Bir taşla birkaç kuş vurma kampanyası
Başbakan’ın sigaraya açtığı savaş, muhtevası itibariyle olduğu kadar taşıdığı sembolik değer açısından da dikkate şayan.
Sigara kötü bir şey. Bu şüphesiz bir gerçek. Ancak bir başbakanın sigarayı yasaklayıp sözünün arkasında durması, yasağa uyumun takipçisi olması, siyasi “kontrole”, hakimiyete tekabul eder ki, bu da her liderin gözünü diktiği, muhafaza ettiği, elinden kaçırmamak için çaba harcadığı bir değerdir.
Bilinç altına gönderilen mesaj açıktır: Başbakanınız başınızda, görevini her alanda tam yapmayı hedefliyor, bir çobanın sürüsüne sahip çıktığı gibi, Türkiye’sinin insanına kucak açıyor, kanat geriyor, onları kötülüklerden koruyor. O şefkatli ama bir o kadar da disiplinli bir baba konumunda, sorunu kendi ele alıp çözüyor. Böylece varlığını, partisinin iktidarını yeniliyor.
“Partimi kapatmaya yeltenenler şöyle dursun, biz işimize devam ediyoruz” diyor. Başbakan değişimin düğmesine en yakınlarından başlayarak basıyor. AK Parti’li milletvekilleri Meclis dışına çıkarak açık havada sigara içmeye mecbur kalıyorlar. Amaç belli: Tatlı tatlı onları bezdirmek. Onları ifşa etmek. Psikolojik baskı altında bu kötü alışkanlıktan vazgeçirmek. Şimdi bahar havasını arkalarına alıp güle oynaya, şen şakrak çıkıyorlar dışarı sayın vekillerimiz ama bugünlerin bir de kışı var, karı, tipisi var.
Asıl imtihan kış kapıyı çalıp kazma kürek yaktırdığı zaman verilecek. O zaman ayağını sürüyen sigaracılar iki seçenekle karşı karşıya bulacaklar kendilerini. Ya homurdana somurdana, titreye titreye dışarı çıkacak sigaralarını tüttürecekler. Bunu yaparken de kar-kış-kıyamette dışarıda onları görenlere eğlence, alay malzemesi olacaklar. Ya da yol gözlerinde büyüyecek, soğuk gözlerinde büyüyecek, bakacaklar ki ayakları geri geri gidiyor. Son bir defa elveda böylece telaffuz edilecek bu kötü alışkanlığa.
Başbakan zamana rağmen işin ucunu bırakmaz, başkaları da bu işe aynı oranda titizlenirse, çok kısa zamanda ABD standartlarını yakalamak işten bile değil. Batı demiyorum, ABD diyorum, zira Avrupa bu konuda sınıfta kalmış durumda. Bacadan farksız çoğu Avrupa mekanı, ister Fransa’da olsun, ister İspanya veya İtalya’da. Avrupalı birçok konuda ilerlemiş sayıyor kendini ama bu konuda asla!. Bu işe gelince sağlık-mağlık, istatistikler, hastalıklar, hiçbiri kalmıyor. İçiyor da içiyorlar... Oysa Amerika’da durum farklı. Kapalı mekanlarda hiçbir şart altında sigara içilmez. Dışarıda içene de hiç iyi gözle bakılmaz. Sigara, cahiliyet ve kendi hayatını kontrolden acizliği ima eder. ‘İnsan hiç bile bile kendine zarar verir mi?’ sorusu acıma duygularını depreştirir, içenlere vah zavallılar gözüyle bakılır. Cahildirler çünkü veya müpteladırlar işte. Hayatları kendi kontrollerinden çıkmış acınacak müptelalar...
Onun içindir ki içenler köşe bucak nereye saklanacaklarını, gözden ırak bir yeri nereden bulacaklarını düşünür dururlar.
Tabii işin bir de “kaytarma” boyutu, kurallara uymak yerine kuralları kendine uydurma ciheti vardır. ülke insanımızın bu konudaki becerisini göz önüne alınca, “yurdum insanı” başlığı altında sanal dünyada dolaşan, insana “gülsek mi, ağlasak mı” dedirten, çoğu zaman trajikomik Türkiye gerçekleri, sigarayı yasaklama kampanyası ile ilgili de gelişebilir önümüzdeki günlerde. Ortaya “Burası Türkiye. Herşey olabilir” dedirtip kafa sallatacak nev-i şahsımıza münhasır durumlar ortaya çıkabilir. Oysa ABD gibi batının batısında, sigara örneğinde olduğu gibi kurallar dünyasının çerçevesi açık şekilde belirlenmiştir. Kimse de bunu nasıl atlatabilirim, normu nereden delebilirim, kısa günün kârı olarak sigaramı nasıl tüttürebilirim üzerine kafa yormaz. Zira kurallar uyulmak için vardır. Duvara asılmak, Anayasa’ya, kitaplara konup ihmal edilmek, kimi zaman uygulanıp kimi zaman da es geçilmek için değil...
Onun içindir ki Ankara’da Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin yoğun bakım ünitesinin koridorunda gördüğünüz “Sigara içecekseniz, lütfen dışarıda içiniz” gibi absürd bir duyuruyu Amerika’daki bir hastane koridorunda okuyamazsınız.
Yine aynı hastanede hastanızla ilgili bilgi almak için girdiğiniz doktor odasında -ki bu oda yoğun bakım altında tutulan, yani kritik durumdaki hastaların bulunduğu bölümden taş çatlasa beş adım ötededir- elinde sigara, başında kavak yelleri değil ama sigara dumanı “doktor bey”i göremezsiniz, şok olmaz, küçük dilinizi yutacak konuma gelmezsiniz.
Değil herhangi bir kurum, ülkemizin en laik, en batıcı, en ilerlemeci kurumu askeriyenin, değil herhangi bir kurumu, hastanesinde, evet insanlara “sağlık” bahşetmesi gereken kurumu olan hastanesinde bu yapılırsa, varın gerisini siz düşünün!
Diyeceğim; yol uzun, uğraşı meşakkatlidir. Allah Başbakan’a kolaylık versin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.