Buti modeli ulema
Irak asıllı yazar Ahmet Hayri Umeri’nin Buti ile alakalı analizlerine baktıkça esefle Buti’nin kendisiyle rejim arasına mesafe koyamadığını görüyoruz. Halkla aynı vadide olması gerekirken halk bir vadide o rejimle birlikte başka bir başka vadide görünüyor. Bu bağlamda anlayışı ve ekolü ne Hamalı Şeyh Muhammed Hamid ne de Şamlı hocası Hasan Habenneki’nin ekolüne benziyor. Tamamen kendisine has bir ekolü var. Ve bu ekol siyasi noktada içtihatlarıyla uyuşmayan İslami kesimleri çok kaba bir biçimde tasnif ediyor ve karalıyor. Bu anlamda şahsiyet olarak Abdullatif Ferfur’la kıyaslanamasa bile onun söylemiyle kıyaslanabilir bir konuma düşüyor. Keşke böyle olmasa. Elbette Ahmet Hayri Umeri’nin Buti analizinde söylem ve üslup olarak katılmadığımız ve tasvip edilemeyecek ve benimsenemeyecek noktalar ve kareler de var. Sözgelimi sanki Karl Marks’ın ‘din milletlerin afyonudur’ söyleminden muktebes bir biçimde Buti’nin dindarlarla şer ve zalim rejimlerin birlikte yaşamasını vazettiğini ve kitleleri ortak yaşam afyonuyla aldattığını ve uyuttuğunu yazıyor. Burada afyon benzetmesi şık olmasa gerek. Buti fikri husumetlerinde aşırıya gidiyor ve rejimle fikri husumet içinde olduğu kesimler arasında denge kuramıyor. Bütün bütün rejim tarafına meylediyor veya öyle görünüyor. Buti’nin zaaf noktası işte burası. Buti reformistlere karşı çıkıyor. Fikri olarak reformistlere karşı çıkması takdir edilecek bir husus. Lakin bu siyasi dalgalanmalara göre seçicilik arz edebiliyor. Bu da Buti’nin tutarlılığını gölgeliyor ve alıp götürüyor. Buti reforma ve mezhepsizliğe ve siyasal İslam’a karşı lakin bir taraftan da bu ekoller silsilesinde mütalaa edilebilecek olan Suriye’nin siyasi müttefiklerine de selam duruyor (çakıyor). Sözgelimi Nasrullah’ın parmağı olabilmeyi temenni ediyor. Bu durumda Hameney-Nejad’ın tırnağı olmayı da yeğleyecektir! Dolayısıyla siyasi duruşu bütün fıkhi veya akidevi duruşunu altüst ediyor. Demek istediğimiz tavırları tutarsızlıkla malul ve mübalağadan hali değil.
İstediğini sever ve takdir eder ama alim olarak bu genel çizgisiyle uyumlu ve tutarlı olmalıdır. En azından Buti de bu tutarlılığı göremiyoruz. Bununla birlikte, Umeri’nin ısrarla vurguladığı gibi Buti dünya peşinde koşan bir adam değil. Tavırlarını paraya pula tahvil etmiyor. Makam ve mensip avcısı değil. Sadece söylemi rejimin arzularıyla aynı istikamete düştüğü için yerel basın ve yayının ilgisine mazhar. Veya söylemine çanak tutuyorlar. Buti mevki makam veya maddi karşılık anlamında zahid ve zühdünde tutarlı. Lakin ruhbanlık istikametin yegane ölçüsü olsaydı Umeri’nin dediği gibi en istikametli topluluk Tibet’in Budist rahipleri olurdu. İslami kesimler karşısında tavırlarını pazarlık unsuru yapmıyor. Kanaatine seslendiriyor. Nizam-ı alemin selameti ve fitneye önlemek için mütegallibeye taraftar oluyor! Onların cephesinden konuşuyor. Lakin bu tavırları hem rejimin zeminini güçlendiriyor hem de halkın hukukunun yenmesine yol açıyor. Bu anlamda zaman zaman rejime ve rejimin erkanına nasihat ediyor. Lakin Buti, halk adına rejimden adalet değil merhamet ve re’fet dileniyor. Dolayısıyla yöneticileri mutlak hakkın yerine koyuyor ve halkın onların verdikleriyle yetinmesini istiyor. Bu durumda ona göre rejimin merhamet kırıntıları yeterli ve tatmin edici. Cüzi meselelerin keyfi olarak hallini yeterli görüyor. Doğrudan rejimin İslam dışı uygulamalarına da karşı çıkmıyor. Sözgelimi 1983-2000 yılları arasında okullardaki başörtüsü yasağına ilişmemiş ve bu yasak uygulamasını rejimle değil de bazı şahısların keyfiyle irtibatlandırmıştır.
Buna mukabil rejim muhaliflerini Haricilerden daha alt kümeye ve kategoriye koymuştur. Rejim muhaliflerini onlara birtakım haklar veya asgari bir statü tanıyan ‘baği/asi’ yaftasıyla bile değil aksine bütün statülerden mahrum eden ‘muharipler’ sıfatıyla anıyor. Yani onları Hazreti Ali’ye karşı çıkan Haricilerden daha alt kümede değerlendiriyor. En alttakiler kümesine düşürüyor. Bu tavır Arapların deyimiyle ‘taassüf/savrulma’dan başka bir şey değil. Oysa ne Esat rejiminin muhalifleri Hariciler ne de Esat rejimi Hazreti Ali’yi temsil eder. Aksine mesele, bir vaize çıkışan Abbasi halifesinin durumuna andırıyor. Vakta ki bir vaiz nasihat babından Abbasi halifelerinin birinin önünde ölçüyü kaçırdı ve kem sözler etti. Bunun üzerine Halife sert ve kaba vaize nasihatler etmeye başladı ve konumlar değişti. Ona dedi ki: Ne sen Musa’sın ne de ben Firavun’um. Öyle bil de konuş! Kıssadan hisse; nefrette de sevgide de ölçüyü kaçırmamak gerekir. Suriye halkı Haricilerden de daha aşağı bir kitle olmadığı gibi Esat hanedanlığı da sütten çıkmış ak kaşık değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.