Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Son pişmanlık

Son pişmanlık

Başbakan'ın bilinci acaba geri mi döndü? Bugün birçok cephenin müşterek sorusu budur. Başbakan Erdoğan 12 Haziran seçimlerinden önce en azından Güneydoğu bölgesiyle alakalı olarak eski ve alttan alan yaklaşımlarını terk etti. Hem BDP'ye önem vermedi hem de kendi partisinden tanınmış adayları öne çıkarma gayretinde bulunmadı. Normalleştirme siyaseti izledi. Hatta Altan Tan'ın BDP saflarına katılmasını kimileri Erdoğan'dan işaret alamamasına ve buna tepkisine bağladılar. En azından camiada konuşulan hususlardan birisi bu. Seçimlerden sonra ve özellikle de 13 askerimizin PKK'lılarca hunharca katledilmesinden sonra Başbakan bu yöndeki politikalarını daha da keskinleştirdi. Seçimlerden önce dolaylı görüşmeler sürerken bile APO yakalandığı sırada 'sorumlu mevkide ben olsaydım idam ederdim' dedi. Bu mantıktan anladığımız şu: Zor zamanlarda yapılmayanlar daha zor zamanlara talik ediliyorlar. Başbakan Erdoğan'ın bu yöndeki yeni politikaları PKK çevrelerini ve liberal kesimleri memnun etmeyecektir. Nitekim onlar yerine amaçları bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olan kimi MHP çevrelerinden tebrik sesleri gelmeye başladı. Başbakan'ın maziye veya sabitelerine döndüğünü gösteren emarelerden birisi de Kıbrıs meselesindeki çark edişidir. Çoklarının bugüne kadar bu kadar yalın söylemediğini söylüyor ve ortada bir Kıbrıs devleti olmadığını aksine ikiyi ayrılmış iki devlet olduğunu söylüyor. Bunu Erdoğan'ın ağzından duyanlar adeta hayretten küçük dillerini yutacaklar. Artık Annan Planı'nın raftan kaldırıldığını ve Türklerin o vakit girdikleri bazı taahhütlerin zaman aşımına uğradığını ve vaktinin geçtiğini söylüyor. Yeni şartlarda bir anlaşma olabileceğini lakin Rumların bu fırsatı da heba etmeleri halinde şartların gelecekte daha da ağırlaşacağını ifade ediyor. Böylece Ahmet Davudoğlu'nun 'AB dönem başkanı olarak Rumları tanımayız' çıkışını Adayı ziyaretiyle taçlandırmış oldu.

Peki! Ne değişti? Başbakan birden hidayete mi erdi yoksa başka şeyler mi oldu? Elbette ki Avrupalılar Türk tarafına verdikleri sözleri hiç tutmadılar. Türk tarafı Annan Planı'nı onaylamakla kaldı ve kendisini riske atmasına rağmen hiçbir karşılık bulamadı. Aksine Rumlar AB'ye alındılar ve kayrıldılar ve şımartıldılar. Elbette ikinci kademede artık AB rüzgarları 10 yıl öncesi gibi değil. AB'de artık bütünleşme rüzgarları değil ayrılık rüzgarları esiyor. Herkes kendi başının derdine düştü. Bundan dolayı Türkiye hem haklı hem de eskisine göre daha güçlü. Dolayısıyla AKP geçmişte yürüttüğü alttan alma politikaları yerine şimdi eski politikalara geri dönmüş oldu. Yani bir nevi Denktaş'ı ve çizgisindekileri tasdik etmiş oldu. Geride sadece gereksiz gerilimler kaldı. Kıbrıs konusunda AKP ile asker arasında Kıbrıs bağlamında gerilim yaşandı ve bunun sonuçları iç siyasete yansıdı. Bugün bütün bunların gereksiz olduğu anlaşılmış oldu. Önemli olan iç bünyede bütünlük içinde olmak ve çatlaklara meydan vermemektir. Yalnız burada gerilimde bütün tarafların da şöyle veya böyle kusurlu olduğunu söylemeliyiz. Bu baptan olmak üzere Denktaş çizgisinin en önemli müdafilerinden olan Mümtaz Soysal bir televizyon konuşmasında sağlıklı ve selim noktaya dönüşünden dolayı Başbakan Erdoğan'ı kutlamıştır.

Doğu meselesinde de 'Kürt meselesi yoktur; Kürtlerin meselesi vardır' diyen Başbakanın sözleri tartışmalı olmakla birlikte pek hatalı da değildir. Yaşadığımız sıkıntıları kimlik meselesine indirgemek bu 'kimlik muhariplerinin' dayandığı dinsiz ve Marksist yapıyı görmezlikten gelmek ve hastalığa pirim vermek olur. Hatta Kürtlerin meselesinden de ziyade bazı Kürtçülerin meselesi vardır. İnkar ve asimilasyon politikası yürütüldüğünü söyleyenler sanki geçmişteki Ermeni tezlerinin gölgesinde hareket ediyorlar. Bu söylem Kürt söyleminden ziyade bildik Ermeni söylemi ve tezleridir. Elbette 20'nci yüzyılın hassas bir yapısı vardı. Bu yapıda İslami kimlik de reddedildi ve parçalandı. Ama kimse eline silah alıp dağlara çıkmayı düşünmedi. Silah üzerinden şantaj politikası geliştirmedi. Böyle olduğu halde kendi namlarına silaha sarılmayan ve buna cevaz vermeyen İslamcılardan şuubilik terörü için anlayış beklendi! Onaylamayanlara kem nazarlarla bakıldı.

Mümtaz Soysal'dan sonra Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, TV 8'de katıldığı bir televizyon programında 'Başbakan nihayet bizim düşüncemize geldi' demiştir. Öncelikli olarak yanlıştan dönmek erdemdir. Lakin 'bizim düşüncemize geldi' yollu söylemler de sahipleri açısından sağlıklı bir zemine işaret etmez. Burada doğru olan yaklaşım şiddet yoluyla siyasi sonuçlara ulaşılamayacağı gerçeğidir. Türkiye bunu ispat ettiğinde şantaj politikası biter ve kan diner. Silahın umudu siyasi umutlar tükendiğinde biter. Başbakanın Kıbrıs ve Kürt meselesindeki çıkışlarından sonra günün sorusu şudur: Bilinç geri mi geldi? Acaba bir gün Başbakan Kürt meselesinde veya Kıbrıs meselesinde olduğu gibi çıkardığı Milli Görüş gömleğini yeniden giyer mi? Veya çıkardığına pişman olur mu? Artık bu sorunun cevap süresi dolmuştur. Bunun için cevabı önemsiz hale gelmiştir. Bu farazi bir tartışmadır meselenin özü şudur: Son pişmanlık fayda vermez. Her paradigma ve sistem kendi kadroları tarafından icra edilir ve yürütülür. 'Dön baba dönelim' yaklaşımı pragmatik bir yaklaşımdır ve Milli Görüş'ün özüyle bağdaşmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi