Hatip Dicle olayının aslı ve Merve Kavakçı’nın gözyaşı!
Daha önce de yazmıştım...
“Kaos Teorisi”ne göre; “Hiçbir şey, birbirinden bağımsız değil”dir...
Meselâ, “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına sebep olabilir.”
Ben de böyle düşünüyorum.
Hiçbir olay, “tek boyutlu” değildir...
Kelebeğin “kanat çırpması” nasıl ki fırtınayı “tetikler” ise, herhangi bir olay da, başka olayları tetikler.
O halde, hiçbir olaya “bulunulan yer”den veya “tek pencere”den bakmamak lâzım.
YİNE BDP, YİNE KAOS!
Bu “girizgâh”tan sonra, “güncel olaylar”a gelmek ve onlara “çok boyutlu” bakmak istiyorum...
Meselâ, Hatip Dicle olayı...
Biliyorsunuz, önceki gece YSK karar verdi ve Hatip Dicle’nin “milletvekilliği” düşürüldü!.. Onun yerine de, AK Parti adayı Oya Eronat’ın milletvekili seçildiği ve “mazbatası”nın da verildiği bildirildi.
Bu karar, yine bir “kaos”a yol açacak ve belki de, Güneydoğu’da yeniden “saldırılar” başlayacak!..
Zaten Ahmet Türk, işareti verdi:
“YSK’nın kararı, Türkiye’yi çatışma ortamına sürükleyecek bir karardır!”
Malûm, “BDP’nin desteklediği adaylar” da daha önce aynısını söylemişti;
“Birimiz hepimiz için,
Hepimiz birimiz için!”
Yani, aralarından bir tek kişinin bile milletvekilliği engellenirse, hiçbiri Meclis’e gitmeyecek!..
Bu, “kaos” demek!..
Eğer “kararlarını gözden geçirmezler” ise, sokaklar yeniden “savaş alanı”na dönecek, “yakma ve yıkma”lar yeniden başlayacak!..
Öyle sanıyorum ki;
Tunceli’de 2 polisin PKK tarafından “şehit” edilmesinin de “Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi” ile ilgisi vardır!..
Başka “saldırı”lar da olacaktır!..
Ama, şunu da unutmamak gerekir;
“Yasayla seçilen, yasayla gitmeyi de içine sindirmelidir!”
“Hatip Dicle’nin adaylığını onaylayan” nasıl YSK ise ve sen bunu “memnuniyetle” karşılamışsan, “milletvekili olamazsın” kararını da olgunlukla karşılayacaksın!..
Ne yani;
YSK senin “lehinde” karar verince “baştacı” ediyorsun da, “aleyhinde” karar verince niye “tu kaka” diyorsun?..
“Yasalara saygılı” isen, hep saygı göstereceksin!..
“Yasaları tanımıyorum” dersen, niye “YSK süzgeci”ni kabul ediyorsun?
DİCLE’NİN ADAYLIK SÜRECİ
Bu “çelişki”yi ortaya koyduktan sonra, gelelim “adaylık süreci”nin nasıl işlediğine...
Efendim; YSK’nın, Resmî Gazete’de de yayınlanan “Hatip Dicle kararı”na göre, süreç şudur:
YSK; Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararında 22 Mart 2011’de kesinleşen ilâmla, terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olması sebebiyle seçim tarihi itibariyle ve halen milletvekili seçilme şartlarını taşımadığını bildirmişti.
Dicle; 12 Haziran 2011’deki Milletvekili Genel Seçimlerinde Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili adayı olmak için 11 Nisan 2011’de avukatları aracılığıyla İl Seçim Kurulu’na başvurmuş, ancak YSK’da yapılan incelemede Dicle’nin terör örgütüne üye olmak suçundan milletvekili seçilmesine engel geçmiş mahkûmiyeti bulunduğu tesbit edilerek adaylığının iptaline karar verilip, bu husus kendisine tebliğ edilmiştir...
Sizin anlayacağınız; Hatip Dicle’nin adaylığı “baştan sakat”tı...
Ancak, Hatip Dicle’nin avukatları, YSK’ya itirazda bulundular ve ilgili mahkemeden “sicili temizdir” yazısı alıp, YSK’ya sundular!..
YSK da; “mahkemenin kararı” üzerine, “tamam” dedi; “Milletvekili adayı olmasında bir sakınca yok!”
Ve, 29 Nisan 2011’de Resmî Gazete’de yayınlanan “Kesin Aday Listesi”nde, Hatip Dicle’yi de, “Diyarbakır Bağımsız Adayı” olarak gösterdi!..
AVUKATLARIN UYANIKLIĞI!
Ne var ki;
Basında haberler yayınlanmaya başladı...
Haberlerde, Hatip Dicle’nin; yargılandığı “bir başka dâvâ”dan mahkûm olduğu ve bu mahkûmiyetin “Yargıtay tarafından da onaylandığı” bildiriliyordu...
Bu haberleri “ihbar” kabul eden YSK, yeniden araştırmaya girişti... Mahkeme ilâmları, infaz belgeleri, yazışma örnekleri ve adli sicil kaydı derken, eline ulaşan bütün belgeleri inceleyen YSK gördü ki; Hatip Dicle, gerçekten de “terör örgütünün propagandasını yapmak” suçundan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanıp, “1 yıl 8 ay hapis” cezasına mahkûm olmuştur!..
Bu karar da, 22 Mart 2011’de Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onaylanmıştır!..
Bu durumda sormak gerekir:
“Hatip Dicle’nin avukatları bu onamayı bilmiyorlar mıydı?.. Yoksa, bile bile mi adaylık başvurusunda bulundular?”
Bana öyle geliyor ki;
Burada, bir “abra kadabra” numarası, bir “katakulli” var!..
O da şu:
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Dicle’nin mahkumiyeti”ni onaylamıştır ama henüz “kesinleştirme işlemi”ni yapmamıştır!.. Dolayısıyla, mahkûmiyet bilgileri “Adli Sicil Kaydı”na henüz işlenmemiştir!..
İşin özü;
Hatip Dicle, “temiz” görünmektedir!..
Dicle’nin avukatları da, bunu fırsat bilip, 11 Nisan 2011’de Diyarbakır İl Seçim Kurulu’na müracaat etmişler, “temiz” belgesini de dosyaya koyup, “gereğini yapın” demişlerdir!..
Haaa, bu arada;
15 Nisan 2011’de de Yargıtay Başsavcılığı’na müracaat edip, “Yargıtay’ın onama kararına itiraz edilmesini” talep etmişlerdir!..
Yani, “onama”dan haberleri vardır!..
Niyetlerini yargılayacak değilim ama, anladığım kadarıyla Dicle’nin avukatları, “işin uzamasını” istemişlerdir!..
İş uzasın ki;
Karar çıkıncaya kadar nasıl olsa seçimler yapılır, Hatip Dicle seçilir ve YSK, lehte karar vermek zorunda kalır!..
Hesapları tutar!..
Ancaaakkk...
Dicle’nin avukatlarının 11 Nisan’da yaptıkları başvuruyu inceleyen Yargıtay Başsavcılığı 11 Mayıs’ta, “Dicle’nin talebi”ni reddeder ve ilgililere tebliğ eder...
Ayrıca, “dâvâ dosyasını” da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile ilgili mahkemeye gönderir.
Mahkeme de; “Kararın 22 Mart 2011’de kesinleştiğine” dair “şerh” düşüp, bir örneğini 2 Haziran’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir!..
Başsavcılık da; “ceza bildirme fişi” düzenleyerek, mahkûmiyet bilgilerinin “adli sicil kayıtları”na işlenmesini sağlar... Başsavcılık İnfaz Bürosu da, durumu 9 Haziran’da YSK’ya bildirir.
YSK da, 21 Haziran gecesi kararını verir, Resmî Gazete’de yayınlatır ve özetle der ki;
“İncelenen olayda Mehmet Hatip Dicle’nin 12 Haziran 2011’deki Milletvekili Genel Seçimi’nden önce 22 Mart 2011’de kesinleşen ilâmla, terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum olması nedeniyle seçim tarihi itibariyle ve halen milletvekili seçilme şartlarını taşımadığı kuşkusuzdur... Dicle’nin avukatları, müvekkillerinin başka bir dâvâ kapsamında tutuklu kaldığı sürenin kesinleşen cezasından mahsubu yönünde mahkeme kararı aldıkları için milletvekili seçilmesine engel kalmadığını ileri sürmüşler, ancak mahsup kararı seçilme yeterliliğini yeniden kazandıran nitelikteki kararlardan değildir!..”
Gördüğünüz gibi;
“Çok uzun” ve “çok karmaşık” bir sürecin sonunda, özetle deniliyor ki;
“Hatip Dicle milletvekili olamaz!”
MERVE KAVAKÇI VE DİĞERLERİ
YSK’nın kararında; Merve Kavakçı’nın durumuna da işaret ediliyor...
Malûm; Merve Kavakçı, 18 Nisan 1999’da yapılan seçimde “milletvekili” seçilmiş, ancak sonradan “milletvekili olmaya elverişli olmadığı”na karar verilmiş ve Kavakçı’nın; TBMM Genel Kurulu’na girmiş olmasına rağmen, “Ecevit ve şürekası” tarafından “ant içmesi” engellenmişti!..
YSK, işte bu duruma göndermede bulunup, demek istiyor ki; “Merve Kavakçı ant içme aşamasına gelmişken bile engellendi!.. Hatip Dicle, daha bu aşamaya bile gelmedi!”
Sırada, “5 isim” daha var...
Dün gelen bir “son dakika” haberine göre; yine “KCK Dâvâsı’ndan tutuklu” bulunan Selma Irmak, Kemal Aktaş, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ve Gülser Yıldırım’ın da durumları kritik!..
Çünkü savcılık, bu “BDP adayları”nın da “milletvekilliklerinin düşürülmesini” talep etmiş!..
Yani, onların da milletvekillikleri düşürülebilir ve böylece BDP, “6 eksik”le Meclis’e girebilir!..
Tabiî, gelirlerse!..
Öyle diyorlardı da;
“Ya hepimiz,
Ya hiçbirimiz!”
O zaman; al sana “kaos!”
MHP VE CHP’NİN ADAYLARI!
Yalnız, bu “kaos”ta, sadece YSK’ya da yüklenmemek gerekir... Çünkü, nihayetinde YSK da “yasa”ları uyguluyor!.. BDP kurmayları bu “yasa”ları bilmiyor muydu ki, “durumu tartışmalı” kişileri aday gösterdiler?..
Arkalarında “çakıldak” olmayan kişileri aday gösterseydiler, bugün bu “kaos”u yaşamak zorunda kalmazdık!..
Aynı durum, CHP ve MHP için de geçerlidir... BDP’nin adayları, nasıl ki; “terör örgütünün propagandasını yapmak”tan içeridedir ve milletvekillikleri düşürülmektedir, CHP’nin adayları Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay ile MHP’nin adayı Engin Alan da, “Hükümet’e darbe yapacak örgütün üyesi ve yöneticisi” olmaktan tutukludur!..
Onların durumu da kritik!..
Onlar hakkındaki kararı da YSK verecek... Lehte veya aleyhte!..
Biliyorum, şöyle diyecekler:
“YSK, milletin üzerinde bir kurum mudur ki, milletin oylarıyla seçilmiş insanların milletvekilliğini engelliyor?”
Soru doğru!..
Ama haksız ve bayat!..
Çünkü bu soru, Nisan 1999’da sorulmalı ve “Halkın oylarıyla seçilen Merve Kavakçı”ya sahip çıkılıp, YSK veya “yasa”lar o zaman tartışılmalıydı!..
Merve Kavakçı’nın ant içmesi engellendiğinde, ona “Dışarı!.. Dışarı!” diye böğürenlerin, bugün, kendi nasırlarına basılınca ciyaklamaya başlamaları hiç de dürüstçe değildir!..
Gelelim yazının en başına...
“Kaos Teorisi”ne göre; “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtınalar kopmasına yol açar” dedik ya, aynı şekilde; Merve Kavakçı’nın, 1999’da döktüğü “gözyaşı”nın 2011 Türkiye’sinde “sel”e dönüşmesine, hiç şaşırmayın!..
Atalarımız demiş ya;
“Eden bulur!”
“Rüzgâr eken, fırtına biçer!”
Dediğim, diyeceğim budur!..
Tüzük ve çizik!
Bu Gürsel Tekin, hiç de tekin bir adam değil... Baktı ki “pabuç pahalı” herkesi “tehdit” etmeye başladı: “Eski CHP’liler muhalefet etmeye devam ederlerse tüzük gereği disiplin kurallarını işletiriz!”
Yani, demek istiyor ki; “partiden atarız!”
“CHP’li muhalifler” de diyorlar ki;
“Eğer disiplin kuralları işletilirse, en başta Gürsel Tekin’e işletilmesi gerekir!.. Çünkü Gürsel Tekin, evrak sahteciliğinden mahkûm olmuş bir adamdır!”
Görünen o ki; “CHP’li muhalifler”in, Kemal Kılıçdaroğlu ile bir problemleri yok!.. Onlar, “Yüzde 26 hezimeti”nden dolayı “Gürsel Tekin ve ekibi”ni sorumlu tutuyorlar... Bu yüzden “Kurultay” istiyorlar ki; Gürsel Tekin ve ekibi Kurultay’da “çizik” yesinler ve CHP yönetiminden uzaklaştırılsınlar!..
Yani, Gürsel Tekin ve ekibi, eski CHP’lilere nasıl “kıyım” uygulamış ve bu da “hezimet”e yol açmış ise, bu defa da Tekin ve ekibi tırpanlansın!..
Bay Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin’in harcanmasına göz yumar mı, yummaz mı göreceğiz!.. Ama, bildiğim kadarıyla, Kurultay’ın toplanması için gerekli “600 delegenin imzası”ndan çok daha fazlası hazır gibi!.. Yani, Kılıçdaroğlu Kurultay’a gitmek zorunda kalacak!..
O zaman da, Tekin’in üstü çizilecek!.. Bu da demektir ki; Kılıçdaroğlu, “Baykal ve ekibinin güdümü”ne girecek!.. Ne yapsın Kılıçdaroğlu?.. Tam bir; “aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık!” durumu!..
“CHP’ye genel başkan” olmak zor iş vesselâm!..