Bir şeyler yapın artık
Son “terör saldırısı” da göstermiştir ki, PKK artık yekpare bir örgüt değil.
İçinde Öcalancılar var...
Bayıkçılar var...
Karayılancılar var...
Öcalan’ın “Bir Barış Konseyi kurulması konusunda devletle anlaştık, 15 Temmuz da artık geçerli değildir” sözünü “sonları” sayan şahinler var.
Ilımlılar, ılımsızlar, Avrupacılar, Amerikancılar, İsrailciler, Rusyacılar, Ergenekoncular, mebzul miktar...
Çinciler de var mıdır?
Bunun bir önemi yok artık.
Uzmanlar, terör saldırısıyla ilgili olarak, esasında aynı kapıya çıkan iki farklı yorum yapıyor:
BİR- Öcalan tavrını barıştan yana koydu ama bölgeyi yönetmek isteyen örgütün şahin kanadı bu süreci sabote etti. Bir anlamda, “Öcalan’ın liderliğini tartışmaya açmış oldu” ve “Bizimle de pazarlık yapacaksınız” mesajı verdi.
İKİ- Birileri, Türkiye’yi yeni bir “kanlı çatışma ortamına” sürüklemek istiyor. Amaç, yeni anayasayı yaptırmamak...
Doğru olabilir de, olmayabilir de...
Fakat, doğruluğu tartışılmaz yegane gerçek şu:
Ne zaman Kürt meselesinde “çözüm umudu” belirse, bir şeyler oluyor ve süreç öteleniyor.
Buna benzer şeyler hep oldu.
Özal döneminden başlayarak, müzakere süreçleri, hep kanlı finallerle durdu yahut durduruldu.
Bundan sonra da “bir şeyler”in olmaması için, “barış” diye tutturan ama hiçbir açıklamalarıyla barışa hizmet etmeyen Kürt siyasetçilerin, Kürt kamuoyu önderlerinin, “Kürtsever” liberallerin de bir şeyler yapması gerekiyor.
BİR- Madem, Öcalan’ın liderliğini sona erdirmek isteyen “PKK içi derin bir güç” var ve siz de Öcalan’sız yapamıyorsunuz, terörü kesin ve şiddetli bir dille kınamalısınız. Ki, “Barış Konseyi Kurulması konusunda devletle anlaştık” diyen liderinizin eli güçlensin.
İKİ- “Demokratik özerklik ilan ettik” saçmalıklarından uzak durmalısınız. Demokratik özerklikle murat ettiklerinizi, mütekâmil bir anayasa zaten sağlayacaktır. Bir şey yapmak istiyorsanız, “halkın yeni anayasa talebine” karşı duyarlılık geliştirmelisiniz.
ÜÇ- Siyaset, “ergen tepkileri” kaldırmaz... Kürt siyaseti, olgunluğunu, parlamenter sürece katılarak göstermelidir. Dolayısıyla, BDP, Hatip Dicle ve KCK sanıklarının durumunu daha fazla sömürmemelidir, daha fazla mızıkçılık yapmamalıdır.
DÖRT- Kürt siyasetinin temsilcisi olduğunu ileri süren BDP, referandum sürecinde hiç iyi bir sınav vermedi. Statükonun devamından yana olanlarla aynı hizada durdu ve çok ayıp etti.
12 Haziran seçimlerinden sonra da, alnının akıyla çıkması gereken sınavlardan hep çaktı.
Parlamentoyu boykot etmek iş değildir. Çözüm yeri ve mercii, her zaman parlamentodur.
Diyarbakır’da toplanmak da iş değildir.
Bu, “İstikbaldeki başkent Diyarbakır” yorumlarına yol açacaktır ki, murat edilen sonuç Türkiye için de, “birliğimiz” için de, “kardeşliğimiz” için de iyi olmayacaktır.
BEŞ- Kürt siyasal hareketi, “şiddet” konusunda net bir tavır geliştirmelidir artık. Söz dolandırmalar, karnından konuşmalar, laf kalabalığına getirmeler, demagojiye vurmalar, özlediğimiz barış ikliminin tesisine yardımcı olmuyor.
Uzatılabilir ama bu kadarı kifayet eder...
Sonuç olarak, “Biz barış istiyoruz” diyenler, bunun içini doldurmalıdırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.