‘El Cezire tek gözlü Deccal mi?’

El Cezire Kanalı, Tunus’la birlikte başlayan Arap baharının ve devrimlerinin hamisi kesildi. Lakin Kanal’ın endişeleri meslek endişelerini aşınca veya çıkar politikalarına ve çatışmalarına alet olunca ya da devrim sonrasında devrimler çatallaşınca ve El Cezire de taraf olunca birileri El Cezire’ye gönül vermekten dolayı pişman olmaya başladı. Özellikle Libya ve akabinde Mısır’da oynadığı rolden sonra İslami kesimlerin en azından bir kısmının El Cezire ile alakalı olarak sıdklarının sıyrıldığı anlaşılıyor. İlk günlerin mahmurluğu sırasında El Cezire’yi göklere çıkarmanın pişmanlığını yaşıyorlar. Dizlerini dövüyorlar. Al Misriyyun gazetesinde yazan Salah el İmam, ‘Cezire Kanalı: Maske düştü’ başlıklı yazısında hakkında bugüne kadar alışık olmadığımız sıfatları kullanıyor. Kullandığı tabirlerden bazıları şunlar: ‘Ceziretü’ş şeytan (Şeytan Adası)!’ ve ‘El Cezire tek gözlü Deccal mi?’ Aynı gazetede yazan Hilmi Muhammed Kaud da ‘Amerikancı sol, İslam’la savaşıyor’ başlıklı makalesinde Mısır’da İslami kesimlere karşı Lazoğlu’nun bordroluları (Mısır Muhaberatı) veya arka bahçesi olan Amerikan solcularının El Cezire Kanalı tarafından köpürtüldüğünü ve İslami kesimlerin ise isimlerinin çizildiğini yazıyor. Salah el İmam makalesinin bir yerinde ‘Kanal’ın kamerası tek gözle bakıyor sanki Deccal’ ibaresini kullanıyor ve adamakıllı iğneliyor. Şöyle devam ediyor: “Anarşist çeteleri, tahrip milislerini devrimciler olarak takdim ediyor ve İhvan’ı da temsil eden sükunet ve istikrar yanlısı şerefli insanları görmezlikten geliyor ve onlara karartma uyguluyor. Marksist fikrin temsilcilerini konuk olarak ağırlıyor. Sanki onlar Kanalın resmi yorumcuları havasındalar. Ultra laik kesimlerin düşünürlerini ağırlıyor. İslami kesimlere gelince onları yasak savma, ağızlarına bir parmak bal çalmak ve göz boyamak kabilinden konuk ediyor. İslamcıları davet ettiğinde de onların karşısına ağzı bozuk mason tiplileri çıkartıyor. Bu Kanal sevgili Mısır’ımızda anarşi yayıyor ve kaosu besliyor...”

Demek ki Mısırlı İslamcılar El Cezire’nin yayınları karşısında epey irkilmişler ve dolmuşlar. Özellikle Abbasiye olaylarıyla alakalı El Cezire’nin yayınlarını ve tutumunu takbih ediyorlar. Askeri Konseyin önüne gelip eylem yapan eski sol artıklarına ve kışkırtıcılara mikrofon uzattığını ifade ediyorlar. Salah el İmam habercilik adına El Cezire’nin askerle solcuları karşı karşıya getirmeye çalıştığını yazıyor. El Cezire ve benzeri kanalların Mısır’da bir iç savaş ortamını körüklediklerini lakin askerlerin buna meydan vermediklerini ve itidalli davrandıklarını belirtmektedir. El Cezire’nin devrim adına sabileri yıldız yaptığını ve Mısır’a bu yönüyle zarar verdiğini de savunmaktadır (http://masress.com/almesryoon/71123). Salah el İmam, Kanal’ın Siyonizme hizmet ettiğini de ileri sürmektedir. Bu bir şüphe kırıntısı olabilir ama doğrudan bunu iddia etmek elbette ki biraz pervasızlık oluyor. Hilmi Muhammed Kaud ise Sovyetler’in ve solun genel olarak çökmesinden sonra çıkarcı ve fırsatçı ve cerci ve dünyacı bazı solcuların Amerikan saflarına geçtiklerini ve solculuklarını Amerikan şemsiyesi altında yürüttüklerini hatırlatmaktadır. Bunlar ideolojilerini ve vicdanlarını ABD’ye satmışlardır.

Devrim sonrası Mısır’da iktidar mücadelesi oportünist Amerikancı solcularla İslami kesimler arasında yaşanmaktadır. El Cezire de anlaşılan bu kesimlerin değirmenine su taşıyor. Hilmi Kaud bu eski tatlı su solcularının Amerikan elçiliğinden çıkmadıklarını veya onlara bağlı sivil toplum örgütlerinden ulufe aldıklarını ve onların kılıcını salladıklarını belirtmektedir. Hilmi Muhammed Kaud, bu nedenle Kanal’ın Filistin asıllı Genel Müdürü Veddah Hanfer’e de sitemlerini göndermektedir (http://www.almesryoon.com/news.aspx?id=71511 ). Bu ithamlardan bir kısmı haksız ve mesnetsiz olabilir. Gerçekten de gerek El Cezire ve gerekse Veddah Hanfer; ‘şaibeli ilişkiler’ nedeniyle birçok suçlamaya muhatap oluyor. Bu suçlamaların çoğu çelişkili. Sözgelimi, Kanal’ın eski Washington Temsilcisi Hafız El Mirazi, Vaddah Hanfer’in Kanal’ı, İhvan Kanalı haline getirdiğini iddia etmektedir. Muhtemelen bu itham, şahsi veya fikri bir sürtüşmenin eseri olabilir. Bazıları Kanal’ın Şiileştiğini bazıları Suriye’nin ajanı olduğunu (halbuki Esat yanlısı göstericiler yani şebbiha sürüleri Şam’da Katar Elçiliğine de saldırdılar) bazıları da Mossad ve İngiltere’ye çalıştığını ileri sürmektedir. Bunlar elbette ki çelişkili suçlamalar ve bunlardan bir kısmının kıskançlık eseri olması da mümkündür. El Cezire Kanalı anlaşıldığına göre, herkese eşit şartlar sağlamaya çalışıyor ve her cinsten ve eğilimden insanları çalıştırıyor. Bu da yayıncılık düzeyinde çatışmayı beraberinde getiriyor. Bununla birlikte, kırk ambar ya da çorba görüntüsü vermesi de haliyle yine bazılarının eleştirilerine konu oluyor. Kanal’la ilgili en yoğun eleştiri konusu fitneye alet olmasıdır. Bu suçlamaların ötesinde, Kanal’ın Arap baharı sırasında bıçak sırtı bir vaziyette olduğu ve zaman zaman da maksadı aştığı söylenebilir. Bu itibarla, suçlamalar ister doğru isterse yanlış olsun El Cezire kan kaybetmektedir. Bu nedenle, Arap devriminin hem kahramanı hem de kurbanı konumundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi