Sevinmeyin, bu kriz de teğet geçiyor
Avrupa'da yaşanan devletlerin mali krizi bizdeki kriz lobisini hemen harekete geçirdi. "Kriz geliyor" beklentisini yaymaya başladılar. Zaten bundan üç yıl önce de aynı lobi, Amerikan mali piyasalarında çıkıp Avrupa'ya sıçrayan krizi Türkiye'de çıkmış gibi gösterip ve krizde kendisinin batacağını ileri sürüp devletten para istemişti. "IMF'den 35 milyar dolar alın, hemen bize verin, aksi takdirde biz biteriz" diye feryat etmişlerdi.
Ancak Hükümet onların bu kriz oyununu bozdu. IMF'den para almadı ve kriz Türkiye'de çıkmış gibi gösterenler borçlarını aksatmadan ödedi. Çünkü bu borçların bir kısmı gerçek borç değildi. Alacaklısı ve borçlusu aynı kişilerdi. Vergi ödememek için, bu paraları, bilançolarında öz sermaye yerine borç gösterenlerin ve varlıklarını daima kriz ortamlarında büyütenlerin bir oyunuydu bu.
Gelelim gerçek bir krizin ne olduğuna... Dünya dilinde kriz, bir devletin borçlarının ödeyememesidir, ancak böyle bir durum, "devletin mali krizi" olarak değerlendirilir. Bu tür krizler 2001'de Türkiye'de, son 18 aydır da Yunanistan, Portekiz'de ve İrlanda'da yaşanıyor.
Özel sektörün krizi ise tamamıyla farklıdır. O, özel şirketlerin borçlarını ödeyememesi anlamına gelir. Bu tür krizler ise en son 2008'de ABD'de ve Avrupa'da banka, fon ve şirketlerin borçlarını ödeyememesi biçiminde ortaya çıktı.
Peki ABD ve Avrupa özel sektörünü sarsan kriz 2008'de Türkiye'de çıktı mı? Hayır çıkmadı. 2008 krizi Türkiye'yi teğet geçti. Türkiye'de devlet ve özel sektör borçlarını aksatmadan ödediler. Ama bazıları hala Türkiye'de 2008 ve 2009'da kriz yaşandığını ileri sürüyorlar. Buna dayanak olarak da 2009'da ekonominin küçülmesini ve işsizliğin artmasını gösteriyorlar. Halbuki iktisat yazınında, eğer bir ekonominin iki çeyrek üst üste ya da altı ay büyümesi biter ve bu durum sürerse, bu süreç, kriz olarak değil, "ekonomik durgunluk" olarak tanımlanır.
Türkiye, 2008 ve 2009'da ABD ve Avrupa'da yaşanan kriz nedeniyle ihracatı azaldığı için durgunluğa girdi ve işsizlik çoğaldı. Hatta kriz lobisinin her gün sabahtan akşama kadar içerden ve dışarıdan yaptığı kara propaganda, iç talebi daha da daraltarak ekonominin küçülmesinde önemli rol oynadı.
Kısacası, bir ekonominin küçülmesi kriz anlamına gelmez. Hatta bir ekonomi büyürken de krizler yaşayabilir. Mesela Almanya'da 1990'da devlet mali krize girdi. Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesiyle gelen mali yükü devlet karşılamakta zorlandı. Bütçe açığı hızla arttı ama, 14 bin şirket ve 40 bin gayrimenkul hızla özelleştirilerek devletin mali krizi aşıldı.
Anlayacağınız Türkiye'de son dokuz yıldır devlet ve özel sektör kriz yaşamadı. Yaşadı diyenler, kusura bakmasınlar ama yeminli AK Parti düşmanları olarak konuşuyorlar. AK Parti gitsin de, nasıl giderse gitsin düşüncesiyle ortalığı karıştırıyorlar, sürekli kriz propagandası yapıyorlar.
Gelelim son bir haftada dövizde yaşanan yükselmeye...Türkiye'nin dış ticaret açığını kapatması için devalüasyon yapması gerekiyor. Aksi takdirde "ucuz ithalat" ve "rekabet gücü kazanamayan ihracat", ekonominin hızlı büyümesini engeller.
Bu noktada durup, "ithalatla ekonomi büyüdü" diyenlere de bir cevap vermek gerekiyor. Milli gelir hesabı yapılırken, ithalat ihracattan fazla ise, bu fazla milli gelirden çıkartılır. Kısaca ihracattan fazla olan ithalat, milli geliri büyütmez. Aksine küçültür.
Dolayısıyla döviz pahalılaşıp, ucuz ithalat da azaltılınca, iç ekonomide başlayacak olan ikame üretim, ekonomik büyümeyi hızlandırır ve milli geliri arttırır. Hatta Merkez Bankası, 2010'un Kasım ayına kadar tuhaf bir inatla "yüksek faiz-düşük kur" politikası izlemeseydi, Türkiye son dokuz yılda daha hızlı büyürdü ve işsizlik oranı ülkemizde bugün çok daha düşük olurdu.
İşte bu nedenle Türk parasının değer kaybetmesi, içinde bulunduğumuz ortamda faydalıdır. Cari açığın kapanması için başka bir yol yoktur. Döviz fiyatlarının artması da kriz değildir. Boşuna sevinmeyin. Kriz lobisine duyurulur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.