Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Obama ve hilafet

Obama ve hilafet

Hillary Clinton, Mısır Müslüman Kardeşler hareketiyle alt düzeyde temasa ve diyaloga geçtiklerini duyurdu. Bu büyük bir velvele doğurduğu gibi ne anlama geldiği de merak ediliyor. Meseleyi nasıl anlamak gerekir? Aslında bu diyalog, 60 yıldır var ama meyvesiz. İran devriminden itibaren ABD, 30 yıldır da İslami hareketleri yeniden analiz etmek ve zamansız siyasi fırtınalara yakalanmamak için yeni bir diyalog zemini inşa etmiştir. Lakin bu diyaloglar hep kesintiye uğramış ve boş çıkmıştır. Arap dünyasındaki devrim hareketi ABD’yi gafil avlamış ve karşısına Müslüman Kardeşler diye bir olguyu çıkarmıştır. Tunus’dan Mısır, Yemen ve Suriye’ye kadar Müslüman Kardeşler diye bir gerçek ve yelpaze var. Siyasetin bittiği noktada Müslüman Kardeşler nispeten daha örgütlü ve kısmen de olsa diriliğini muhafaza ediyor. Lakin İslami kesimlerin de 1980 ve 1990’lı yıllardaki gücü ve diriliği yok. Lakin kısmetlerinden olsa gerek karşı ağırlık merkezi çöktü. Obama yönetimi Arap Devrimini 1989’a yönlendirmek istiyor. Elbette ki Arap Devrimi kıtasal özelliği ve niteliğiyle 1989’u hatırlatıyor. Yine Arap Devrimiyle birlikte Fransız Devriminin İslam dünyası üzerindeki 221 yıllık ideolojik egemenliğinin ve tesirlerinin bittiğini de söyleyebiliriz. Bir yönüyle Arap dünyasının 2011’i, Doğu Avrupa’nın 1989’unu andırsa da bu benzerlik sadece bir iki boyutla sınırlı kalıyor. Arap dünyası kültürel olarak Doğu Avrupa’dan çok farklı ve İslam kültürüne yaslanıyor. Neticede devrimi bu kültür yoğuracak ve yönlendirecektir. Devrim, referanslarını bu kültürden almaktadır. Obama ve idaresi ise Arap Devrimini 1989’a yönlendirmek istiyor. Neden? 1989 Avrupa’nın komunizmden neoliberalizme geçiş anıdır. Bunu en iyi ifade edenlerden birisi Lech Walesa olmuştur. ABD bu bağlamda ideolojik bir zemini olan Müslüman Kardeşler’i dönüştürmeye ve yönlendirmeye çalışıyor. İdeolojik zıtlığı pragmatizm değirmeninde öğütmek istiyor. Obama konuşmasıyla da Arap Baharını Prag Baharına çevirmek istemiştir. Oysa Arap Devriminin temelleri İslam’da yatmakta ve İslam’da atmaktadır.
¥
Obama CIA raporlarıyla gafil avlandığını ve Tunus ve Mısır’da devrim beklemediğini ama sürprizle karşılaştığını ifade etmiştir (http://www.alquds.co.uk/scripts/print.asp? fname=data %5C2011%5C07%5C07-01%5C01qpt480.htm). El Kuds el Arabi Yazarı Muhammed Sudan, Müslüman Kardeşler’in gelecekte Mısır hükümetine ortak olması ve ABD ile ilişkilerini normalleştirmesi için riayet etmesi gereken veya kendisinden beklenen iki şart olduğunu yazıyor. Bunlardan birisi Enver Sedat’ın 1979 yılında İsrail ile yapmış olduğu ve Arap cephesini dağıtan Camp David anlaşmasına sadık kalması. İkinci olarak da, Müslümanları tek bir siyasi çatı altında birleştirmeye matuf hilafet meselesinden uzak durması ve bunu gündemine almaması. Halbuki, köhne rejimlerin devrilmesiyle birlikte Araplar arasında birlik imkanı yeniden doğmuştur. Kemal Helbavi gibi İhvan mensuplarının dediği gibi Mısır-Suriye ve Libya arasında birlik imkanı yeniden doğmuş veya doğmaktadır. Lakin Amerikalılar köhne liderler gitse bile rejimlerin ruhunu ve İsrail’e sadakatlerini yeni dönemde de devam ettirmesini istiyor. Sudan’ı böldürüyor ve Arap devriminin önüne yeni engeller çıkartıyor. Hükümete ortak olma ve ABD ile iyi ilişkiler geliştirme karşılığında İhvan’dan istenen fatura İsrail’e sadık kalmak ve kendi değerlerine yabancılaşmak.
¥
Hilafet yerine neoliberal değerleri benimsemek. ABD’yi tatmin edecek husus, İsrail’le birlik, Araplarla ayrılıktır. William Daly, Mısır’daki gelişmelerin büyük ölçüde Amerikan kontrolünün dışında olduğunu zikretmiştir. Obama da hayalini kurdukları müstakbel Mısır yönetiminin istikrarlı, güçlü ve laik olması gerektiğini söylemiştir. Zaten son sıralarda Mısır’da doğrudan laiklik kavramı kullanılmaktan kaçınılmakta, onun yerine ‘el hüküme’l medeniye’ yani sivil idare deyimi yeğlenmektedir. Böylece İslamcıların hassasiyetini kaşımaktan kaçınmış ve tarassutlarına takılmamış olmaktadırlar. İsrail ve yandaşları elbette ki Obama’nın diyalog manevralarına karşı çıkmaktadır. İsrail’in önceliği yeni dönemde ve ilelebet İslamcıların iktidarın dışında tutulmasıdır. Bu olmuyorsa ve imkansız ise onları yumuşatmak ve kendi değerlerine yabancılaştırmak. İşte İsrail hesabına bunları Amerikan yönetimi yapmaya çalışmaktadır. Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs, Müslüman Kardeşler’in hilafeti yeniden tesis etmek ve İslam imparatorluğu kurmak ve manevi olarak bütün dünyaya hükmetmek istediklerini söylüyor veya karar alma mekanizmalarına bu yönde uyarılarda bulunuyor. BM’deki İsrail’in eski Daimi Büyükelçisi Dori Gold da Müslüman Kardeşler’in çeşitli ittifaklarla Mısır devrimini çalabileceklerini ileri sürmektedir. ABD devrim konusunda gafil avlansa da yönlendirmeye çalışıyor. Bizim bazı İslamcılar ise hâlâ devrimin mantığını çözmeye ve onu ABD’ye mal etmeye çalışıyorlar! ‘Bayram gelmiş benim neyime?’ diyorlar ve sevinci mateme dönüştürüyorlar. Demek ki bazılarının kimyası bozulmuş. Sonuçta, temenni eden değil, çalışan kazanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi