Sabrın İhmal Edilen Yüzleri
Sabır deyince aklımıza ilk gelen şey bellidir.
Ortada bir musibet, bir felaket var ve bu acıya göğüs germek, üzüntüye katlanmak; sabırdır.
Acaba neden böyle bir algı toplumumuza yerleşmiş, doğrusu araştırmaya değer.
Oysa, sabır bundan ibaret değildir.
İyilik, güzellik ve doğrulukların devamını sağlamak da bir sabır işidir.
Kötü, çirkin ve yanlış şeyleri yapmaktan kaçınmak da bir sabır işi...
***
Anlatıldığına göre, Abdullah ibni Abbas (r.a) sabrı üç çeşide ayırmış.
Bu tasnifi yaparken de Kur’an bilgisine dayandırmış:
Birincisi, farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek.
Yani, farzları yapmaya engel olan ne varsa onları ortadan kaldırmak, sabrın bir çeşididir.
Mesela, devamlı namaz kılmak, bir sabır işidir.
Gerçekten de bir Müslüman, namaz kılmaya devam ederek güzel bir sabır örneği sergilemiş olur.
Anne babanın hizmetinde bulunmak, onların hayır dualarını almak, bu görevini yerine getirmede engel tanımamak, böyle bir sabırdır.
Farz olan diğer ibadetleri yerine getirmede azim ve devamlılık göstermek, hep bu çeşit sabrın örnekleridir.
Allah’ın emirlerini yerine getirmeyi sürdüren Müslüman, gerçekten sabrediyor demektir.
Allah, böyle sabredenlerle elbette beraberdir.
***
Sabrın ikincisi, haramlardan ve yasaklanan şeylerden sakınmaktır.
İnsan, Allah’ın nehyettiği düşüncelerden, söz ve fiillerden uzak durarak sabreder.
Hatta bu sabır çeşidi, farzları yapmada sabır göstermekten çok daha önemlidir.
Çünkü, yasaklardan kaçınmak, farzları yapmaktan daha evla ve daha önceliklidir.
Katlden, zinadan, tefecilikten, kumardan, hırsızlıktan, yolsuzluktan, yalandan, talandan vesair haramlardan sakınmaya sabretmekten daha güzel ne olabilir?!
Geriye kalan ufak tefek kusur ve mekruhların imhasına, zaten bu sakınmalar yeter!
İşte buna en müjdeli delil:
“Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi üstün, seçkin bir yere koyarız.” Nisa, 31.
Necm suresi 32.ayette bu müjde iyice pekiştirilir:
“Onlar, günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük hatalar işleyebilirler, şüphesiz Rabbinin affı geniştir.”
Böyle Müslümanlarla Allah Teâla beraber olmaz mı hiç?
***
Sabrın üçüncüsü ise, musîbetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır.
Biz toplum olarak daha çok bu tür sabrı biliyor ve hep bunu uygulamaya çalışıyoruz.
Elbette, Müslümanlar için bu da büyük bir erdemdir.
Böyle bir sabır, aslında bir tevekkül, bir sığınma göstergesidir.
“İstirca” dediğimiz “innalillahi ve innaileyhi râciûn” ayetini okuyarak acziyetini itiraf etmek ve yüce Yaratıcıya iltica etmek, ne kadar güzel bir aidiyet belirtisidir, değil mi?
Evet, biz zaten O’na aitiz ve sonuçta O’na döneceğiz.
Bize veren de O’dur, bizden alan da O.
Bizi yaşatan da O’dur, bizi öldüren de O.
Bize emreden de O’dur, bizden yasaklayan da O.
O halde bize düşen şey; yasaklarına karşı da sabretmek. emrettiklerine karşı da.
Haramlara karşı da sabretmek, farzlara karşı da.
Musibetlere karşı da sabretmek, mükafatlara karşı da.
Üzüntülere karşı da sabretmek, sevinçlere karşı da.
Onun içindir ki Müslüman, bozguna uğradığında da sabretmesini bilir, zafer kazandığında da.
Allah, elbette böyle olanların yanında yer alacaktır.
Musibetlere karşı sabır gösterdiğimiz kadar, İbadet ve günahlara karşı da sabır göstermeyi başarabilirsek, AllahTeâla’nın bizlere yardımı ve bizimle beraberliği daha çok olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.