M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Eyvah Vah Vah Efsus ki Efsus...

Eyvah Vah Vah Efsus ki Efsus...

Haçlılar ve Siyonistler Müslüman Afganistan'a saldırdılar, milyonlarca Müslüman'ın ölümüne, sakatlanmasına, dul ve yetim kalmasına, yerinden yurdundan olmasına, ülkenin yanıp yıkılmasına sebebiyet verdiler.

Haçlılar ve Siyonistler Müslüman Irak'a saldırdılar. Milyonlarca sivil öldürdüler, halkı Şiî Sünnî kamplarına böldüler, kardeş kavgası çıkarttılar, ülkeyi üç parçaya ayırdılar. Kan, ateş, ölüm, acı, gözyaşı... Al sana Irak'ta demokrasi!..

Somali'de İslamî bir rejimi istemediler. Önce Habeşistan'ı oraya saldırttılar. Müslümanları birbirine kırdırttılar. O güzelim İslam ülkesinde artık huzur, güven, barış, refah yok; fitne, fesat, kan, zulüm, çarpışma çok...

Libya'yı da bölmek için fırsatları kaçırmadılar. Savaş devam ediyor.

Mısır'ı bölmeye, bağımsız bir Kıbtî devleti kurmaya çalışıyorlar.

Türkiye ile ilgili bölme, parçalama, BOP'lama planlarını hiç ara vermeden bazen açıkça, bazen sinsice sürdürüyorlar. Neticeye yaklaştılar.

Türkiye ile İran'ı savaştırmak istiyorlar. Böyle bir şey her iki ülke için büyük bir felaket ve yıkım olur.

Bin bir zahmet ve sabırlı çalışmalar sonunda oluşturulan Türkiye-Suriye yakınlaşması berhava oldu. İki ülkenin savaşması bile kuvvetli bir ihtimal. Haçlıların ve Siyonistlerin keyfi ve menfaati için Müslümanlar birbirini boğazlayacak.

Haçlılar ve Siyonistler Şünnîlerle Şiîleri savaştırmak, birbirine kıydırtmak için çalışıyor.

İsrail, Müslümanları birbirine düşürerek ayakta kalmaya çalışıyor. Boşuna gayret... Şu anda Siyonist devletin bir milyona yakın vatandaşının iki pasaportu vardır ve batan gemiyi terk etmeye hazırlanıyorlar.

İslam dünyası yeni bir Çingiz ve Hülâgû istilası ve barbarlığı karşısındadır.

İslam'ın üçüncü kutsal şehri Siyonistlerin işgali altındadır.

Haçlılar ve Siyonistler, Emperyalistler ve sömürgeciler Şam-ı Şerifi bombardıman ederlerse, baltalarını sert taşa vurmuş olacaklardır.

Şu Arap dünyasının haline bakınız.

Şu Türk dünyasının haline bakınız.

Şu İslam Cumhuriyeti Pakistan'ın haline bakınız.

Şu İslam dünyasının hal-i perişanına bakınız.

Şu bir buçuk milyar Müslümanın aczine, zavallılığına, zillet ve esaretine bakınız.

Eyvah eyvah bu günleri de mi görecektik...

Nice şehirlerimiz, nice kalelerimiz içten feth edilmiş.

Ah efsus ki, efsus...

Fatihlerin, Selahaddinlerin, Kanunîlerin ruhları kan ağlıyor.

Ayasofya'da artık namaz kılınmıyor, o ulu mâbette Kur'an okunmuyor...

Ah gizli esaret, ah üstü kapalı zebunluk, ah ki ah...

Mescid-i Aksa'ya Müslümanlar Yahudi askerlerinin hakaret bakışları altında kontroldan geçtikten sonra girebiliyor.

Ah ah ah!..

Ya Rabbi bu devirde İslam dünyasında ne çok Ekfer Şah var...

Ne çok İbn Sebe' var...

Ne çok münafık, mürâi, mürted, merdut var...

Birkaç zalim, münafık ve satılmış, milyonlarca Müslümanı boyunlarından bağlamış sürüklüyor.

Eyvah eyvah eyvah ki, Müslümanların sayısı pek çok ama sel suyu aktıktan sonra kalan süprüntü ve köpükler gibi hiçbir ağırlıkları, etkileri yok.

Vah vah vah!..

Ah benim beyciğim, bizler Fatih'in torunlarıyız diye hamasî nutuklar atıp duruyorsun ama hepimiz aynalara bakalım, biz hiç Fatih'in torunlarına benziyor muyuz?

Biz Fatih'in torunları olsaydık Ayasofya cami-i kebiri müze olabilir miydi?

Biz kim, Fatih'in torunu olmak kim...

Ah eyvah efsus ki efsus!..

Ya Rabbi ne günlere kaldık!.. Mardin Kasimiye medrese-i islamiyesinde çan ve ezan sesleri birbirine karışırken papazlarla müftülerin sarılıp öpüştüklerini de mi görecektik...

Ah ki ah, vah ki vah...

Şu Darülhilafe İstanbul'a bakınız. Camiler boş, meyhaneler dolu, her yer çıplak karıyla mâlâmal...

İstanbul'un bir ismi de İslambol. Gel gör ki, İstanbul'da artık vasıflı, şuurlu, güçlü İslam sayısı bol değil.

Şu İslam şehrinde plajlarda avret-i galizaları görünen erkek ve karılar birlikte denizin keyfini çıkartıyor.

Ne çok yüksek bina var, ne çok zina var bu İslam şehrinde...

Artık zina zaten suç değil.

Zina suç değil ama küçük çocuğuna özel hoca tutarak din ve Kur'an dersi verdirtmek suç... Suç suç suç!..

Kur'an bize haber vermiş, birbirine düşer çekişirseniz devletiniz ve rüzgârınız elden gider diye. Nitekim gitti.

Dinimiz bize şu öğüdü vermişti: Birliktelik rahmettir, tefrika azaptır diye. Biz azabı seçtik.

Kur'an, gıybet etmenin ölü kardeşinin etini yemek gibi çirkin ve ağır bir günah olduğunu bize açıkça haber veriyor. Biz ne yapıyoruz? Gıybet ediyor muyuz etmiyor muyuz?

Din ve imanın elden gitme tehlikesi var mı?.. A şaşkın, gitme tehlikesinden bahs edip durma. Din ve Şeriat elden gitmiş bile!..

Din, iman, Şeriat elden gitmiş, şunlara bakın hâlâ hizip ve cemaat taassubuyla, benim baronum senin baronundan büyüktür hezeyanlarıyla meşguller. Zehi gaflet, zehi cinnet, zehi dalâlet!..

Ey Allahü Teala ile olan ahd ü misaklarına, ey Peygamber-i zişana olan biatlarına sadık Müslümanlar!.. Ne korkunç bir hengâme içindeyiz, bu gidiş nereyedir, bu işin sonu ne olur?

Eyvah!.. Ne yapacağız?

Ey güle oynaya mütemâdiyen piknik yapanlar, kahkaha atanlar, zevk ü sefa sürenler, müzeyyen kâşânelerde, mükellef sofralarda, lüks dabbelerde vur patlasın çal oynasın keyfe mâ yeşa yaşayanlar!

En düzenbazlar!.. Ey râşiler, ey mürteşiler, ey muhtekirler, ey mürtekibler, ey kolu uzunlar, ey saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyenler, ey beytülmal-i müslimînin dibini delip boşaltanlar, ey türediler, ey nev-zuhurlar, ey dünkü mücâhidler bugünkü müteahhidler, ey fâsıklar, ey fâcirler, ey münâfıklar, ey Nemrudlar, ey Firavunlar, ey Karunlar, ey Neronlar!.. Bu gidiş nereye?

Eyvah ki eyvah!..

(İkinci Yazı)
Mağrur Şâhin Beye Mektup

Muhterem Mağrur Şahin beyefendiye,

Tevbih-nâmenizi aldım, bendenize verip veriştirmişsiniz.

Zahmet buyurmuşsunuz.

Bendeniz Süleyman Darânî hazretlerinin "Bütün dünya halkı beni kötülemekte bir araya gelseler, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler" hikmetli sözünü kendime düstur kabul etmişimdir.

Kendime iyi Müslüman demekten hayâ ederim.

Siz benim âciz ve nâçiz şahsıma bakmayın, yazdıklarıma bakın.

Yanlışım varsa delil ve gerekçeleriyle bildirin düzelteyim. Memnun ve müteşekkir kalırım.

"Sen kendini ne sanıyorsun?" diye gürlemişsiniz.

Ne mi sanıyorum? Hiç!..

"Koyunun olmadığı yerde keçi kendisini Abdurrahman Çelebi sanır" buyurmuşsunuz. Ben kim Abdurrahman Çelebilik kim?

Bendeniz sizin malınıza tecavüz etmem. Gurur sizin, kibir sizin, haseb neseb sizin, benlik sizindir.

Ehl-i Sünneti savunduğum için bozuluyorsunuz. İşte bu konuda sizin hatırınıza falan bakmam.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat haktır.

Açıkça yazmamışsınız ama ictihad yaptığınızı ima etmişsiniz. İzin verirseniz sizi uyarayım: Bu devirde ne mutlak müctehid vardır, ne de müctehid fi'l-mezheb.

Beni ilmihal Müslümanı olmakla suçluyorsunuz. Bu suçlama ne büyük bir şereftir bir bilseniz.

Evet ben ilmihal Müslümanıyım, mukallidim. Ulema ve fukaha efendilerimizin dediklerine bakarım.

Çok kızıp köpüreceksiniz ama size bir kuralımı söyleyeyim:

Nass ile fukaha sözü arasında bir uyuşmazlık görürsem, kendi re'y, heva ve şahsî görüşüme tâbi olmam, fukaha sözünü tercih ederim. Çünkü ben din alimi değilim; nâsih mensuh, tahsis, te'vil, tevcih olabilir. Ulema ve fukaha bunları benden iyi bilir.

Ehl-i Sünnet ilmihallerinde yazılanların doğru olduğunu iyi bilirim.

Siz biraz mürekkeb yalamışsınız ama sizden çok daha fazla yalamış olan nice kişinin ayağı kaymıştır, sizinki de maalesef kaymış.

Aleyhimde gıybet ediyormuşsunuz. Adresinizi lütf edin de size âlâsından birkaç kilo tatlı göndereyim. Sevaplarınızı bana bağışlıyor, günahlarımı yükleniyorsunuz.

Bana sövüp sayarken pek cesursunuz. Şu hususta da o derece cesur olmanızı isterim: Haydi, cesaretiniz varsa, Ehl-i Sünnet yanlıştır, Ehl-i Sünnet ilmihalleri bozuktur diye açıkça söyleyin de gününüzü görün.

Selamlarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi