Ersoy Dede

Ersoy Dede

Hoşgeldin ölüm

Hoşgeldin ölüm

Amy Winehouse’un ölümüyle birlikte ölümle tanıştı birileri.. Bütün inanç sistemlerinin ya da hayat felsefelerinin temelinde ölüm olduğunu fark etmiş miydiniz? Hinduizm ya da Budizm gibi doğrudan ölümün doğum gibi algılandığı inanışlarda beklenen sondur ölüm. Onlar zaten istedikleri seviyeye gelene kadar ölüp ölüp dirildiklerine inandıkları için hayatlarının rutin bir parçası.. Yahudilik için ise Allah’ın emirlerini yerine getirmeyenlerin çarptırılacakları bir tür cezadır. Verilen nefesin geri çekilmesi.. Hıristiyanlara göre ise ölüm bir gerçektir.. Evet “korkunç bir gerçektir” ama gerçektir. Dahası inançlı Hıristiyanlar, ölümün ebedi yaşamın başlangıcı olduğuna da inanır.. Örneğin Yuhanna İncili’nde geçen “Baba oğulu sever ve her şeyi onun eline vermiştir. Oğula iman edenin ebedi hayatı olur” ayeti buna açık bir örnektir. Bizim için ise ölüm Gazali’nin dediği gibi rüyadan uyanıp gerçek hayatımıza başlamak.. Bize göre şu an zaten imtihan safhasındayız. Gerçek hayata hazırlandığımız boyuttayız. Bırakın inançlı insanları, ateistler bile cennet-cehennem’i inkar ederken ölümle yüzleştiklerinin farkında değiller. Diğer felsefi akımlar da hep insana ölümle ilgili telkinlerde bulunan öğretilerle doludurlar. Ölümü en rasyonel karşıladıkları düşünülen Varoluşçular bile, bu tavırlarının altında, ölümü hayatın bir parçası yaparlar aslında. Uzaklaştırmazlar yani hayatlarından. Bilakis hayatlarının içine yerleştirirler.. Anlayacağınız iyi ya da kötü insanlık var olduğundan bugüne kadar “ölüm” buz gibi durur orada.. Daha ilginç bir bilgi, (doğrulatmış değilim ama) bilim insanları, öleceğini bilerek yaşayan tek canlının da insan olduğunu düşünüyor. Yani “insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik nedir?” diye sorarlarsa bir gün, ben düşünmeden bu bilinci örnek verebilirim.






¥



İyi ama her şey bu kadar ortadayken, ölümü inkar etmek, kabullenememek niye? Michael Jackson öldüğünde de Amy Winehouse öldüğünde de aynı inkar ile karşı karşıya geldik. Elvis Presley’in hâlâ yaşadığını duyuyorum orada-burada. Bazı kişilere ölüm kondurulmuyor mu acaba? Yakıştırılmıyor mu ki?



¥



Bu genç kadın öldü. Ve ölümü özellikle de bazı kişilerinin ölümünü inkar etmeyi seçenler için iyi bir örnek. Kriminolojik bir vaka olduğunu kabul ediyorum. Defne Joy Foster’ın ölümü de öyleydi. O da kabullenilmesi güç gelmişti kimilerine. Oysa ölümün hayatın içinde bir yerlerde olduğunu bilenler için durum öyle olmadı. Ölümün beraberinde getirdiği ayrılığın yarattığı travmayı anlayabilirim. Onu bir daha göremeyecek olmak. Sadece kendi pencerenizden baktığınız vakit meseleye işin özü zaten bu. Direnmek manasız. Cenaze törenlerinde kameraların karşısına geçip samimiyetsizce; “daha yapacak çok işi vardı” demek anlamsız. “Zamansız geldi ölümü” demek saçma.. Zamanlı gelen ölüm hangisi ki? Kim karar veriyor bu zamana? Sen mi?



¥



Bugün benden beklemediğiniz bir yazı geldiğinin farkındayım. Böyle şöhretli insanların ölümü üzerine (- ki bu kadar genci ile ilgili olarak daha fazla) televizyonlarda yapılan yorumlar beni ziyadesiyle rahatsız ediyordu. Bu yorumu yapanların hangi dini aidiyetleri olduğunu da bilmiyorum. Ama yukarıda neredeyse tek tek saymaya çalıştım. Hangi grupta olursa olsunlar büyük yanlış yapıyorlar. Bana düşmez ama. Paylaşayım istedim. Kalın sağlıcakla.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi