Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Akit okurları dönüyor... Haz’dan Kriz’e hoş geldiniz!

Akit okurları dönüyor... Haz’dan Kriz’e hoş geldiniz!

Öncelikle, bugün İstanbul’da olmalarını beklediğimiz “Umre yolcusu Akit okurları”na “hoş geldiniz” diyoruz... “100’ü, Akit’in misafiri” olarak; 200 kadarı da “kendi imkânları”nı kullanarak “Akit ailesi” ile birlikte “Umre yolculuğu”na çıkan 300 kadar okurumuz; yolculuğun 9 gününü Mekke’de geçirdiler.
Bu 9 günde, özellikle “genç” okurlarımız, “ilk umre”lerinden sonra, sık sık “mikad mahalli” olan “Tenim Mescidi”ne gittiler ve yeniden “ihram”a girerek birçok defa “Umre” yapma fırsatı buldular...
Ve yine; kaldıkları “otel”den sık sık kalkan “minibüs”lerle Kâbe’ye gidip, “namaz”larını Kâbe’de eda etme, Beytullah’ın etrafında “tavaf” etme imkânı buldular...
“İbadet”ten arta kalan zamanlarında da, yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın “sohbet”lerine iştirak etme, ona “soru”lar sorma imkânına kavuştular.
Bu arada;
İlyas Say’ın başında bulunduğu Rin Tour’un organize ettiği “gezi turları”nda, “manevî mekânları” gezdiler... Hira Dağı’nı gördüler, Sevr Mağarası’nı gördüler, Hac döneminde mahşerî bir kalabalığın oluştuğu Arafat’ı ve Cebel-i Rahme’yi gördüler... Müzdelife’yi gördüler, şeytanların taşlandığı Mina’yı gördüler...
Hasılı kelâm;
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in ayak bastığı her yere gittiler, “rehber hocalarımız”ın anlatımıyla, adeta “o günleri” yaşadılar...
ALLAH’IM TEKRARINI NASİP ET!
Sonra, ver elini Medine...
Peygamber Efendimiz’in “Hicret Yolu” üzerine inşa edilen “otoban”dan, Perşembe günü Medine’ye ulaştılar...
Medine’ye varır varmaz, elbette Peygamber Efendimiz’in mübarek kabirlerini ziyaret ettiler, “cennet bahçelerinden bir bahçe” olan Ravza-ı Mutahhara’da namazlar kıldılar...
Onlara ne mutlu ki;
“Cuma Namazı”nı da Mescid-i Nebevi’de kılma bahtiyarlığını yaşadılar.
Sonra, “mescid”leri ziyaret ettiler, Uhud ve Hendek savaşlarının yapıldığı mekânları gördüler, Hz. Hamza (r.a.) başta olmak üzere, “sahabe”nin kabirlerini ziyaret edip, onlara dualar ettiler.
Biz, burada onların “neler yaptığını” yazıyoruz ama onlar, bunu bizzat “yaşadılar” ve büyük “haz” aldılar... Öyle inanıyoruz ki; “Cenab-ı Allah bizlere buraları görmeyi ve bu hazzı yaşamayı nasip etti... Buralara gelmeyi arzu eden Akit okurları ve tüm Müslümanlara da nasip etsin” diye dua etmişlerdir.
Bir şeye daha dua etmişlerdir:
“Allah’ım, tekrarını nasip et.”
Böyledir... Yüreklere o “kor” bir düştü mü, insan, oraları hep özler, hep gitmek ister.
“Umre”de de böyledir,
“Hac”da da...
Doyamaz insan...
Hatta, gidemediği zamanlarda, içine bir “burukluk” düşer, gidebilenlere “gıbta” eder...
Oraları görmek, o hazzı yaşamak; işte böyle bir “aşk”, böyle bir “sevda”dır.
“Akit okurları”na ne mutlu ki, o hazzı doya doya yaşadılar, “rahmet pınarı”ndan doya doya içtiler...
İşte bugün dönüyorlar.
Ama yaşadıkları lezzetten “doymamış”, içtikleri pınardan “kanmamış” olarak... Çünkü, “mübarek topraklara” ne doyulur, ne kanılır!..
Lezzeti tattığın anda acıkır,
Pınarından içtiğin anda susarsın!..
Ama, ne yaparsınız ki;
Sayılı gün...
15 gün, işte doldu...
Ve onlar, bugün dönüyorlar...
Bütün “Akit okurları”na “hoş geldiniz” diyor ve Cenab-ı Allah’ın “umre”lerini kabul etmesini niyaz ediyoruz...
Bir “haz”dır,
Ancak “yaşanır.”
Onlar yaşadılar...
YEMİN KRİZİ’NE HOŞGELDİNİZ!
Evet, onlar, “kutsal topraklar”da o “haz”ları yaşarken, bizler buralarda “kriz”lerle boğuştuk... Bugünden itibaren, onlar da “kriz”lerle boğuşacaklar!..
Geçen haftanın en önemli gündem maddesi, “boykot” ve “yemin krizi” idi...
Malûmlarınız olduğu üzre;
BDP’li milletvekilleri, Meclis’in açıldığı gün, Meclis’e gelip “yemin” etmek yerine, Diyarbakır’da toplandılar... CHP’liler de Meclis’e geldiler ama “yemin” etmediler... Kendileri yemin etmediği gibi, yemin törenine katılan MHP’lileri, “arkadaşlarını satmak”la itham ettiler...
Oysa, hiç düşünmediler ki;
“En yaşlı üye” olması dolayısıyla “Geçici Meclis Başkanı” olan 79 yaşındaki Oktay Ekşi; o koltuğa “yemin” ederek oturmakla, “bütün CHP’lileri sattı!”
Oktay Ekşi’nin, yaptığı açış konuşmasında; “1961 Anayasası, en demokratik anayasadır” demesi de tartışmalara yol açtı...
Çünkü 1961 Anayasası;
“Darbecilerin talimatı” ile hazırlanan ve içinde “millî irade” bulunmayan, tam aksine; “Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın kanları” ile yazılmış bir anayasadır!..
“Kan”la, “baskı”yla ve üstelik “asker dipçiği” ile yazılmış bir anayasa, nasıl “demokratik” olur, nasıl “özgürlükçü” olur!.. Demek ki, CHP’li olunca öyle görünüyormuş!..
MERVE KAVAKÇI’YI KİM SEÇTİ!
Geçen haftanın en önemli tartışmalarından biri de; Hatip Dicle, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın, “milletin oylarıyla seçilmiş” olmalarına rağmen, niçin “tahliye” edilmedikleri sorusuydu.
İşte bu soruya, soruyla karşılık verildi ve denildi ki;
“Onları millet seçti de, Merve Kavakçı’yı uzayda yaşayanlar mı seçti?.. Merve Kavakçı’yı da millet seçmişti ama ona Meclis’te yemin ettirilmedi... Merve Kavakçı’yı Meclis dışına atan, dahası zulüm üstüne zulüm yapanlar, bugünkü CHP zihniyeti değil miydi?.. Merve Kavakçı’yı Meclis’ten atanlar; Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘Yolu, yolumuzdur’ dediği Bülent Ecevit ve şürekası değil miydi?”
Ne garip değil mi;
O gün “millî irade”yi takmayanlar, bugün kalkmış “millî irade” argümanına sarılıyorlar.
Bunun adı “dürüstlük” değildir!..
“Tutarlılık” hiç değildir!..
BİR BAŞSAVCI’NIN İKİ DUDAĞI!
Bay Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta Atina’ya gidip, orada Türkiye’yi şikâyet etti... Aynı günlerde Avrupa ülkelerine de “mektup”lar yazarak dedi ki; “Haberal ve Balbay’ı halk seçti... Ama 3 hakimden 2’si tahliyeye karşı çıktı ve onlar Meclis’e gelemiyor... Kararların, 2 hakimin dudağının arasında olduğu bir ülke, nasıl demokratik olur?”
İlk bakışta, haklı bir gerekçe!..
Ama, unutulmamalı ki;
2007 seçimlerinde “16 milyon” oy alan AK Parti hakkında “kapatma dâvası” açan Yargıtay Başsavcısı da “bir tek kişi” değil miydi?..
Düşünebiliyor musunuz;
“16 milyon” oy alıp “iktidar” olan bir partinin geleceği, “bir tek kişi”nin iki dudağı arasında!..
“Kapatma Dâvâsı”nı görüşen, o günün Anayasa Mahkemesi de “11 kişi”den oluşuyordu, iyi mi?..
Şu hâle bakın;
2008 yılında, AK Parti, “12 kişinin girişimi” ile kapatılmak istendiğinde; “Millî iradeye saygı da ne demek?.. Biz irtica ile mücadele ediyoruz... Hiç kimse yargıya müdahale etmemeli, yargının kararını saygıyla karşılamalı” diyenler; bugün “yargı”nın paspas gibi çiğnenmesini istiyorlar!.. Ne “yargı”ya saygılılar, ne de “yargı kararları”na!..
BDP’lilere ise, diyecek hiçbir şey yok... Onlar, hepten “militanca” davranıyor, hepten “uç”larda dolaşıyorlar.
Garip olan; “Cumhuriyet’i kurmakla övünen” CHP gibi bir partinin, BDP gibi “marjinal” bir parti ile “aynı paralelde” hareket etmesi!..
Bay Kılıçdaroğlu; “Gerekirse 4 yıl boyunca yemin etmeyeceğiz” diyor... Bunu, yazın bir kenara... Çünkü, “daha ağzından çıkan sözün tükürüğü kurumadan tornistan eden” bir Kılıçdaroğlu, hiç şüpheniz olmasın ki; yine “çark” edecek, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, dün Simav’da dediği gibi; yine “tükürdüğünü yalayacak”tır!..
FUTBOLDA ŞİKE DEPREMİ!
Haa, bu arada;
Daha “Yemin skandalı”nın tartışmaları devam ederken, dün sabahtan bu yana, bu defa da “futboldaki skandalları” konuşmaya başladık... Dün sabahtan bu yana; “şike” iddiasıyla, birçok “kulüp yöneticisi” ve “futbolcu”nun da aralarında bulunduğu “50’yi aşkın kişi” gözaltına alındı!..
Bu da demektir ki;
Türkiye, “bağırsaklarını temizlemeye” devam ediyor... 2007’den bu yana düzenlenen operasyonlarla Ergenekon ve Balyoz mensubu “darbeci”leri ayıklamaya çalışan, “mafya”lara göz açtırmayan Türkiye, şimdi de “futboldaki şike iddiaları”nın üzerine gidiyor ve buradaki “yamuk”ları temizliyor.
Türkiye; böyle böyle temizlenecek.
“Bağırsak”lar temizlendikçe; “gurultu” da olmayacak, “gürültü” de!..
İnşallah; “darbe”ler de tarihe karışacak, “şike”ler de!..
“Millî irade”, işte bunu istiyor...
Selâm ve saygılarımızla...



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi