Yargıtay'dan muhtıra!
Haber, internet sitelerine “Yargıtay'dan son dakika bildirisi” şeklinde düştü..
Merak ediyorum bu yargı Moğultay’ın partizanca kadrolaşması karşısında ne yaptı?..
Ve yine merak ediyorum, bu yargı, brifingler konusunda bağımsız kalabildi mi?
Millet adına karar veren yargıya bu millet ne kadar güveniyor?
Şemdinli, Susurluk, Sarıkız davalarında yargının tavrı ne oldu?
Benim başımdan geçen bir çok olay var. İkisini yazayım: Birinde, bir kişi bir söz söyledi, o sözü 3 ayrı gazete haber yaptı. Ben yurt dışındayken tesadüfen çok genel olarak o konuya değindim. Dava o kişinin söylediği söz üzerine açıldı. Ben yanlışlıkla davaya dahil edildiğimi düşünürken ve dava dilekçesinde benim söz ve yazılarımla ilgili hiçbir suçlama olmamasına rağmen, sözü söyleyen, o sözü haber yapan herkes hakkındaki dava reddedildi ve davaya konu olmayan bir konu gerekçe gösterilerek ve hayali bir suçlama sonucu ben tazminata mahkum oldum.
Yargıtay’da kararı düzeltiriz dedim, mürafaaya katıldım. Olayı baştan sona anlattım, ama oybirliği ile, sözü söyleyen ve onu haber yapanlar aklandı, tamamen o söz ve yazılar üzerine açılan bir davadan dolayı ben mahkum oldum..
Bu durumu Yargıtay başkanına, savcısına, Adalet Bakanlığı'na yazdım, ama hiç bir cevap alamadım.
Erkaya davasını biliyorsunuz.. "Hakkımı helal etmiyorum, toprağı bol olsun" dediğim için gıyabımda yargılandım. Güya beni bulamamışlar. Hem ceza ve hem tazminat davası var. Davayı aynı avukatlar açmış. Ceza davasına katılıyorum, orada adresim var. Ama tazminat davası Ankara’da açılıyor, dilekçeyi ilanen tebliğ ediyorlar, kararı ilan yoluyla tebliğ ediyorlar, karar kesinleşince adresimi hemen buluverip hacze geliyorlar.
Basit bir usul kuralı olarak ceza davasının beklenmesi gerek, beklemiyorlar. Tekrar söylüyorum, davayı aynı avukatlar açıyor, ama iş ortada.. Baro’ya şikâyet ediyorum. Bir yanda Erkaya, bir yanda Dilipak olunca karar böyle..
Daha size, onlarca örnek verebilirim.
Şu 312 General davası. Bu dava sürerken aynı yazıyı ben sanatçılar için yazdım, iki ayrı davaya konu oldu.. Adı geçen sanatçılar dışındaki sanatçıların hak iddialarına ilişkin talep reddedildi, Yargıtay da bu kararı onadı.
Dava açan ve açılana göre davanın seyri değişiyor gibi sanki..
Ben K. Altuğ’a dava açınca davanın seyri farklı oluyor, K. Altuğ bana dava açınca davanın seyri farklı oluyor..
Cumhuriyet’te çıkan yazıyı Vakit iktibas edince suç oluyor, ama Cumhuriyet yazınca suç olmuyor!
Yoksa bunları yazmak da mı suç? Hani yargıya hakaretten 301’e girer mi acaba?
Hizmetçi kırınca “Kör müsün?” diye soranlar, evin hanımı kırınca “Hayırdır inşallah” diyor..
Biz kara deriliyiz ya?
SP yapınca suç olan CHP yapınca suç olmuyor. “Niye?” diye sorunca alacağınız cevap şu: “Şık olmazdı!”
Hani herkes kanunlar önünde eşitti?
Bir yandan mahkumların istihdamının açık bir yasa emri olmasına ve bunun engelliler ve mahkumlar için belli bir kotayla zorunlu tutulmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı’na vekalet eden ve konumu dolayısı ile bağımsız sayılan Meclis Başkanı, 10 yıl önce çıkan bir kitabında, davaya konu olmayan, daha doğrusu başka bir gerekçe ile hakkında dava açılıp, yani yargı incelemnesinden geçtiği halde, o zaman o ifade yüzünden davaya konu olmayan bir ifadesi gerekçe gösterilerek, 10 yıl sonra o kişinin Bülent Arınç tarafından Basın Müşavirliği’ne atanması gerekçe gösterilerek, bir partinin kapatılması için bu olay iddianameye giriyorsa, bu konuda hukukçuların söyleyeceği hiç bir söz yok mu gerkeçten. Ya da kimse bunu konuşmamalı mı?
Hani eğer bu fiil suçsa, bunda dolayı kapatılması gerekenin AK Parti değil, herhalde Meclis olması gerek!? Peki ben CHP’li milletvekillerinin danışmanları ile ilgili başka bir iddiada bulunsam gerçekten dava konusu yapar mısınız? Yoksa yine “şık olmaz” mı? Bu ülkede herkes eşit ama, sanki birileri biraz daha “eşit” ya da “eşitsiz” gibi!
Parti kapatma iddiasına konu olan ifade de “Rahmetli Atatürk” ifadesi..
Kaldı ki, fikir özgürlüğü denen bir şey var. Bu tür iddialarla yazarların mahkum edilmesi ayıbının Türkiye’ye maddi ve manevi maliyeti bilinirken, böyle bir iddiayı hukuki bir metin olarak masaya koymanın tartışma konusu yapılması niye yargı bağımsızlığına tecavüz sayılsın?..
Kol kırılır yen içinde kalırsa, yargıda yaşanan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, vicdan-cüzdan tartışmalarının, sauna çetesi hikayelerinin, çete bağlantılarının eğer üzeri örtülecek olursa, kırılan kol yen içinde kalınca nasıl o kol kangren olursa, yargının terazisi de çarpılır..
Hayır! Bu gerçeklerin tartışılması değil, üzerinin örtülmesi yargıya zarar verir..
"Bir yıla yakın süreçte ve özellikle son zamanlarda, giderek artan bir biçimde yargı erkine yönelik ve hukuk devleti olma ilkesiyle bağdaşmayan sistemli saldırıların Cumhuriyetin temel ilkelerini zedeler hal aldığı", "Tüm bu gelişmeler, ısrarlı bir biçimde ve sistemli olarak yargı erkinin bağımsızlığının hazmedilemediğinin, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının oluşturulmasının amaçlandığını belgelemeye yetmektedir. Hedeflenen budur, ancak asla unutulmamalıdır ki, insanlık tarihi böylesi güdümlü yargı ile varlığını sürdürebilen, bireyini güvenli ve mutlu edebilen ve uygarlık yarışında başarılı olabilen hiçbir millet ve devlete tanıklık etmemiştir” Şeklindeki değerlendirmeler, hukuki olmaktan çok politik değerlendirmelerdir ve bugün yürütmenin yargı üzerinde baskı kurmasından çok, yargı ile yasaların içi boşaltılarak, yürütme üzerinde otorite kurma savaşı anlamına gelen jüristokrasi tartışmaları yapılmaktadır.
Kuvvetler ayrılığı prensibini esas alan ülkelerde adil bir dengenin kurulması gerek.
“Adalet mülkün temelidir” ve aynı zamanda ”hakimiyet” de, yasadaki şekli ile “kayıtsız şartsız milletindir”.. Yargı, yasaları uygulayıp-uygulamayarak ya da dilediği gibi uygulayarak, içtihadlarla kendini yasama yerine koyarak, öte yandan yürütmeyi engelleyerek ve yürütmenin üzerinde bir yürütme erki gibi davranarak, Türkiye’yi muasır medeniyetin üzerine çıkartamaz. Yargısal darbe görüntüsü ile ülke jüristokrasik bir rejime dönüştürülür..
Merak ediyorum, yargıdan Şemdinli, Sarıkız, Ergenekon konusunda niye ses yok! Yine merak ediyorum, parti kapatma konusunda dünyada diktatör rejimler dışında bu kadar istekli bir hukukçular topluluğu nerede, hangi ülkede var? AB’ye girme iddiasındaki bir ülkede, Anayasa’nın 90. maddesine rağmen, uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükler konusundaki isteksizliğin asıl sebebi nedir aceba?
Adalet mekanizmasının, rejim bekçiliği, resmi ideoloji savunuculuğu gibi hukuk dışı tasarruflardan arındırılması gerek.. Yasayı Meclis yapar. Yargı karar verir, yürütme uygular..
Yargıtay, aleme nizam verirklen keşke biraz da kendi içine baksa.. Başkasının gözünde çöp arayanlar, önce kendi gözlerindeki merteği çıkartmalı.
Kendi parlementosunun, hükümetinin, milli iradenin tecelli ettiği siyasi partilerin saygınlıklarının üzerine basarak, hiç bir kişi ya da kurumun kendi saygınlığını yüceltmesi mümkün değildir.
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.