Seçim
Ankara 2. Bölge’de Aynur Bayram diyelim. Bayram başörtülü bir kadın. Gazeteci. Mesleğini inancı gereği örttüğü başörtüsüyle icra edemeyince canına tak etmiş ve siyasete soyunmuş. Şimdi seçim zamanı! Başkentin ikinci bölgesine kayıtlı seçmenlerimizden Aynur Bayram’a kulak vermelerini, oylarıyla desteklemelerini talep ediyoruz! Bu zaman ve çağda başı örtülü diye kimse kınanmamalı, başı örtülüler şeklen temsil ettikleri kadınları Meclis’te de temsil edebilmeliler. Başörtülülerin diğer kadınlardan hiçbir eksiklikleri yok! Bilakis! Onlar başörtülüler de! Bağımsız adaylar yüzde on barajından muaflar. Yani Bayram’a giden her oy sayılacak, boşa gitmeyecek! Emekler zayi olmayacak! Haydi Ankaralılar! Sandığa! Bayram’ı Meclis’e uğurlamaya! Ankara’da!
Dua odası... ve sonrası
Bu millet namazla yoğrulmuş bir millet. Değil mi... Ezanla uğraştılar. Türkçeleştirdiler. Sesini kıstılar. Takkeyle sarıkla uğraştılar. Yasakladılar. Başörtüsüyle uğraştılar, uğraşıyorlar. Ama namaza el süremediler. Tabii namaz kılmaya engel koymadılar değil koydular. Namaz mekânı vermediler, kılanları fişlediler vesaire. Ama yine de namaz kılmak yasaktır diye bir kanuni düzenlemeye gidemediler. Camileri bu ülkede halk yaptı. Onlar eften püften sebeplerle kimine kilit vurdular, kiminin doğal süreç içerisinde harab olup gitmesine göz yumdular. Bizi Hıristiyanlaştırmaya çalıştılar tabii. Hıristiyanlaştırmadan kastım açıktan din değiştirmemiz değil -gerçi imkan bulsalardı buna da yelteneceklerini savunan tarihçiler de olmadı değil ama- Hıristiyanların Protestanlaştığı gibi İslam’ın özelleştirilmesi, nasıl ki Hıristiyanlığın içi boşaltıldı ve bir güne, Pazar gününe hapsedildi, benzer şekilde İslam da tek bir güne hapsedilmek istendi. Nasıl ki Hıristiyanlık kalp temizliğine indirgenip amelsizleştirildi, o misal İslam da benzer şekilde manipüle edilerek amelsizleştirilmek istendi. ‘Canım orada burada namaz kılmak da neymiş, akşama evine gidince hepsini kaza edersin olur biter’ciliği de bunun tezahürüydü. Fişlemeler de bunun sonucuydu. Ama açıktan açığa bu ülkede namaz kılmak yasaktır diyemediler...
Şimdi bakıyorum da biz gerçekten namazla iç içe bir toplumken nasıl oldu da bu hale geldik. Namazdan uzak düştük. Yahudiler yıllarca Atatürk Havalimanı’nda bir ileri bir geri sallanarak ibadet ederken Müslümana iki rekat namaz kılacak bir yer ayrılamadı. Sonra o da oldu çok şükür. Şimdi alış veriş merkezlerinde, restoranların çoğunda mescit var. Var ama bazılarının adı ne dersiniz? Dua odası. Özenti bir millet olmanın sonucu mu desem... yanlış tercüme mi desem bilemiyorum. AVM’lere ibadet girecekse o da yine Batı’dan ithal edilerek girecek sanki! Neden mi... Çünkü orada ‘prayer’ yani dua vardır. Hıristiyan batının ibadet dediği duadır. Onlarda namaz gibi bir konsept yok zaten. Oysa biz namazı tercüme ettiğimizde de aynı kelimeyi kullanıyoruz. Yani prayer dediğimizde onlar namazı anlıyorlar. Şimdi ne yapmışız... Onların Prayer Room dediğini biz almış, Dua Odası yapmışız. Onlar biz prayer dediğimizde namazı anlarken bizimkiler anlamamazlıktan geliyor. Yani namaz dememek için bir bahane olarak tutunuyorlar. Veya saf saf onu dua zannediyorlar ki bu derece kendine yabancı olmak daha da vahim bir durum olsa gerek.
Bu alanda milletimizin son üretkenlik örneği emzirme odalarıyla yeni tanıştım. İstanbul’un göbeğinde dindar bir yerleşim bölgesinde büyük bir restorantta mescit soruyoruz, aşağıda efendim cevabını alıyoruz. Emzirme Odasında saf tutmuş erkekler ve kadınlar... Türünün farklı bir örneği olarak ibadet mekanları... Olsa olsa Türkiye’de olur... Kimse de şaşırmaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.