmalarında öne çıkan husus, devletin milletle hemhal olmasıdır. Bu yönde atılan her adım Türkiye'nin sahip olduğu 'ideal ülke' potansiyelinin bir parçasını ortaya çıkarıyor, toplumsal barış ve refah yolunda Türkiye'ye mesafe aldırıyor, Türkiye'yi güçlendiriyor, şer güçlerin Türkiye'deki elini zayıflatıyor.
Dahası da var.
Dahasını yarın konuşalım.