Müslümanlar Vazifelerini Yapmadı...
Benim muhterem Müslüman kardeşlerim... Dost acı söylermiş, kardeşin (gerçekten kardeşse) daha acı söylemesi gerekir...
Lütfen beni dinleyiniz:
Bundan 18 yıl önce Sivas'ta ve Erzincan'da iki acı hadise oldu.
Sivas'ta, başını militan ve aşırı ateist Aziz Nesin'in çektiği bir grup provokasyon yaptı. Derin güçler, Ergenekon'lar onları destekledi, ortaya cehennemî ve şeytanî bir senaryo konuldu ve uygulandı.
Madımak otelinde dumandan zehirlenip ölenler...
Bu Sivas hadisesinde provokasyon vardı, Derin devlet ve başka Derin Güçler vardı, birtakım çirkin oyunlar oynanmıştı.
Sivas hadisesinin ardından iki üç gün sonra Erzincan'ın sakin, kıyıda kalmış, etliye sütlüye karışmaz, kendi halinde yaşayan Sünnî Başbağlar köyünde camiden çıkan otuz küsur vatandaş haince, vahşice, yamyamca, kuduzca, gaddarca öldürüldü.
Sivas hadisesinden sonra hayli sanık hemen yakalandı ama Başbağlar katilleri "bulunamadı".
Sivas'ta insanlar, otelde kimin çıkarttığı belli olmayan yangının dumanında boğulmuşlardı. Başbağlar köyünde ise kasden, müteammiden, bilerek camiden çıkan mâsum Müslümanlar kurşuna dizilmişti.
Köydeki bu katliamdan (toplu kıyımdan) sonra bazı yakalananlar oldu ama derin güçler araya girdiler...
Mahkeme Sivas sanıklarına ağır cezalar verdi. Bu cezalar yeterli görülmedi, hüküm bozuldu ve bu sefer idam cezaları verildi, müebbet hapse çevrildi.
Derin medya, Derin Güçler, Ergenekonlar Sivas hadisesini büyüttükçe büyüttüler, Başbağlar katliamına, Sivas'a verdikleri önemin binde birini bile vermediler.
Biz Sünnî Müslümanlar, bu ülkede çoğunluğu oluşturmamıza rağmen Başbağlar şehitlerinin haklarını arayamadık, onların kanları yerde kaldı.
Madımak oteli müze yapıldı, Başbağlar köyü garip kaldı.
Müslümanların birbirleri üzerinde hakları vardır. Sağ kalanlar, ölenlerin haklarına sahip çıkmadılar.
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) bize ne buyuruyor: "Doğudaki bir Müslümanın ayağına diken batsa, batıdaki Müslüman onun acısını yüreğinde hisseder."
Soruyorum: Biz ne biçim Müslümanlarız?
Bu yazımla Sivas'ta dumandan zehirlenerek ölen vatandaşların acısını örtmek ve küçüksemek mi istiyorum? Hayır hayır bin kere hayır...
Sivas hadisesi ile Başbağlar katliamı arasında farklar vardır:
Sivas'taki hadiseler provokasyon (kışkırtma), tertip, önceden hazırlanmış senaryo ile patlak vermiştir.
Sivas'ta Sünnî çoğunluk kışkırtılmıştır. Sünnilere ağır hakaretler yapılmıştır.
Selman Rüşdi mel'ununun Peygamberimize saldıran kitabı tercüme edilmeye başlanmıştır.
Sivas hadisesi patlak vermeden birkaç gün önce zamanın Cumhurbaşkanına bir açık mektup yazarak "Vahim olaylar olacak, tedbir alınsın, engel olunsun" mealinde uyarıda bulunmuştum ama hiçbir tedbir alınmamıştı.
Rivayete göre Madımak otelindeki iki Sünnî eleman hadiseler esnasında tabanca ile kurşunlanarak öldürülmüştü.
Büyük ümidim var: Gün gelecek, bu Madımak faciasının içyüzü de ortaya çıkacaktır.
Ben bir Sünnî Müslümanım, bana inanılmazsa, Alevî vatandaşlarımızdan bazıları bu işin içyüzüyle ilgili çok şeyler yazıp söylediler. Onlara kulak verilsin.
Tekrar Sünnî Müslümanlara hitap ediyorum. Biz bu halimizle esaretten, zilletten, haksızlıktan kurtulamayız.
Biz bu kafayla, bu ahlakla küçük çocuklarımıza serbestçe özel din ve Kur'an dersi bile verdiremeyiz.
Başbağlar faciası konusunda üzerimize düşen vazifeleri yapmadık, yapamadık.
Suçluyuz.
Siz suçlusunuz demiyorum, suçluyuz diyorum, kendimi de dahil ediyorum.
Başbağlar şehitlerinin hiçbir suçu yoktu.
Onlar yüzde yüz mâsumdu, suçsuzdu.
Onlar camiden çıkarken kurşuna dizildi.
İslamcılar vazifelerini yapmadı.
Aman fitne ve fesat çıkmasın mı?
Acı acı güldürmeyin beni!.. Asıl fitne ve fesat haksızlık, zulüm, katliam karşısında dilsiz şeytanlar gibi susmaktır.
Hepsini suçlamam ama bir kısım İslamcılar Başbağlar ile niçin ilgilenmediler?
Sebebi çok basittir... Bu işte rant ve nema yoktur da onun için.
Dişlerine dokunur bir rant olsaydı "Ah Başbağlar!.." diye yeri göğü birbirine katarlar, ağıt anıtları dikerlerdi...
* (İkinci yazı)
Cesur ve Vatansever Müftü
Üzerinden altı ay geçmiş ama bazı haberler hiç eskimez. Konya'nın Tuzlukçu ilçesi müftüsü Adnan Bıyık hoca Şubat ayında camide bir vaaz vermiş, özetle " Fakir fukaranın haklarını yiyen, yolsuzluk yapan insanları Yüce Yaradan Cehenneminde yakacak... Gulül yapanların cenaze namazlarını Hz. Peygamber kılmamıştır" demiş. Müftünün bu sözleri bazılarının hoşuna gitmemiş. Makamına gitmişler, masasını yumruklayıp, "Bir daha böyle konuşmayacaksın!" diye bağırıp tehdit etmişler. Müftü de devlet bana halkı uyandırmam için maaş ödüyor, vazifemi yapacağım demiş.
Arzu edenler haberin tam metnini www.haberliyorum.com'da bulup okuyabilirler.
Müftülerin ve din görevlilerinin temel vazifelerinden biri ahlaksızlıkla, yolsuzlukla, kokuşma ile, rüşvet, ihtilas ve ihtikâr ile, her türlü fuhşiyyat ile, israf ve lüks ile mücadele etmek, Müslüman halkı bu konularda bilgilendirmek, uyarmak ve aydınlatmaktır.
Müftüler, vâizler, imamlar bu vazifeyi yapmazlarsa vazifelerine ihanet etmiş olurlar.
Din görevlileri devlet memurudur, binaenaleyh emr-i mâruf ve nehy-i münker vazifesini polis müdürü, savcı veya namuslu gazeteci gibi yapamaz. İsim vermeden, kimlik belirtmeden ahlaksızlığı ve ahlaksızları teşhir eder ve kınar.
Bu haber vesile oldu, bendeniz de bir kere daha tekrarlıyorum:
Rüşvet alanlar ve verenler Cehennemliktir.
Haram kazanç ve servet edinenlerin yeri Cenennem ateşidir.
Harama helal diyenler kafir olur.
Gayr-i meşru komisyon alanlar ahlaksızdır, suçludur.
Devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlayanlar hırsızdır.
Yardım paralarını zimmetlerine geçirenler hâindir, merduttur.
Saçı bitmedik yetimlerin, fakir ve miskinlerin haklarını yiyenler alçaktır, şerefsizdir, namussuzdur, eşkıyadır.
Birtakım karılara TC yasal ve resmî fahişelik vesikası vererek KDV'li fuhuş yaptıranların İslam'a göre durumları çok kötüdür.
Ülkemizdeki bütün müftülerin, bütün imamların ve vaizlerin bu gibi kötülüklerle, en uygun şekilde mücadele etmesi ve halkı uyarması gerekir.
Haksızlıklara, yolsuzluklara, hırsızlıklara, yardım paralarını zimmete geçirmelere ses çıkartmayanlar dilsiz şeytan durumuna düşmüş olur.