'Tükürdüğünü yalamak'
Bu deyim Türkçenin zengin dünyasına ait.
Tükürük bezleri, tükürük salgılıyor. Size ait bir şey, vücudunuzun doğal ifrazatından. İsterseniz yutabilirsiniz, vücudunuzda kalmaya devam eder. Ama tükürüp dışa atarsanız artık bir daha geri alamazsınız. Size ait olan bu nesneyi geri alma düşüncesi bile iğrenç hale gelir. Deyim, yutkunarak, yani sabrederek basit bir şekilde çözülecek veya geçiştirilecek bir meseleyi bir gurur ve kibir meselesine dönüştürüp ortalığı ayağa kaldırdıktan sonra geri adım atmak zorunda kalmayı ifade ediyor.
CHP sessiz sedasız Meclis'e gelip yemin edebilir, hatta protestosunu da dile getirebilirdi. 'Arkadaşlarımız yemin etmedikçe biz, dört yıl geçse de yemin etmeyeceğiz' sözü iddialı ve riskli bir tavırdı. Meclis kürsüsündeki yemine eş başka bir yemin. Gemileri yakıyorsunuz. Hükümete resti çekiyorsunuz. Geri dönüş yok? Başbakan da restinizi görüyor. Şimdi ne yapacaksınız? Deyim yerli yerine oturuyor: Tükürdüğünüzü yalayacaksınız.
Her seçim yeni bir dönem başlatır. Bu seçim istikrarın artık kalıcı hale geldiğini tescil etti ve yeni bir inşa dönemi başlattı. Bugüne kadar istikrar AK Parti liderinin dirayeti ve kişisel inisiyatiflerle yürüyordu. Şimdi bu istikrar kişilerden bağımsız sağlam yapısal temellere oturacak. Anayasa bu sağlam temellerden biri olacak. Sadece anayasa değil, bir sürü eski defter kapatılacak, yeni sayfalar açılacak. Kürt sorunu, hal yoluna girecek. Yeni alışkanlıklar, yeni teamüller siyasete, sorun çözme tarzımıza egemen olacak. Türkiye işte bu yeni döneme, seçimden hemen sonra 'yemin krizi' ile girdi ve bu sorunun çözüm tarzı yeni dönemin iklimini ve dengelerini de oluşturmaya başladı.
Başbakan 'tükürdüklerini yalayacaklar' derken sorunu çözümsüzlüğe mahkûm etmiyor. Kurduğu siyaset oyununu oynuyor. Sorunu Başbakan'ın kucağına bırakan CHP'ye dönüp, 'alın bu krizi çıkardığınız gibi çözün' cevabını veriyor. CHP, Başbakan'ın bu krizi, hükümet etme sorumluluğunun gereği olarak çözeceğini varsaymıştı. Başbakan ise çözmek yerine tırmandırıyor. Peki, neye güveniyor?
Başbakan, kendi eseri olan ve kendisine güç veren istikrara güveniyor. Ekonominin dengeleri sağlamsa, istikrarlı ise müteşebbis kolaylıkla risk üstlenir. Yüzde 11 büyüyen bir ekonomi risk faktörünü azaltır. İstikrarını oluşturmuş bir siyasî düzende Başbakan da tıpkı müteşebbisler gibi risk üstleniyor. Farkı anlamak için bir mukayese yapalım. Aynı kriz 2002 veya 2007 seçimlerinden sonra çıksaydı, Başbakan 'tükürdüklerini yalayacaklar' der miydi?
Türkiye siyasî istikrarı istisna olmaktan çıkardı ve kalıcı hale getirdi. Başbakan altındaki sağlam zemine basarak siyaset yapıyor. CHP ise yeni durumun farkında olmadığı için kendi kazdığı kuyuya düşüyor.
Başbakan'ın 'tükürdüklerini yalayacaklar' restine karşı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in, 'CHP ve kadroları tarih boyu faşizme ve baskılara boyun eğmedi, bugün de eğmeyecek' cevabı durumun hâlâ farkına varamadıklarını gösteriyor. Tarih boyunca bu ülkeye faşizm sadece CHP'li kadrolar marifetiyle girebildi. 30'lu ve 40'lı yılların CHP'si faşist bir partidir. Bugün faşizm, CHP'nin sahip çıktığı Ergenekon'la son demlerini yaşıyor. CHP'ye düşen, bu karanlık geçmişin mirasını omuzlarından bir an önce atıp, demokrasiyi içselleştirmiş ve istikrarı kurmuş bir Türkiye'de politika yapmaya başlamak.
CHP'nin önümüzdeki seçimlerde iddialı bir iktidar alternatifi haline gelmesi, AK Parti'nin kurduğu ve kurumlaştırdığı iktidarın eseri olacak. Tabii CHP bu istikrarla kendi bünyesi ve politikaları arasında sağlam bağlar kurabilirse. 'Yeni CHP', seçim kampanyasının bir pazarlama makyajı olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşecekse, işte fırsat!
CHP'ye 'tükürdüğünü yalamak'tan başka çare kalmıyor. CHP grubu Meclis'e gelip yemin edecek. Bu iş bir an önce olmalı, yoksa zaman geçtikçe daha da zorlaşacak.