Vicdanlı Yahudilerin İlânı:
“İsrail’in Yıldönümünü Kutlamıyoruz”
İsrail’in kuruluşunun 60’ıncı yıldönümü. Siyonistler bayram yapıyor.
Sadece Siyonistler değil, İsrail-severler de kutluyor bu yıldönümünü. Hattâ utanarak söylüyorum, bizde bazı Müslüman geçinenler de bu konuda kutlayıcı toplantılar tertipledi.
Peki Yahudiler ne diyor?..
Aşağıda İngiltere’nin dünyaca ünlü The Guardian gazetesinde bir grup Yahudi aydınının imzaladığı bir ilan metni yayınlandı. Bunun tercümesini okuyucularıma aşağıda sunuyorum.
Vicdanlı ve insaflı Yahudiler İsrail’in kuruluş yıldönümünü kutlamıyor.
Tevrat’a bağlı Neturei Karta hahamları İsrail devletini tanımıyor, Siyonizmi en büyük küfür ve günah olarak kabul ediyor.
Siyonistlerin zavallı Filistinlilere yaptığı zulmü kınamak için hür vicdanlı, âdil düşünceli insan olmak yeterlidir. Böyle Yahudiler de var.
Yazık ki, Ankara’daki bazı İslâmcı siyasetçilerimiz İsrail ile Siyonistlerle çok yakın ilişkiler ve dostluklar sergiliyor.
Bu kutlamalar yapılırken, İkinci Dünya harbindeki zulümlerle en ufak bir ilişkisi olmayan Filistin halkı kan kusuyor. Hitler, Yahudileri kestiyse (Bu konunun Siyonistler tarafından abartıldığı ispat edilmiştir) bu soykırımının faturasını niçin Filistinliler ödüyor.
Vicdanlı Yahudilerin The Guardian’da yayınlanan ilanlarını birlikte okuyalım:
“Mayıs ayında Yahudi örgütleri İsrail devletinin kuruluşunun 60’ıncı yıldönümünü kutlayacak. Bu durum, yüzyıllardan beri süregelen ve II. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı’yla (Holocaust) zirveye ulaşan zulmün ışığında değerlendirildiğinde belki haklı görülebilir. Ama biz, bu olayı kutlamayacak olan Yahudileriz. çünkü şimdi sıra, ötekinin hikayesini, Avrupalı anti-semitizm ve Hitler’in soykırımcı politikaları nedeniyle öteki insanların ödediği bedeli tanımaya geldi. Edward Said’in de belirttiği gibi, Yahudiler için Soykırım ne demekse, Naqba da (İsrail Bağımsızlık Günü veya Felaket Günü) Filistinliler için aynı şeydir.
Nisan 1948’de, Deir Yassin’deki kanlı katliamın ve Hayfa’daki pazar meydanında Filistinlilere yapılan havan saldırısının yaşandığı aynı ay, Dalet Planı devreye sokulmuştu. Bu plan Filistinlilerin köylerinin yıkılmasına ve yerli nüfusun ülke sınırları dışına çıkarılmasına yeşil ışık yakıyordu. Biz bunu kutlamayacağız.
Temmuz 1948’de, 70.000 Filistinli yiyecek ve içecek hiçbir şeyleri olmadan kızgın güneşin altında Lidda ve Ramla’daki evlerinden sürüldü. Yüzlercesi öldü. Bu olay “ölüm Yürüyüşü” olarak tarihlere geçti. Biz bunu kutlamayacağız.
Sonuçta 750.000 Filistinli, mülteci durumuna düştü. 400’ü aşkın köy haritadan silindi. Bu da etnik katliamı sona erdirmedi. Binlerce Filistinli (İsrail vatandaşı) 1956’da Celile’den çıkartıldı. Ve çok daha fazlası İsrail Batı Şeria ve Gazze’yi işgal ettiğinde aynı akıbete uğradı. Uluslararası yasalar ve Birleşmiş Milletler’in 194 sayılı kararı gereği mültecilerin ülkelerine dönme ya da tazminat alma hakkı bulunmaktadır, İsrail bu hakkı hiçbir zaman tanımadı. Biz bunu kutlamıyoruz.”
Bizler, terörizm, katliam ve bir milletin vatanından koparılması uygulamaları üstüne bina edilmiş bir devletin doğum gününü kutlayamayız. En büyük politikası etnik katliam olan, uluslararası hukuku ihlal eden, Gazze’deki sivil halkı cani yöntemlerle toplu şekilde cezalandırarak kan ve gözyaşı akıtan ve Filistinlilerin insan haklarını ve milli varlığını reddetmeye devam eden bir devletin doğum gününü kutlayamayız.
Araplar ve Yahudiler Orta Doğu’da eşitçe yaşamaya başladıklarında sevinç çığlıklarıyla sokaklara dökülenler de ilk biz olacağız.
(Bu ilâna imza koyan Yahudilerin isim listesini vermiyorum.)
Notlar
* İtalyan Müslümanlarından Leonardo Alaeddin Clerici dostum “Liberté İslamique = İslâmi Hürriyet” adıyla bir kitap çıkartmış. Kendisi çok dil bilen bir kimsedir. Kitapta Fransızca, İngilizce, Latince, Grekçe, Almanca, Arapça yazılar var. Onu çarşamba günü, Servet Kabaklı’nın Sultanahmet’teki (Kültür Müdürlüğü’nün yanındaki) Türkistan lokantasına götürdüm. Dört kişiydik, yemek yedik, çay içtik, sohbet ettik. Sultanahmet civarında eski bir Türk evi satın aldı restorasyonu bitince orada oturacak. Kendisinin Brüksel de İslâm&gnose istituto di skriptura, bruxelles isimli enstitüsü var; çok kıymetli eski kitaplardan, belgelerden oluşan kütüphanesi orada.
* Son on beş günüm hayli yoğun geçti. Eskiden bu kadar sık çağırmazlardı. Son günlerde birkaç televizyondan davet aldım bazısına katılabildim. Soruyorlar: Bu gibi tv programlarına niçin katılıyorsun? Açıklayayım: Bazen iki saat, üç saat olumlu olumsuz konuşmalar, tartışmalar yapılıyor. Bu ortam içinde üç-beş faydalı cümle söyleyebilirsem bir hizmet etmiş olurum diye düşünüyorum. Mesela biri kalkıyor, “1923’ten beri laiklik ilkesi vardır...” diyor. Bendeniz hemen söz alıyorum: “Sayın filanca yanılıyorsunuz, 1923’te Cumhuriyet rejiminin anayasasının ikinci maddesinde, “Devletin dini, din-i İslâm’dır.” yazılıydı. Laiklik anayasaya, Mustafa Kemal Paşa’nın ağır hasta olduğu 1937 yılında girmiştir...” diyerek düzeltiyorum. Yahut biri kalkıyor, “İslâm’ın kadınları ezdiğinden, köleleştirdiğinden” bahsediyor, ona? TC antetli resmî “vesikalarla” devletin bir takım bedbaht kadınlara fahişelik belgesi verdiğini, yasal fahişelerden vergi alındığını, bu verginin bütçeye katıldığını söylüyorum. Televizyon programlarından para falan aldığımız yoktur. Kimse su-i zan etmesin. Zaten benim naçiz hizmetlerimin parayla pulla ilgisi yoktur.
* Bazı Müslümanlar yazılarımdan rahatsız oluyorlarmış, kimisi çok terbiyeli şekilde, kibar ve edepli bir üslupla bu rahatsızlığını dile getiriyor, kimisi de yakışıksız ve saldırgan bir şekilde hakaret ediyor. Böyle kimselere, “üzülüyor ve öfkeleniyorsanız lütfen yazılarımı okumayınız” diyorum. Bana küfredenler dâhil, bütün Müslümanlara selam ve hürmetlerimi sunuyorum. Ne de olsa hepimiz din kardeşiyiz.