Medine'de Efendimiz'i (sas) selamlarken...
Medine- Umre ibadeti için 17 yıl aradan sonra yine Medine'deyim. Ahmet Taşgetiren, Mehmet Altan, Avni Özgürel, İskender Pala, Harun Tokak, Faruk Mercan, Selman Kuzu, Murat Keskin ile birlikteyiz.
Bu mukaddes topraklara, ilk defa 1992 yılında eşimle birlikte hac için gelmiştim. 1994'te ise iki kızım ve oğlumla, ailece umre için buradaydık.
Heyetimizin renkli oluşu, her fırsatta müzakereli sohbetlere imkân verdi. Medine müzesinde Mescid-i Nebevi'nin ilk halinden Osmanlı dönemine olan değişimi, bilhassa Uhud ve Hendek savaşlarını maketler üzerinde uzun uzun konuştuk. Ben, Altan, Özgürel sorduk, Taşgetiren, Tokak, Kuzu anlattılar. Şunu gördük; İslam tarihinin bu en önemli savaşları, Bedir, diğer savaş ve gazveler gibi yeniden, tarihçiler tarafından ele alınmalı, kurmay gözüyle onlara bir daha bakılmalı.
Mesela ben, müzedeki o müzakereler sırasında ilk defa öğrendim. Uhud'da okçular, o kadar sıkı tembihata rağmen yerlerini terk edip bir sarsıntı yaşanınca, Efendimiz (sas) 500 metre kadar ileride dağın eteklerindeki bir mağaraya çekiliyor. Kaç kişi oldukları tam bilinmiyor. Zaten Uhud'da 300 münafığın geri çekilmesinden sonra 700 kişi kalıyorlar. 70 şehit, yaralılar, Medine'ye dönenler düşünüldüğünde dört yüz kişi civarında olabilirler. Çekildikleri o sarp kayalığa, ağzı bir metre civarındaki o mağaranın dibine kadar gittik. Daha önce burayı görmemiştim. Yeni öğrendiğim, burada Efendimiz (sas) ve arkadaşlarının üç gece kaldıkları oldu. Ebu Süfyan, ordusu ile oraya kadar gelip Hz. Ömer ile söz düellosu da yapmış. Uhud, tam bir imtihan yeri. Vefa gösterenler, sımsıkı duranlar, sarsılmayanlar, münafıklar birbirinden ayrılmış. Dünyaya biraz meyletmenin neye mal olduğu, en hasbilere gösterilmiş. Sadakatin tartısına çıkılmış.
Hendek Savaşı müzakere edilirken de çok şey öğrendim. Medine arazisi U şeklinde. Üç tarafı volkanik dağlarla çevrili. Sadece U'nun ağzından giriş var. Müşrik ordusunun Mekke'den 24 bin kişiyle geldiği öğrenilince U'nun ağzına sekiz gün içinde, bizzat Efendimiz'in (sas) de çalışmasıyla 3-4 kilometre uzunluğunda hendek kazılıyor. Ben hendeğin bu uzunlukta olduğunu bilmiyordum. Maket üzerinde askerî açıdan değeri çok daha iyi görülüyor. Hendek, bir süvari, atı ile düştüğünde çıkamayacak kadar derin, atlanıldığında da aşılamayacak kadar geniş. 4 metre derinliğinde, 8 metre genişliğinde gibi. Bu ölçülerde bir hendeğin o kadar kısa süre içinde açlık çekilerek bitirilmesi askerî açıdan ancak stratejik bir dehanın eseri olabilir.
Peygamberimiz'in (sas) risaletin daha ilk gününden itibaren yaşadıklarına bakınca, çile, ıstırap, acı dolu bir hayatı var. Mekke'de 40 kişiye altı yıl içinde erişildiği düşünülürse, insan kazanmanın nasıl zamana vabeste olduğunu bir daha hatırlıyorsunuz. Uhud'u, Hendek'i görünce yaşanan acıların büyüklüğü yüreğinizi titretiyor. İşte az ilerinizde Hz. Hamza, şehit düştüğü yerde yatıyor. Sahabe efendilerimiz, dokunabileceğiniz kadar yakınınızda. İşte Efendimiz'in (sas) çekildiği sarp kayalık ve o küçük mağara. İşte hendeğin başladığı kayalığın üzerinde Efendimiz'in (sas) otağını kurduğu yerdesiniz.
Bugün, 15 asır sonra Müslümanlar yine bütün İslam coğrafyası itibarıyla büyük acılar, ıstıraplar yaşıyor. Allah (cc) Rasulü (sas) metaneti, sabrı, üslubu ile bizlere yol gösteriyor. Bu mukaddes beldelere gelip şarj olmak güzel. Ama asıl güzel olan, Allah'ın rızasını arama yolunda, insanların içinde kalıp insanlığa hizmet için ömrün sonuna kadar gayret gösterme kararlılığı kazanabilmek.
Ben, namazlardan sonra kabrinin yanı başından geçerken Efendimiz'i (sas), büyüklerimizi, bütün arkadaşlarımı düşünerek, onların da isimlerini fısıldayarak selamladım. Ve Allah'a dua ettim: Sen'in bıraktığını kimse tutamaz Allah'ım. Sen'in tuttuğuna da kimse bir şey yapamaz Allah'ım. Bizi bırakma Allah'ım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.