Seçimin sonucu ne olur?
İki gün sonra seçim var. Daha önce yazdım, benim gibi düşünen büyük bir çoğunluk bu seçimi, vesayet rejiminden kurtulmak adına yüzyıllık fırsat olarak görüyor.
Statükonun yerine, toplumsal bir mutabakat hasretiyle, demokratikleşme ile ilerleyen istikrarlı, huzurlu bir ülke isteyenlerin milyonlarcası, haftalardır ayakta. Oy kullandığım 40 yıldan beri, ben böyle bir şey görmedim. Hep gittik, eşimize bile "sen de şuna oy verir misin" demeden oyumuzu kullandık. Fakat bu sefer başka, bambaşka... "Şaheser ayakta" diye bir heyecan ifadesi var. Ondan da öte... Canla başla kapı kapı dolaşan milyonlardan bahsediyorum. Sen nereden biliyorsun, diyorsanız bir aydır ben de yollardayım. Memleketim diye bir hafta da Trakya'da kaldım, durmadan salonlarda konuştum. Samimiyetle koşturmaları, heyecanları, fedakârlıkları bizzat gördüm. Geçen çarşamba Adana'ya, 12 Haziran seçimlerinin önemini anlatmak için giderken, uçakta yanıma bir okuyucumuz geldi. Birkaç gün önce arkadaşları ile oturup karar almışlar. Şu son günlerde hep beraber memleketlere gidelim demişler. İşini gücünü bırakmış, bir haftalığına Adana'ya gidiyormuş. "Çok önemli bir kavşaktayız, vesayetin yerine demokrasinin gelmesi gerekiyor" diyerek, ikna adına yüze yakın akrabasını teker teker dolaşacakmış. Gittiğim her yerde, bu gayretlerin semeresini sordum. Koyu particilik yapanların dışında, anlatılınca ikna olanların oranının, tahminlerin ötesinde olduğunu anlattılar. Bir ilimizde, bir okuyucumuz çok anlamlı bir şey söyledi. Dedi ki: "Yıllardır burada yaşıyoruz. Sevenimiz, sayanımız var. Sözümüze güveniliyor. Bugüne kadar kimseye siyaset olur diye bir şey demedik. Fakat bu seçimler artık siyaseti aştı. Ortada sandık meselesi yok, memleket meselesi var. Ergenekon ve Balyoz davalarını, sanıkların bazı partiler tarafından aday yapılmasını ibretle seyrediyoruz. Kim aslında neymiş, kim kiminle berabermiş, kim kime destek oluyormuş gözler önünde. Onlar ayağa kalkmışken, var güçleriyle, medyalarıyla, yazarlarıyla çizerleriyle, işadamlarıyla, sözde sivil toplum kuruluşlarıyla çalışıyorken, bizler oturalım mı? Ben de bu seçimlerin, ülkemizin ve demokrasimizin geleceği adına hayatî bir önem taşıdığına inananlardanım. Oturup seyredeyim mi? Bu halkın içinde bir itibarım, bir kredim varsa, bunu bugün bir hayır duygusuyla devreye sokmayıp, susayım mı? Biz eğitim diyoruz, diyalog diyoruz, hoşgörüyle kucaklaşalım, aramızdaki uçurumları kaldırıp gönül köprüleri kuralım diyoruz. Ben susarsam, pasif kalırsam, vesayetin odakları yeniden güç kazanır, bu güzel hizmetlere de sekte olurlar. Kin, nefret, ötekileştirme -Allah korusun- bir gulyabani gibi yeniden ülkemizin üzerine çökebilir, yarınlarımızı karartabilirler. Ben oturamam, susamam, seyirci kalamam... "
Gittiğim yerlerde bana da seçimin sonucunun ne olacağını soruyorlar. Bu heyecandan haberdar olduğum için, gönlümde ilk defa bu seçim öncesinde farklı bir duygu var. Sanki bu seçimde güzel ve büyük bir sürpriz olacak gibi. Sanki dokuz ay önceki referandumdaki demokratikleşme iradesi, sandıklarda patlama yapacak gibi. Sanki yüzde ellinin de üzerinde bir seçmen iradesi, istikrardan, sivil anayasadan, Ergenekon davasının ardında dimdik duran siyasî iradeden yana olan tavrını; çok net, tartışmaya mahal bırakmayacak kadar kararlı bir şekilde ortaya koyacak gibi. AK Parti yöneticilerini bile şaşırtan bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz...
Eğer böyle olursa, bu sonuçta pay sahibi herkese 12 Haziran akşamı büyük bir demokratik olgunluk düşüyor. Başta AK Parti yöneticileri, herkesin sevinç gösterilerinden, taşkınlıklardan uzak durması gerekiyor. Sayın Başbakan'ın, AK Parti Genel Merkezi'nin balkonundan yapacağı konuşma, daha bir önem kazanıyor. Seçim meydanlarındaki tartışmalar ve üslup, inanıyorum ki geride kalacaktır. Yeni bir toplumsal mutabakat için geniş bir kucaklama beklentisi doğacak ve 13 Haziran'da Türkiye yeni bir güne uyanacaktır. Haydi hayırlısı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.