Meclis'in çözüm gücü

Meclis'in çözüm gücü

Kriz endişesi taşıyanlar karamsarlığa kapılmamalı. Tersine, bu kriz görüntüsünün altında Cumhurbaşkanı'nın işaret ettiği fırsatlar var. Krizi fırsata dönüştürecek güç ise demokrasinin içinde mevcut.

Demokrasiler bazen yavaş işler, bazen kriz üretir. Zaman ve enerji israfına yol açar. Ancak hataları düzeltme yeteneği sadece demokrasilerde mevcuttur. Demokrasinin gücü ve üstünlüğü de bu hataları düzeltme, çözüm üretme yeteneğinde gizlidir.

Abdullah Gül, "Tüm bu sorunların çözüm yeri, millet iradesinin daha yeni tecessüm ettiği TBMM'dir." diyor. Bu adres, yegane çözüm yeri. Sandıktan yeni çıkmış bir parlamento kadar zinde ve etkili bir merci olamaz. Üstelik rekor bir katılımla teşekkül eden ve toplumun yüzde 95'ini temsil yeteneğine sahip bir parlamento. Üstünde hiçbir güç yok. Mutlak bir iradeye sahip. Krizin tarafları bu çözüm gücünün farkında. Bu yüzden kriz derinleşmiyor. Taraflardan uzlaşma mesajları geliyor. Demokrasinin çözüm üretme yeteneğine bakanlar, mutlaka bir çarenin bulunacağına inanıp bekliyor. Krizin derinleştiği, sorunun çözümsüz hale geldiği falan yok. Tersine demokrasinin imkânlarını ve çözüm yeteneğini hep birlikte fark ediyoruz. Benim hiçbir endişem yok. Bu kriz, Türkiye'de uzlaşma zeminini kuvvetlendirecek şekilde çözülecek. Kriz öncesinden daha ileri bir noktaya geçeceğiz. Aslında belki de, demokrasimizin gücünü ve sağlamlığını test etme fırsatını değerlendireceğiz.

Bugün oluşan parlamentonun geçmiştekilerden büyük farkları var. Katılma oranı ve yüzde 95'lik temsil yeteneğinin ötesinde, bu parlamento egemenlik hakkını kimseyle paylaşmayan, gücüne rakip olmayan bir parlamento. Türkiye, uzun ve inişli çıkışlı demokrasi tarihinde ilk defa halkın iradesini bu kadar ileri bir düzeye taşıdı. 2007 seçimlerinde, cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden siyaseti tanzim etmeye kalkan askerî vesayet düzeni tasfiye edildi. 12 Eylül referandumunda ise yasama üzerine vesayet koyan yüksek yargı oligarşisinin siyaset üzerindeki gücü tasfiye edildi. Egemenlik hakkı ilk defa bu seçimlerde tam anlamıyla bir hukuk düzeni üzerine yerleşti.

Bu güç sadece AK Parti'nin Meclis'teki çoğunluğundan ibaret değil. Daha önce gücünü askerlerle ve yargıyla paylaşan CHP, artık fren mekanizmasını tek başına kullanıyor. MHP, devleti savunurken devletin üzerinde bir denetim gücünü temsil ediyor.

Krizler işte bu güçlü parlamentonun önüne fırsatlar getiriyor. Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin iptali; Ergenekon sanığı milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devamı, bu güçlü parlamento için sadece bir yargı tasarrufundan ibaret değil, aynı zamanda bir siyasî gündem. Bu krizi çözme gücü ise AK Parti'nin elinde. AK Parti, kendi varlık temellerinin yani demokrasinin ruhuna uygun bir çözümü yasama faaliyeti ile getirebilir. Getirdiği zaman Türkiye bu krizden güçlenerek çıkar. Hem Kürt sorununun çözümünde hem de Ergenekon gibi devlet içindeki çeteleşmelere karşı mücadelede demokrasi ileri bir mevkiye taşınmış olur.

Yeni yasama dönemi başlamadan karşımıza çıkan bu kriz, yeni anayasa yapımı için de bir fırsat. Parlamento bu krizden alnının akıyla çıkar, bütün taraflar demokrasinin asgarî müştereklerine ve hukuk düzenine dair bir uzlaşma ile bu krizden çıkarsa yeni anayasa bütün taraflar için kaçınılmaz bir görev haline gelir.

Yeni parlamentomuz, halkın egemenlik hakkını en ileri düzeyde ve rakipsiz kullanacak bir parlamento olarak, aynı zamanda 'kurucu meclis' niteliği taşıyor. Bütün partiler seçime anayasa vaadi ile girdi. Bu taahhütlerin toplamı Meclis'i sandıktan bir 'kurucu meclis' olarak çıkartmaya yeterliydi. Bu krizi çözecek olan parlamentonun sonraki adımı yeni anayasa olacak.

Önümüzde duran krize, belki de sadece Meclis'in sahip olduğu büyük gücü test edeceği bir vesile olarak bakmalı, karamsarlığa hiçbir şekilde kapılmamalıyız.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi