Bir Kararda Durmayan Zeybek’e Nasihatümdür
Siyasetin çok dönengeçli bir erbabı olarak ikbal yolu MHP’de açılmış ve “Ülkücü Eğitimciler Başkanlığı” yapmış. Sonra ANAP’ta devam etmiş ve Kültür Nazırı olmuş. Özal’ın vefatından sonra yeni ikbal kapısı olarak Cumhurreisi Altıyedi Süleyman’ın başdanışmanlığını yapmış ve bu görevin nimetini çabuk toplayarak Türk-Kazak Üniversitesi mütevelli reisi olmuş. Sonra BBP Genel Başkan başdanışmanlığını üstlenmiş ve merhum Yazıcıoğlu’ndan sonra adı BBP’ye genel başkan adayı olarak geçmiş. Bu mütevazı partide ekmek yok deyi tekrar MHP’ye duhul etmeye çalışmış fakat bütün hamleleri akîm kalmış. En nihayetinde derin güçlerce manipüle edilen DP’nin başına geçmesi söylenmiş. Bir zamanların birinci partisi olan DP’ye genel başkan olunca ne dediğini bilmez olup, büyük hayâller kurmaya başlamış ve sık sık “ yüzde 51 oy bekliyorum, ben mutlaka başbakan olacağım” demeye başlamış.
Ardından cirmini bakmadan MHP’ye ortaklık teklif etmiş ve kendisine cevap verme tenezzülü dahi gösterilmemiş. Sonra SP, BBP, Has Partiye ittifak teklif etmiş, fakat kabul görmemiş. Eli böğründe dolaşırken, Baş’ın BTP’siyle “muhteşem ve iktidar garantili” bir ittifak yapmış ve “bu iş tamam, l2 Haziran seçiminin birinci partisi olarak hükümeti kuracağım inşallah” demiş. Bu sevincini gazoz içerek kutlamış ve ferahlayınca çıkmış miting meydanlarına atıp tutmaya başlamış.
ZEYBEK “BEN MUTLAKA BAŞBAKAN OLACAĞIM” DİYOR
Kendisi zaten çok horalı, ağdalı konuşan bir hatipmiş. “Ey ahali! Ben iktidara geliyorum, ben başbakan oluyorum” demeye başlayınca, dinlemeye gelenler şaşırmış, “galiba ne dediğini bilmiyor, ateşli hastalık falan geçirmiştir” demişler. Dahası altmış beş yaşından sonraki erkeklerin yakalandığı ostoropez hastalığından kafasında bir şeyler kalmış olacağına yormuşlar.
Hâsılı meydanlarda kâh ata binerek, kâh otobüs üstüne çıkarak başlamış “ben başbakan olacak adamım” demeye. Bu sözü çok kullanması üzerine bir halk ârifi, “efendi, memlekette başbakanlık yapacak adam çok, filan filanlar da var” deyip isim sayınca, hemen celâllenmiş. “Bu ülkede başbakanlık benim hakkımdır. Çünkü, liderler içinde bakın bakalım benim gibi kaymakamlık, müsteşarlık, mebusluk, bakanlık, cumhurbaşkanı başdanışmanlığı, üniversite kurucu heyet başkanlığı, bir iri medya kuruluşunun genel koordinatörlüğü, gazetelerde yıllarca köşe yazarlığı yapan ve şu kadar kitap yayınlayan biri var mı?” demiş.
Radikal ve Posta Gazetelerinde köşe yazarlığı yapmış, Cem Vakfı’nın derin müdavimi ve Ahmet Yesevî uzmanı namlı Zeybek’ten bahsettiğim belli olmuyor mu?
İmdi sadede gelerek bu makam ve mansıp tutkunu, şöhret âfetine mâruz Zeybek’e birkaç nasihatüm olacak, işbu nasihatnâmeyi iyi okusun.
ZEYBEK’DE DEMİREL TUTKUNLUĞU BİR ZAAFA DÖNÜŞÜYOR
Ey rengini, fikirlerini bir türlü netleştirememiş oynak ve hareketli Zeybek! En büyük kusurun Demirel’i övmen ve onun 28 Şubat’tan bu yana ağır hatâlarını söylememendir. Bir de Kamalov’u çok referans göstermen bu kusurlarını ve siyasetteki başarısızlığını katmerlemiştir. 9 Şubat 2003 tarihli Tercüman’da Demirel için yazdıkların üzerinde bir leke olarak kalmıştır: “Sayın Demirel’i yakından tanıdım. Çok okuyan, okuduğunu çabuk anlayan, yetenekli bir insan... Çağı ve çağın gelişmelerinin ayrımında bir zihin (...) Bayrağın temsil ettiği değerlerin aynı zamanda insanın onurlu yaşamasının da güvencesi olduğunun bilincinde bir düşünür...Evet, sayın cumhurbaşkanımız filozof-devlet adamının iyi bir örneğidir...”
Bu sözler senin tâ o zamandan siyasî bahtının kapandığının işaretiydi. Ama sen farkında olmadın. Çünkü aklın perdelenmişti. Çok yalan söylemeye ve tevil etmeye başladın. 28 Şubat’ta Refahyol Hükümetinin alabora edilmesinde cumhurbaşkanı olarak ses çıkartmayan ve çıkarına uygun yeni hükümet tezgahını da hazırlayan Demirel nasıl oluyor da “filozof-devlet adamının en iyi örneği” olabiliyor. Tutarlı değilsin, zihin ve fikir dünyan karmakarışık.
Demirel aşkından vazgeçmedikçe iflah olman mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına “işte çağdaş Türkiye” diyen, başörtüsü zulümlerine, Kur’an kurslarının kapatılmasına sesini çıkartmayan Demirel’i azıcık aklı olan ve siyaseti bilen biri över mi?
Şu sözlerinin seni iflah etmeyeceğini nasıl bilemedin? Oysa sürekli, Ahmet Yesevi’nin “Hikmetleri”ni okuduğunu söylüyordun: “Halkın nezdinde siz önceleri adına rakam konularak ‘cumhurbaşkanı’ denildiğini duydunuz mu? 9. Cumhurbaşkanı ne demektir?”
“Vay! Bir zamanların namlı Zeybek’i iyice dağıtmış, aklı bir hoş olmuş” dedim. Ne dediğini bilmez olmuştun. Bir Demirel’i, bir Kamalov’u kutsuyordun. Bu iki ismi çok kaynak gösterdiğin için seni bilenlere “Zeybek iflah olmaz” demiştim. Allah şahittir ki, dediğim çıktı. Her yazı ve konuşmanda Kamalov’dan ısrarla “büyük ceddimiz” demenden millet nem kapıyordu. “Türk-İslâm ülküsü ve Yesevî uzmanı” olarak bunları bilmen lâzımdı. Başına geçtiğin DP’nin Kamalov çizgisine sâdık, cumhuriyetin ilkelerine inançlı bir hareket olduğunu söylüyor ve çelişkiler yumağını habire büyütüyordun.
Şu sözlerin de problemliydi: “Gittiğim her yerde engel çıkarıyor ve iki bakanla takip ediyorlar. TV kanalına çıkmamı engelliyorlar. Firavun, Hz. Musa’nın gelmesini engellemek için yüzlerce çocuğu öldürmüş, ama engelleyemedi. Trabzon’dan çıkarak dünya çapında ekonomi kitapları yazan Baş’ın partisi bizimle yola devam ediyor. İnşallah Demokrat Parti iktidarına kavuşacak. (...) AKP’yi Amerika kurdurdu. ABD Siyasî Müsteşarı bir heyetle yanıma geldiklerinde AKP gibi bir partiyi târif etti ve yer alır mısınız dedi”
ZEYBEK, KENDİNİ HZ.MUSA’YA BENZETİYOR
Bu sözlerinin de çoğu yalan. Senin siyasî cirmin nedir ki, iki bakanla seni takip edip, tv kanallarına çıkmanı engellesinler? Aslan postuna bürünmüş tilki gibi hareket ediyorsun. Sana ait olmayan vasıfları kendinden varmış gibi bir üslûpla konuşuyorsun ve inandırıcılığını kaybediyorsun. Kendini Firavunca engellenen Hz. Musa yerine koyman çok komikti. Herkes sana gülmüş, “Zeybek’in kafası tamam” demişlerdi. “ABD siyasî müsteşarı AKP gibi bir partiyi tarif etti ve yer alır mısınız” sözü senin uydurduğun bir palavra ve blöften ibaretti. Yörüngeni iyice kaybettiğin belliydi. Çünkü palavralarının dozunu yükseltiyordun. Zaten Trabzonlu Baş’ı övdüğün ve ittifak ettiğin gün şansızlığın başlamıştı.
ZEYBEK’İN ALDIĞI % 0.06 OYA KARGALAR BİLE GÜLMEDİ
“Ömrüm Yesevi’nin Hikmetleri’nin okumakla geçti” diyen senin gibi siyasetin her rengine boyanmış birisinin kalkıp da “yüzde 51 oy bekliyorum,13 Haziranda başbakan olacağım” derse, elbette aklından zorun olduğuna kanaat etmemek mümkün mü? Peki n’oldu şimdi? Aldığın % 0.06 oy, kargaları bile güldürmedi. Atalarımızın sözünü dinlemedin. “Engin ol gönül engin ol” demişler. Tedbirsizlik ve zaaf gösterdin, rezil rüsva oldun, insan içine çıkacak hâlin kalmadı.
Yesevî’nin “Hikmetleri”ni, Hacı Bektaş Veli’nin “Makalat”ını çokça okuduğunu söyleyip sonra da 23 Nisan Bayramı çocukları gibi “ben mutlaka başbakan olacağım” diye duygularını açığa vuruyorsun. Çok ayıp ve görgüsüzlüktür bu yaptığın. Senin gibi aklı başında sanılan bir insanın kalkıp da kafayı çekmiş, cezbeye kapılmış mahalle muhtarı veya belde belediye reisleri gibi “ben bu memlekette başbakan olacak adamım” der mi Allah aşkına!
HOCAEFENDİ’YE ÖNCE ZARARLI, SONRA FAYDALI DİYOR
Bu sözlerinde ufuksuzluk ve basiretsizlik vardı. Bir kararda durmayışının önemli bir delili de 3 Haziran 2004 tarihinde Tercüman Gazetesinde “Fethullah Gülen Hareketi” için yazdıklarındı: “Bugün Gülen hareketi güçlenmiş ve siyasetçiler için kazanılması yararlı bir güç duruma geçmiştir. Bu hareket Türkiye için zararlı. Dolayısıyla 1997’de Abant’ta yapılan toplantıda devlet ile ilgili değerlendirmelerde eski komünist, liberal bir takım kişilerle aynı çizgide ve ortak anlayışta olduklarını gördüğümden beri bu hareketi Türkiye için zararlı bulduğumu, diyalog adı altında yaptıkları faaliyetler Müslümanların misyonerler karşısındaki direncinin kıracağına inandığımdan çalışmalarının Müslümanlar için zararlı ve İslâm açısından yanlış buluyorum.”
Demek, bu cemaat “Türkiye ve Müslümanlar için zararlı ve İslâm açısından yanlış” öyle mi? Senin kara bahtını bu tedbirsiz sözlerin yazdı ey şanlı Zeybek!
13 Haziran 2004’de aynı gazetede “Fethullah Gülen Cemaat Lideri mi, Holding Sahibi mi” başlıklı yazınızda “Müslümanlığı, zulmün şakşakçısı, destekçisi, dalkavuğu, yalakası derecesine düşürmesinler...” diyorsun. Sonra bu görüşlerinden çark ederek ABD’de “The Gulen Movement” adlı konferansa katılıyor ve Gülen hareketini öven seri yazılar yazıyorsun: “ABD’de başarılarını görmek istiyordum ve anladım ki, ortaya konulan başarı ABD ortalamasının üzerindedir. Yakından ne olduğunu gördüm. Ortada şaşılacak bir durum kalmamıştır. (...) Türkiye’den kaynaklanan bir hareketin böylesine bir başarı ortaya koyamayacağına inananlar Hareket’in arkasında her zaman başka birilerini aramışlardır.”
ZEYBEK, YUVARLAK BİR İSLÂM’I SAVUNUYOR
Türklere biçtiğin İslâm’da esasında problemli. Yesevî’nin başlattığı tasavvuf ekolünü laikçi cumhuriyetle sentez yapman arızalıdır. Sentez suni bir birleşmedir. Her sözünün başında mübarek Yesevî’yi girizgâh yaparak “Türklerin başöğretmeni, Türklere dosdoğru Müslümanlığı anlatı ve öğretti. Türk töresiyle Türklerin alışageldiği Gök-Tanrı dinini bağdaştırdı. Yesevî yolunda namaz da var, oruç da var; zikir de, semah da, musiki ile ibadet var. Muhammed O’nun resüludur, Ali rehberdir. Ehl-i Beyt ve on iki imam yolu en doğru yoldur...” diyorsun. Türkiye’deki yaşanan Sünni İslâm’la bu söylediklerinin ne ilgisi olabilir? Millete yeni bir İslâm mı teklif ediyorsun?
Türkiye’deki Müslümanlığın temel çizgileri olan İmam-ı Azam geleneğinden hiç bahsetmiyorsun. Demirelvâri yuvarlak bir İslâm profili çiziyorsun. Tabii ki, laikçi Kamalovist çizgiye ters düşecektin.
Bir kusurunda ilahiyatçı Öztürk’ün hayranı olduğunu söylemendi: “Öztürk’le birlikte bir akşam Cem Tv’deyiz. Hoca, Mansur’la ilgili yeni bilgiler elde etmişti ve bir kitap hazırlığı içindeydi. Mansur’u iyi bilmeliyiz. O bizim ağartıcımız, aydınlatıcımız. Türkler arasında İslâm, Mansur’un yolunda gidilerek yayıldı.”
“Eyvah! Zeybek iyice dağıttı yine” dedim. Demek, Türklerin ağartıcısı yalnızca Mansur, öyle mi? İmam-ı Azam, İmam Yusuf vb. ekol yok, Osmanlı dönemindeki fıkıh ve akaid uleması yok. Çünkü laikçi anlayışınıza uymaz da ondan. Size temelsiz, yuvarlama bir İslâm anlayışı lâzım ki her şeyle uyuşup gitsin. Öztürk’ten kılavuzu olanın sonu böyle olur.
Siyasî istikbâlini kaybetmendeki bir başka sebep de “Hz. İbrahim’in Sümerli Türk bir olduğunu, dolayısıyla Hz. Peygamberin de Türk soyundan olduğunu” söylemendir. Ardından “bütün düşüncem ve eylem hayatım boyunca Kamalov’u sevdim ve onu anlamaya çalıştım.85 hafta TRT’de, 52 hafta Kanal B’de ve birçok yaptığım konuşmalarda hep anlamak ve anlatmak çabasında oldum.”
Bu tür konuşmaların ve yazıların seni siyasette sıfıra indirgemiştir. Gökkuşağı gibi çok renkli, çok yüzlü bir âdem olup çıktın vesselâm. Demirel’e özenince bu hallere düştün. Evine çekilip hatıralarını yazsan daha iyi olur. Başbakanlık hülyalarından vazgeçmelisin. Çünkü sen başbakan olacak adam değilsin. Yazık oldu sana.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.