Bari bu defa kıvırmayın
Bakın ne oluyor? Artık kendisinden “dürüst siyaset” beklediğimiz kıymetli Kemal Kılıçdaroğlu, “Başbakan’ın adamı” ilan ettiği Hasan Dağcı’yı, cami arazisine rezidans yapmakla suçluyor.
Bunu yaparken, “peşkeş” tadı vermeyi ihmal etmiyor tabii.
İddiayı okuyunca şunu anlıyoruz:
Başbakan, cami için tahsis edilmiş kamu arazisini Hasan Dağcı’ya peşkeş çekmiştir.
Dağcı da tutup, amaç dışı bir inşaata girişerek, “peşkeş”i usulsüzlükle taçlandırmış ve (muhtemelen) tatlı paralar kazanmıştır ya da kazanacaktır.
Dosya siyaseti yapan Kılıçdaroğlu, grup toplantısında, “köy köy dolaşarak Başbakan’ı şikayet edeceğini”, nasıl olur da cami arsasına rezidans yaptırdığını dillendireceğini söyledi.
Dün Hasan Dağcı çıktı konuştu.
İddiaları yalanladı.
Dedi ki, “Söz konusu arazi 2.500 metrekare olduğu için yasal olarak cami yapımına uygun değil... Müftülükten bu konuda karar çıkmıştır.”
Sonra da ekledi: “Ben o araziyi, Kılçdaroğlu’nun yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde, ihaleyle İş Bankası’ndan satın aldım. Yani, satışın altında Kemal Kılıçdaroğlu’nun imzası vardır. Kimse bana arazi peşkeş çekmiş değil...”
Bir şey daha söyledi: “Üstelik, bu satışa AK Parti’liler karşı çıkmıştı...”
Başka?
Şunu da söyledi: “Hiçbir iddiasını kanıtlayamayan ve bir de dosya siyaseti yapmakla övünen Kılıçdaroğlu hakkında manevi tazminat davası açacağım.”
Bu anekdotu niçin anlattım?
Kılıçdaroğlu zihniyetini iyice tanıyın ve anlayın diye.
Zira, “yemin boykotu”nu eline yüzüne bulaştırıp hayırlısıyla kurtulduktan sonra, bir de Haberal ve Balbay’ı kurtarma işine girişti. Tabii önce partnerini mutabakata uymamakla suçladı; sanki mutabakat metni Haberal ve Balbay’ı kurtarmayı öngörüyormuş gibi.
Tutup bir “kanun teklifi” hazırlattı.
Teklifin altında, CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün (ve tabii diğer “arkadaşların”) imzaları bulunuyor.
Teklifleri şu: “Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılsın. Bu mahkemelerde görev yapan savcı ve yargıçların yeri değiştirilsin.”
Hadi öyle olsun da, bunu “Yeni TCK” döneminde tartışacaktınız.
Kendilerine “yandaş” denilenler, Yeni TCK’nın olası komplikasyonlarına değinirken, hiçbirinizin sesi çıkmadı.
Zinayla yatıp, zinayla kalktınız.
Bu hükümeti, gayrı meşru ilişkiyi yasaklamakla suçladınız.
Baykal’ınız sustu.
Kılıçdaroğlu’nuz sustu.
Hepiniz sustunuz.
Hatta, yıllar sonra, elan milletvekiliniz bulunan muhterem Oktay Ekşi çıkıp şunları söyledi: “Zinaya odaklandığımız için, yaklaşan tehlikeyi göremedik.”
Tehlikenin farkına varmanız için, “darbecilerin” derdest edilmesi gerekiyormuş demek ki? Yargılanan darbeciler olmasa, yine kılınızı kıpırdatmayacakmışsınız...
Evet, “Özel Yetkili Mahkemeler” kaldırılmalıdır.
Ama daha önce başka bir şey yapacaksınız:
Bu ülkenin darbecilerden ve çetecilerden temizlenmesi için katkı sağlayacaksınız. “Silivri’ye tünel kazmak, hukuku arkadan dolanmak, yargıya baskı yapmak” gibi çocukça işlerden vazgeçeceksiniz.
Daha da önemlisi, “anayasa sürecine” dahil olacaksınız.
Hiç kıvırmayacaksınız.
Mütekamil bir anayasa yapılsın, steril bir siyaset ortamı kurulsun, “Özel Yetkili Mahkemeler” dahil, her konuyu konuşuruz.
Kabul mü?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.