Osmanlı Devleti’nin arkasındaki göç erenleri
Rahmetli Yücel Çakmaklı’nın TRT için çektiği bir dizi vardı. Tarık Buğra’nın yazdığı “Osmancık” romanı.
Diziyi seyredenler veya romanı okuyanlar hatırlayacaklardır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundaki esas gücün Horasan başta olmak üzere çeşitli bölgelerden Anadolu’ya hicret eden erenler olduğu anlatılırdı.
Osmanlı Devleti kurulurken, mana erenleri yol gösterici olmuştur. Şeyh Edebali’nin düşünceleri, Ertuğrul Gazi’nin yönlendirmesi ve Osman Gazi’nin uygulamasıyla, Cihan Devleti kurulmuştur.
Kuruluş aşama aşama gerçekleşirken, Anadolu’nun tamamı; Türk ve İslam âleminin çeşitli coğrafyalarından gelen ve belli bir eğitimden geçmiş, çeşitli meslek dallarında uzman “ehli dil,” “ehli hal” “ehli zenaatkâr” insanlarla şekillenmişti.
Bunlar arasında; Horasan Erenleri, Alp Erenler, Gâziyân-ı Rûm, Ahîyân-ı Rûm gibi unvanlarla anılan gruplar, Osmanlı’nın arkasındaki en büyük güç olarak durmuştur.
Erenlerin bir gayesi vardır. ‘İ’lâ-yı Kelimetullâh’ı’ yaymak. Bu aşkla yollara düşmüşler, diyar diyar gezmişler ve kendilerine “uygundur” denilen yerlerde ikamet ederek, devleti âlinin kuruluşu için paylarına düşen tuğlayı koymuşlardır.
¥
Tarık Buğra, Osmancık romanında Horasan Erenleri’nin Domaniç Harlak mevkiine yerleştiklerini, oradan kendilerine çizilen manevi harita ile yollara düştüklerini anlatır.
Erzurum Horasan İlçesi’ndeki Horasan Baba’nın da buradan gitmiş olabileceğini, tarihin izini sürenler söylemektedir.
Yine romanda Osman Gazi, babası Ertuğrul’un, bu Allah dostlarıyla olan münasebetlerine bir türlü anlam veremez ve hatta biraz uzak kalır.
Her ne kadar uzak kalsa da yapacağı işin, üzerine aldığı vazifenin, bunlar olmadan imkânsız görüldüğünü kısa sürede fark eder.
Osman Gazi, hiç tanımadığı, bilmediği, daha da ötesi ne iş yaptıklarından haberdar olmadığı ve görmediği bu insanlarla, kendi kuracağı bir devletin ne ilgisi olduğunu anladığında, bir öğrenci gibi erenlerin önünde diz çökmeye karar verir.
Osman Gazi’nin kafasındaki soru işareti cevabını bulmuş ve düğüm çözülmüştür.
“Bu dervişler, geldikleri ya da gönderildikleri beldelerden, çeşitli sanat dallarında yetiştirilerek hicret etmişlerdir” der.
Yani sadece mana âleminde değil, madde âleminde de donanımlıdırlar. Tarımdan demirciliğe, inşaatçılığa, terziliğe, kunduracılığa, güvenliğe kadar, velhasıl o günün şartlarında insan idaresi üzerine dair hangi zanaat lazımsa, hepsi bu dervişlerde tas tamamdır.
Haliyle erenlerin bu özellikleri de vardıkları her yerde; “saygı, sevgi ve iletişim” kurmalarını sağlar. Yerli halk dervişleri bağırlarına basarlar.
¥
Ez cümle; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen zihniyet; devleti baskıyla, şiddetle kurmamış, önce insanların gönüllerini fethetmiş, ardından Osmanlı’yı kurmuştur.
Bugün Anadolu’muzun her yerinde yüzlerce öncülerimiz vardır. Birçoğunun kabri bilinmekte, birçoğunun ki ilgisizlikten kayıp olmuş durumdadır.
Bunların dirisi de ölüsü de yüz yıllardır halkımıza; “barışı, kardeşliği, çalışmayı, paylaşmayı” öğretmiştir.
Kısacası Allah dostlarını sahiplenmeliyiz. Bir şey kaybetmez aksine kazanırız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.