Tahta başında, tek ayak üstünde...
Futboldaki şike ve çete operasyonunun hedefinde, Fenerbahçe'nin olduğunu söylemek, alınganlık ve taraftarlık psikolojisi ile belki hoş görülebilir. Ama işin aslının öyle olmadığı besbelli.
Trabzonspor ve Beşiktaş yöneticileri, eski Futbol Federasyonu başkanı da ifade veriyor. Yargılama safhasına gelindiğinde daha büyük dalgalarla da karşılaşabiliriz.
Bazıları, bu son operasyona "Futbolun Ergenekon'u" denmesinden rahatsız oldular. Hâlbuki "Ergenekon" sembol bir isim. Anlatılmak istenen, devlet içindeki hukuk dışı yapıların varlığı. "Ergenekon davası"nın önemsenmesinin sebebi de, bu ülkede yüzyıldır, darbecilerden, cuntacılardan ve onları himaye eden vesayetçi yapıdan ilk defa hesap sorulmaya başlanması. Türkiye; kirli ve karanlık ilişkiler ağının tutsak aldığı bir ülke olarak, Avrupa Birliği'ne üye kabul edilebilir mi? Vesayetin kurduğu statüko ile Türkiye, demokrasinin ve özgürlüklerin evrensel standartları ile buluşabilir mi? Bazılarının anlamamakta direndiği asıl nokta burası. Konu yerel değil, küresel... Yeni Türkiye'de artık askeri bürokrasiye yaslanıp, kendinde güç vehmeden kibirli, kasıntı, küçük dağları ben yarattım diyen vesayet ağalarına yer yok.
Vesayetle bağlantılı hiçbir kişinin, kurumun artık gücü yok. İşte CHP... Ne dediler; "Silivri'deki iki arkadaşımız yemin etmedikçe, biz de yemin etmeyeceğiz..." Ama sonunda yemin ettiler... Ben, yemin eden CHP'lilerin hiçbirinin yüzünde, milletvekili olma heyecan ve neşesini göremedim. Tam tersine, "biz ne ettik böyle" burukluğu vardı... Tahta başında disiplin cezası alıp tek ayak üzerinde duran öğrencilerin mahcubiyeti, yüzlerinden okunuyordu... Çünkü anlamsız, mesnetsiz, desteksiz bir tavır almışlardı. Koskoca CHP'yi vesayete rehin bırakmayı, kendi partililerine bile izah edemediler. Aklı olan, vesayete rehin olmaktan kurtulur, yüzünü halka ve demokratikleşmeye döner.
Türkiye, yüzyıllık bir temizlik yapıyor. Çünkü bu ülkede bir asırdır bütün renkler kirlendi. Darbeler, bütün değerleri yozlaştırdı, bütün kurumları yıprattı, öne çıkan insanların şahsiyetleri ile oynandı. Yivi seti olmayan, beli düz durmayan tiplerin işgaline uğradık. Vesayetin kozmik adamları her yanımızı sardı. Siyaset, yargı, medya, üniversiteler, iş dünyası, sendikalar, barolar, futbol, sanat, edebiyat, hepsi vesayetin görünmez kılınması için el ele tutuştular. Zincirlerle birbirine bağlanmış bir yapıdan söz ediyoruz. Türkiye şimdi o zincirleri kırıyor.
Mesele futbolda şike, çete meselesi değil. Mesele Aziz Yıldırım meselesi değil, Fenerbahçe meselesi hiç değil. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor meselesi de değil. Kimse, sorumluluğunu unutup, taraftarı tahrik etmesin. Ergenekon davasını, Cumhuriyet mitingleri ile özünden saptırmak isteyenler nasıl umduklarını bulamadılarsa, futbol takımlarının taraftarlarını sokağa dökmeye çalışanlar da başarısız olacaklardır. Referandumdaki yüzde 58 ile seçimlerdeki yüzde 50'yi, iyi anlamak lazım. Ortada, demokratikleşme için sivil siyasete, AK Parti iktidarının reform ve özgürlüklerin genişletilmesi hamlelerine destek veren bir irade var. Başbakan Erdoğan, bu iradenin hakkını vermede kararlı görünüyor. Kendisinden beklenen ve kendisine yakışan da odur.
Yeni Türkiye'nin, hukukun üstünlüğüne kilitlenen yeni yargısını da unutmayalım. Darbecilerden, cuntacı zihniyetin sahiplerinden millet adına hesap sormakta kararlı savcılara ve yargıçlara ne kadar ihtiyacımız varmış... Asıl onların yüreğini alkışlamalı, onların cesaretini övmeliyiz. Hatırlayınız, "Susurluk davası" sırasında, özellikle laik-solcu kesimler; "İtalya'daki Gladio davasının savcı ve yargıçları gibi bizde niye cesur ve dürüst savcılar, yargıçlar yok" diye haykırmışlardı. Şimdi tam tersi davranıyorlar. Bu hukuk adamlarını yıpratmaya, karalamaya çalışıyorlar. Ama nafile. Bütün renkler kirlerinden arınıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.