Muhalif ol, ciğerimi ye...
Hayır, Fazıl Say’a haksızlık etmiyorum. ünü sınırlarımızı aşmıştır, başarılı bir piyano virtüözüdür ama herhangi bir Avrupa ülkesinde olsa ‘sıradan’ın biraz üzerinde kabul edilecek bir sanatçıdır.
Bu değer eksiltmesini (!), Fazıl’ı haksız çıkarmak için yapmıyorum.
Değersizdir, o halde haksızdır...
Zannettiğimiz kadar değerli değildir, o halde konuşmaya hakkı yoktur...
Daha büyükleri varken, oturduğu yerde oturmalıdır...
Böyle değil...
Fazıl, ‘değersiz’ olduğu için değil, ‘haksız’ olduğu için haksızdır.
Bir kısım köylünün özgüvenle savunduğu gibi, ‘Fazıl bu halkın sanatçısı değil ki? Kaç kişi onu dinliyor? Nereye gitmek istiyorsa gitsin’ demek de istemiyorum.
Fazıl Say’ın ‘halkın sanatçısı’ olmadığı doğrudur.
Halkın sanatçısı olmaması, yaptığı işi değersizleştirmez.
Bilakis, daha değerli kılar.
Halkın sanatçısı İbrahim Tatlıses’tir, Kibariye’dir, Müslüm Gürses’tir, Kenan Doğulu’dur, çelik’tir... Fazıl Say, genelgeçer beğeninin dışında ve üzerinde olduğu, yaptığı işi popüler ilginin dışına taşıdığı için değerlidir. Kaldı ki, yaptığı iş, zaten ‘popüler ilgi’nin dışındadır.
Bunlar bir tarafa, ‘muhayyel tehlike’ye karşı ülkeyi terk edeceğini, daha da olmadı kalıp savaşacağını söyleyen Fazıl Say’ın haklı olabilmesi, biraz da mevcut tehlikeye karşı ne yaptığına bağlı...
Bakalım haklı mı?
Radikal’den Yıldırım Türker yazmıştı.
çok da güzel yazmıştı.
Diyordu ki Türker ‘Say, Şemdinli sanıklarının salıverilip işbaşı yapmasından, askeri yargının hayatımızın ümüğüne çökmüşlüğünden, işçi ve emekçi haklarının her gün gasp edilmesinden, çocukların sokaklarda ölmesinden, kışkırtılan ırkçılıktan, polisin istediğini vurup öldürüvermesinden, işkencenin yeniden artmasından değil, bakan eşlerinin türbanından, Cumhurbaşkanı’nın davetiyesini özel kuryeyle yollamamasından, azınlıkta kalmış olmaktan bezerek gönüllü bir sürgünlüğe adım atacağını açıklıyor. ölüm tehdidi aldığından değil, kendisine mahkeme kapısında katiller ‘Akıllı ol’ diye parmak salladığından değil, ‘İslamcılar’ iktidara geldiği için gitmek istiyor.’
Bunun nasıl bir gidiş olacağını bilmiyorum.
Bir Jöntürk gidişi olmayacağı kesin.
Bence de burada kalıp mücadele etmeli.
Neyse ki, Yıldırım Türker’in de belirttiği gibi, demecinin aldığı tepkilere bakıp Tufan Türenç ve diğer inandığı aydınlarla görüştükten sonra, laisizme şükür, gitmeyeceğini, ‘mücadeleye devam’ edeceğini açıklamış.
Fakat, ona tavsiyem, mücadelesini ‘seçkinci kulvarlarda’ yürütmesin.
Statükoyu haklı çıkarmaya hiç yeltenmesin.
Halkının kültür düzeyini yükseltmeye ant içmiş genç aydın rolüne soyunsun soyunmasına da, bunu ‘değersizleştirme’ medodunu kullanarak, hele halkın değer tercihleriyle kavga ederek yapmasın.
Madem Nazım eyyamını bir tür ‘meşrulaştırıcı’ unsur olarak görüyor, Nazım’a gadredenlerin kimler olduğunu da enine boyuna düşünsün.
Zahmet olmazsa, şu ‘kimlik’ sorununu da bir an önce halletsin ve popüler olanın her zaman kötü olmadığını kavrasın.
Hasılı, önce ‘muhalif’ sıfatını hak etsin.
Sonra oturup, geriliğe, ilkelliğe karşı birlikte savaşırız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.