Türkçe Olimpiyatları’nda Milli Takım ruhu...
Ya da CHP ve BDP!Önceki gün; “9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları”nın “kapanış töreni”ndeydim... 2002’de “17 ülke”nin katıldığı olimpiyatlara, bugün “130 ülke”nin katılıyor olması, “maya”nın tuttuğunun ve “çıta”nın gittikçe büyüdüğünün bir işareti olsa gerek.
“Kapanış gecesi”ne; Devlet Bakanı Egemen Bağış, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve eşi Emine Erdoğan’la birlikte katılan Başbakan Tayyip Erdoğan, büyük alkış alan konuşmasında dedi ki; “Vefayı görmek isteyen, fedakârlığı görmek isteyen buraya baksın... Türk okullarının mimarlarını ve bu olimpiyatlara emeği geçenleri hayırla yad ediyor, herkesi yürekten tebrik ediyorum.”
GELECEĞE İNŞA EDİLEN KÖPRÜ
Gerçekten de;
Endonezya’dan, Tacikistan’dan, Bosna Hersek’ten, Kenya’dan, Ukrayna’dan, Kamboçya’dan, İngiltere’den, Gana’dan, Senegal’den, Filipinler’den, Brezilya’dan, Azerbaycan’dan, Mali’den, Yemen’den... Hasılı kelâm “130 ülke”den gelen çocuklara “Türkçe” öğretmek, onlara merhum Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl’dan “şiir”ler, Yunus Emre’den “ilâhi”ler, sanatçılardan “şarkı” ve “türkü”ler ile “parodi”ler öğretmek, kolay iş olmasa gerek...
Bu işi, “gencecik öğretmenler” başarmış... O gencecik öğretmenler ki; “dil”lerini ve “din”lerini bilmeden, hatta “yolunu-yordamını” bile tanımadan gittikleri ülkelerde “okul”lar açtılar, oradaki çocuklara hem “Türkiye”yi tanıttılar, hem de “Türkçe”yi öğrettiler.
Böylece, bir “köprü” inşa ettiler...
“Geleceği” inşa ettiler...
Çünkü, yetiştirdikleri öğrenciler, gelecekte, kendi ülkelerinin “önemli mevkileri”ne gelecekler ve belki de “işadamı” ve “yönetici” olacaklar...
Ama, öyle umuyorum ki;
“Türkiye ile ilişkileri”ni hep iyi tutacaklar, Türkiye’yi asla dışlamayacaklar.
Bunu başaran;
İşte o “gencecik öğretmenler” olacak... “Bu yolu açan”lar, elbette hayırla yad edilmeli... Ama, “öğretmen”lerin de alınlarından öpülmelidir.
Ki, Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, işte bu “vefakâr, cefakâr ve fedakâr” öğretmenleri tek tek tebrik ettiler.
ERDOĞAN’IN VERDİĞİ MESAJ
Erdoğan’ın, gecede yaptığı konuşma da hayli “anlamlı”, bir o kadar da “mesaj” yüklüydü.
“Türkçe Olimpiyatı”na, “300 ülke”yi temsilen katılan “öğrenci”lere seslenen Erdoğan, özetle dedi ki;
“Bugün burada bizler gelin tanış olalım diyen Yunus Emre’nin takipçileriyiz. Bizler 3 kıtada konuşulan Türkçe’de buluşmuş dost ve kardeş ülkenin fertleriyiz.
130 ülkeden gelmiş kardeşlerime şunu ifade etmek istiyorum: Türkçe kardeşliğin, barışın dilidir. Türkçe kin ve düşmanlığın değil; hoşgörünün, muhabbetin dilidir. Evlerinize döndüğünüzde bizlerin selamlarını iletin.”
GANA’DENİZ UŞAKLARI
Erdoğan’ın seslendiği “öğrenciler”den, benim ve tabiî Sinan Erdem Spor Salonu’nu dolduran “16 bini aşkın” insanın ilgisini en çok çeken, “Ganalı öğrenciler”di... Ganalı öğrenciler; Akçaabat yöresine özgü öyle bir “horon” oynadılar ki, salon, onları ayakta alkışladı...
Ben, onlara “simsiyah ten”lerine rağmen, “Ganalı Lazlar” dedim...
Kimi meslektaşlarım da, “Gana’deniz uşakları” dedi...
Gerçekten de;
“Ganalı zenci çocuklar” öyle başarılı bir “horon” oynadılar ki, bir “Karadeniz Halk Oyunları Ekibi” de, ancak bu kadar oynayabilirdi...
Ki, Başbakan Tayyip Erdoğan, Ganalı çocukların bu başarısına duyarsız kalmadı ve eşi Emine Hanım’ın elinden tutarak sahneye çıkıp, “Gana’deniz uşakları”nı tek tek tebrik etti.
Çocuklar da, Erdoğan’ın bu “jest”ine; “Bize her yer Trabzon” esprisiyle karşılık verdi.
“Türkçe Olimpiyatları”nda benim favorim, işte bu “Ganalı Lazlar” yani “Gana’deniz uşakları”ydı...
Tabiî; Mehmet Akif Ersoy’un “Atiyi Karanlık” şiirini ezbere ve yürekten hissederek okuyan Gürcistanlı Leila Kurbanova’yı ve “Marslı” kostümüyle sahneye çıkıp, yaptığı “espri”lerle milleti gülme krizine sokan Romanyalı Christian Vlad’ı da tebrik etmeden geçmek olmaz...
MİLLİ TAKIM RUHU
Bütün öğrenciler, gerçekten de “başarılı bir performans” sergilediler... Yani, “olimpiyata katılmayı” hak etmişler.
Gösterileri izlerken, bir şey geldi aklıma... Ki, onu Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile de paylaştım ve o da; “Çok doğru, çok iyi bir tesbit” dedi.
Tesbitim şuydu:
Ben, bu çocukları, “Milli Takım oyuncu”larına benzettim...
Öyle değil mi;
Her biri, “kendi ülkeleri”nde okuyorlar, “kendi dilleri”yle konuşuyorlar, “kendi dinleri”ne inanıyorlar...
Ya da, “futbol” deyimiyle;
“Kendi takımları”nda top koşturuyorlar.
Ama, gün gelip;
“Milli Takım seçmeleri”ne katılıyorlar ve “başarılı” olanlara “Milli Takım”da görev veriliyor.
Bu çocuklar da öyle...
Kendi ülkelerinde “Türkçe olimpiyat elemeleri”ne katılmışlar, başarılı olanlar, bir anlamda “Milli Takım”a seçilmişler ve işte şimdi “Türk Milli Takımı”nda oynuyorlar.
“Türkçe” konuşuyorlar, Türkçe şarkı ve türkü söylüyorlar, esprileri Türkçe yapıyorlar...
Hepsi yabancı...
Ama, ortak dilleri Türkçe!..
Yani, o an; ne “dil”leri geliyor akıllarına, ne de “ırk”ları ve “din”leri!..
Hiçbiri, demiyor ki;
“Yok arkadaş... Ben dilimden de vazgeçmem, ırkımdan da... Şarkı söyleyeceksem, kendi ana dilimde söylerim...”
Bunu demediler...
Tam aksine, “Milli Takım’ın ruhu”na uygun olarak; kendilerine “saha”nın neresinde “görev” verildiyse, orada canla-başla oynadılar!..
Haa, “Milli Takım”da oynadılar diye; ne “Fenerbahçeli”likleri kayboldu, ne de “Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Trabzonsporlu ve Bursasporlu” oldukları... Onlar, yine “kendi takımlarının oyuncuları”ydılar... Ama “Milli Takım”da oynamak istiyorsan; elbette “mızıkçılık” etmeyecek, “şart”larına uyacaksın!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Kadro” açıklandıktan sonra, “Hayır, ben oynamıyorum!” deme hakları var mıdır?.. O zaman, “Milli Takım’a ihanet” etmiş olmazlar mı?..
HEM SEÇİL, HEM OYNAMA!
Şimdi, gelin, bu “benzetme”den hareketle CHP ve BDP’nin tavrına bir bakalım...
“Binlerce aday” arasından, önce “eleme”ler, 12 Haziran’da da “seçme”ler yapılmış ve millet CHP’liler ile BDP’lilere demiş ki; “Gidin Meclis’e, benim sorunlarıma orada çözüm arayın!”
Ama, CHP ve BDP ne yaptı;
Biri Meclis’e geldi ama “yemin” etmedi, diğeri de “boykot” ilân etti...
“Hayır” dediler;
“Biz Milli Takım’a seçildik ama, bazı arkadaşlarımız engellendi, bu yüzden biz Diyarbakırspor’da oynamaya devam edeceğiz!”
Hiç olur mu?..
Maalesef oldu!..
O zaman sormak gerekmez mi;
“Be adamlar, madem Diyarbakırspor’da oynamaya devam edecektiniz; o halde Milli Takım seçmelerine niye katıldınız?..
Milli Takım; sizlerin sakat oyuncularını kadroya almaya mecbur mu?..”
Durum, budur efendim...
Önceki gece “9. Türkçe Olimpiyatları”nı izlerken, bir yandan da “siyaset”i düşününce, ortaya böyle bir yazı çıktı...
Olimpiyata katılan öğrencileri “tebrik” ederken, Meclis çalışmalarına katılmayan CHP’lileri ve BDP’lileri kınıyorum.
Bunun adı “takıma ihanet”tir!..
Oktay Ekşi’nin sözleri
Meclis açıldı ama tartışmalar kapanmıyor... En çok “eleştiri” de, “en yaşlı üye” olması hasebiyle “Meclis Başkanlığı” koltuğuna oturan Oktay Ekşi’nin konuşmasına...
Malûm, Oktay Ekşi; “27 Mayıs Anayasası’nı, Türkiye’nin en demokratik Anayasası gördüğünü” açıklamış ve o anayasayı hazırlayan “Kurucu Meclis”te görev almaktan “onur” duyduğunu söylemişti!..
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ekşi’nin bu sözleri üzerine demiş ki; “Eğer imkânım olsa, yuhalardım!”
Gerçekten de “yuhalanacak” bir konuşma... Çünkü, Oktay Ekşi’nin “onur” duyduğunu açıkladığı o Meclis; bir “seçilmişler” Meclis’i değil, “atanmışlar” Meclis’iydi... Yani, kesinlikle “milli irade”yi yansıtmıyordu!.. Dahası, o Meclis’e Oktay Ekşi’nin “atanması” da “yasadışı”ydı... Çünkü Ekşi, o zaman “28 yaşında”ydı!.. Dolayısıyla, Oktay Ekşi’nin bugüne kadar aldığı para “haram”dır!..
Hazırladıkları ve “demokratik” dedikleri 1961 Anayasası da, “idam sehpalarının gölgesinde” ve “darbecilerin talimatıyla” hazırlanmıştır!.. O anayasada; “Menderes’in, Polatkan’ın ve Zorlu’nun kanları” vardır... “Kanla” yazılan bir anayasaya “demokratik” demek için; herhalde Oktay Ekşi gibi, “79 yaşında bir ihtiyar” olmak gerekir!..