İslam, Muhammedîlik değildir
İslam dininden bahsederken bazı insanlar “Muhammedîlik” tabirini kullanıyorlar.
Bazen, “Ben Muhammedîyim” diyenlere de rastlamak mümkün.
Aslında bu kullanım tamamen batılılara aittir.
Ne Kur’an’da ne de hadislerde böyle bir ifade mevcut değil!
Batılı yazarlar ve müsteşrikler, belki de kasıtlı olarak bunu kullanmaktadırlar.
Amaçları, İslam’ı Hıristiyanlığa benzetmeye çalışmaktır.
Peki, İslamiyet için neden “Muhammedîlik” tabiri kullanılmamalı, ona bakalım.
***
Hıristiyanlar, “İsevîlik” derken Hz.İsa (a.s)’ın bu dinin kurucusu olduğuna inanırlar.
“Musevîlik” tabiri de bu amaçla kullanılır.
Onlara göre, Yahudiliğin kurucusu Hz.Musa (a.s)’dır.
Batılılar, doğu dinleri ve inanç grupları için de aynı ifadeyi kullanırlar.
Mesela, uzak doğunun dini lideri Buda, Budizm’in kurucusudur.
Yine büyük filozof Konfüçyüs, Konfüçyanizm’in kurucusudur.
Aynı şekilde, Zerdüştizm, Brahmanizm, Bahaizm..vs. gibi beşeri inanç grupları hep ruhanî liderlerinin ismiyle ortaya çıkmış ve tanınmışlardır.
Bu da çok normaldir
Çünkü bütün bunlar, isimleriyle anıldıkları bu dinlerin inanç ve ahlak sistemlerini kurmuşlardır.
Yani, sistemin banisi bu insanlardır.
Oysa, İslam sisteminin banisi, kurucusu bir insan değildir.
İslam; Allah’ın dinidir.
Bu dinin ismini yine Allah Teala koymuştur:
“Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım ve İslam’ı sizin için din (hayat tarzı) olarak seçtim.” (Maide,3)
“Şüphe yok ki, Allah yanında hak din sadece İslam’dır.” (Alü İmran,18)
***
Allah’ın Kitabında da çok açık belirtildiği üzere bu dinin adı İslam’dır, Muhammedîlik değil.
Ve bu dinin sâliklerine, müntesiplerine, inananlarına verilen isim de Müslim/Müslüman’dır.
“O Allah, bundan önceki kitaplarda ve bu Kitap’ta size Müslimin/Müslümanlar adını vermişti.” (Hac,78)
Sadece son din değil, bütün ilahi vahiylerde dinin ortak ismi İslam’dır.
Buna tabi olanlar da Müslüman!
Çünkü, ilahi vahyin vâzıı, koyucusu, göndericisi; Allah Tealadır.
Peygamberler ise, bu vahye muhatap olarak ezeli iradenin zuhuruna vesile olmuşlardır.
Allah’tan aldıkları vahyi, insanlara aynen bildirmişlerdir.
Hatta bildirmekle kalmamışlar, vahyi önce kendi ruhlarında ve manevi âlemlerinde yaşamışlar, fizikî ve maddi dünyalarında tatbik etmişlerdir.
Yani, Allah’ın dinine önce kendileri tabi olmuşlar, sonra Müslümanlıklarını dünyaya göstermişlerdir:
“De ki; şüphesiz banim namazım, hayatım, mematım hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun şeriki yoktur. Ben bununla emrolundum. Ve ben Müslümanların birincisiyim, en önündeyim.” (Enan,162-163)
Kur’an-ı Kerim, bütün peygamberlerden “Müslüman” diye bahseder. (Bakınız;Bakara,132; Maide,44; vd.)
***
Mesele bu kadar vâzıh iken şimdi birileri ortaya çıkıp bize şunu söyler mi dersiniz?
“Siz, Musevî, İsevî, Muhammedî gibi ifadelerin yanlış olduğunu söylemekle Peygamberleri işlevsiz hale getirmek, onları devre dışı bırakmak istiyorsunuz, öyle mi?”
Gerçekten yapılabilecek böyle bir ithamın önüne geçmek için de hemen şunu söyleyelim ki:
Peygambersiz ne din düşünülebilir, ne de Müslümanlık!
Peygamberler, sadece “mürşid” ve “mübelliğ” değiller, aynı zamanda Allah’ın dininin nasıl uygulanması gerektiğini bizzat yaşayarak bize öğreten “üsve-i hasene/en güzel örnek” olan kullar ve elçilerdir.
Selam onlara ve onlara tâbi olanlara olsun.
Allah, bizi yanlış itikat ve amellerden korusun
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.