Hakîm
Hakîm olan insanlardan, hikmetli sözler çıkar.
Bırakınız “hakîm”i, “hakem” ile “hâkim” arasındaki farkı ayırt edemeyenlerin çoğunlukta olduğu günümüzde “hikmetli sözler”in de bir kıymeti kalmıyor!
Altın, değerini bilenler için kıymeti bir mücevherken, bilmeyenler için sarı renkli bir teneke parçasından öteye geçmez!
Herkes “ilim” sahibi olabilir, ama “hikmet” sahibi olmak başka bir şeydir.
“Âlim” olmak kolaydır, “hakîm” olmaksa zor.
“İlim”de, bilgiyi tahsil etmek vardır.
“Hikmet”te ise, onu özümseyip yaşamak, hayata geçirmek!.
Kuru bilgi ne işe yarar?
Salih amele dönüşmeyen ilmin, dünya ve ahirete faydası olmayan bilginin, sırtında kitap taşıyan merkep misali sahibine kazandıracağı hiçbir şey yoktur!
Şu dört şey, diğer dört şeyle tamam olur.
1-İlim, akılla olgunlaşır.
2-Niyet, amelle güzelleşir.
3-Din, kötülüklerden sakınmakla kemâl bulur.
4-Nimet, şükürle bollaşır.
Gerçekten de, kişinin bilgisi aklıyla olgunlaşır.
Akılsız ilim, işe yaramaz.
Bazen kişiyi felakete sürüklemeye sebeptir.
Akl-ı selim’in güdümünde olmayan nice bilgiler, insanlığın başına belalar sarmıştır.
Bu, bir delilin kuyuya taş atmasına benzer, kırk akıllı çıkaramaz.
Aklın olmadığı yerde, ilim de olmaz.
Çünkü ilim, aklın erginliğinden doğar.
Akılsız ilim, ziyandır.
İlim bir kuş ise, akıl onun kanadıdır.
İlmi işlevsel hale getiren, onu nitelikli ve değerli kılan; akıldır.
Bu yüzden akılsız bir kişinin, ilimden fayda elde etmesi düşünülemez.
İlim sahibi olup da, o ilimle amel etmeyen, o bilgiyi hayata geçirmeyen ve gereğince yaşamayan kimse, akıl yolundan sapmış olur.
Akıl; düşüncenin, tefekkürün, hakikati aramanın menbaıdır.
Ve Allah’a kul olma bilincinin en büyük aracıdır.
Niyetler, fiil ve amellerle güzelleşir.
Eyleme dönüşmeyen niyet, kalb kafesinde tutsaktır.
Onu özgürlüğüne kavuşturmak, ancak fiille, amelle gerçekleşir.
Amelsiz niyete, kimse itibar etmez.
Dini ödül ve cezalar da, amellerdeki bu niyete göre değil midir?.
Dinin kemâlâtı, kötü düşünce ve fiillerden uzak durmakla olur.
Böyle olunca da, insan kemâl bulur.
Kâmil insan, dini bütün insandır.
Kulun olgunluğu, dinî hayatında görülür.
Bu sebeple kâmil insan, aynı zamanda kâmil mümindir.
Bu, en büyük nimettir.
Ve bu nimet, büyük şükrü gerektirir.
Şükrün ifası, nimetin daha da bereketlenmesine vesile olur.
Nimet, şükürle bollaşır, ziyadeleşir.
Şükrettikçe nimet artar.
Şükretmemek, nimetin gitmesine, yok olmasına sebeptir.
Ve şükürsüzlük, en büyük nankörlüktür.
Sevgili Nebi’nin (s.a): “Şükreden bir kul olmayayım mı?” sözü, ne yüce bir erdem değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.