Hayırlı Bir Teşebbüs Ehli Sünnet Dergisi
Kur'an ve Sünnet İslamlığını, Ehl-i Sünnet Müslümanlığını savunmak; bozuk fırkaları, inançları, görüşleri, tezleri red ve cerh etmek için senede 3 veya 5 nüsha yayınlanacak küçük fakat etkili ve aydınlatıcı bir dergi hakkındaki fikir ve tekliflerimi okuyucularıma arz ediyorum.
Madde 1. Bu dergi kesinlikle ticarî olmayacak, para veya dünyevî mânevî menfaat (ün, alkış, itibar) kazanmak için yayınlanmayacaktır.
Madde 2. Her sayısı en az 250 bin adet basılacaktır.
Madde 3. Saklaması kolay olacağı için küçük boy (cep kitabı boyutunda) olacaktır.
Madde 4. Bu dergide çıkan yazılara telif ücreti ödenmeyecektir. Allah rızası için yazan yazsın, yazmayan yazmasın...
Madde 5. Bu dergide agresif bir lisan ve üslup kullanılmayacaktır. Üslubuna hilm hâkim olacaktır.
Madde 6. Derginin sadece idarî personeline ücret ödenecektir.
Madde 7. Dergi siyasi veya şahsî nüfuz veya menfaate âlet edilmeyecektir.
Madde 8. Dergi cemaatler ve tarikatlar üstü olacaktır.
Madde 9. Dergi politikaya karışmayacaktır.
Madde 10. Derginin her sayısının 160 sayfa civarında olması düşünülebilir.
Madde 11. Derginin dağıtımı imece usulüyle gerçekleştirilecektir.
Madde 12. Arzu edenler maliyet (kâğıt, baskı, teclid, cüzî idare masrafları) karşılığında dergiden fazla miktarda alıp dağıtabileceklerdir.
Madde 13. Dergi ilan almayacaktır.
Madde 14. Dergide yayınlanacak bazı tercüme yazılar için ücretsiz çevirici bulunmazsa, tercüme ücreti ödenebilir.
Madde 15. Bu dergi son derece âdil, insaflı, ılımlı olmak şartıyla dinlerarası diyalog konusundaki bozuk ve aykırı fikirleri ve inançları çürütecektir.
Madde 16. Dergide bid'atçı ve bozuk Müslümanlara hakaret edilmeyecek, kardeşçe uyarılacaktır.
Bendeniz böyle bir dergide, hiçbir menfaat beklemeksizin ve almaksızın imkânlarım nisbetinde hizmet edebilirim.
Böyle bir dergiyle ilgilenen Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz fikir, görüş, temenni ve isteklerini aşağıdaki e-mail adresine gönderebilirler.
[email protected]
Hayırlı ve faydalı olduğuna inandığım böyle bir teşebbüsün kuruluş safhasında hizmet etmek isteyen gençler çıkarsa bendenize Bedir Yayınevi aracılığı ve e-maille ulaşabilir.
Böyle bir derginin kâğıt, matbaa ve sair masrafları nasıl karşılanacaktır? Maliyetine mi satılacaktır, yoksa imkân bulunursa bedava mı dağıtılacaktır? Bu gibi sorular ileride kurulacak müteşebbis heyet tarafından müzakere edilip karara bağlanacaktır.
(Böyle bir dergiden hiçbir kimsenin dünyevî, maddi veya manevî bir menfaat elde etmemesi gerekir. Âhirete ait bir menfaat beklentisi olabilir... Dünyevî, maddî veya manevî menfaat bekleyenlerin müracaat etmemeleri istirham olunur.)
* (İkinci yazı)
Beş Parasız Asker Otostop Yaparken Can Verdi...
Hepimizi derin derin düşündürmesi, üzmesi, kahretmesi gereken bu facia haberini /www.aydinyerel.com/dan aldım.
Denizli'de askerlik yaptığı sırada psikolojik sıkıntılar sebebiyle sağlığı bozulan bir ere hava değişimi tâtili verilir. Asker çok fakirdir. Evinden kendisine harçlık gelmemektedir. Sivil elbiselerini giyer, yol parası olmadığı için otostopla Bursa'daki evine gitmek isterken, yol kenarında geçirdiği trafik kazası sonucu fecî şekilde ölür.
Ferhat Asa isimli askerin ailesine telefon edilir, oğlunuz trafik kazasında can vermiştir, gelip cenazesini alın denilir. Köyde yaşayan babası, bizim beş paramız yok, cevabını verir. Ya cenazeyi devlet buraya göndersin, gönderemezse orada toprağa verilsin, diye ilave eder.
Askerî makamlar da çok üzülürler, jandarma Ferhat Asa'nın cenazesini alarak Bursa'nın Orhaneli ilçesi Sırıl Köyüne götürür. Orada toprağa verilir.
Ölen askerin babası eşinden ayrılmış, dört çocuğuna bakmak için gündelik işlerde çalışıyormuş. Evleri de bir süre önce yıkılmış.
Acılı baba "Oğlum askere giderken de para bulup verememiştim, otostop yaparak birliğine gitmişti" demiş.
Kıssadan hisse...
1. Bu beş parasız askere biz Müslümanların zekâtlarımızla yardım etmemiz gerekmez miydi? Zekâta ondan daha fazla hak kazanan bir kimse var mıydı? Çok fakir, şer'î tabirle miskin bir Müslüman ailenin çocuğu... Askere giderken parası yok, otostopla gidiyor, sağlık sebebiyle izne çıkarken yine beş parası yok, otostopla köyüne gitmeye çalışırken ölüyor.
2. O çocuğun cebine 100 liralık zekât parası konsaydı külüstür mülüstür bir otobüse binebilecek, belki yolda içine ekmek doğrayacağı bir çorba içecekti.
3. Böyle fakir, yoksul, miskin bir Müslüman beş parasız kalınca bütün Ümmet sorumlu olur.
4. Denilebilir ki, biz Denizli'den Bursa'ya giderken ölen fakir askeri nerden bileceğiz, nasıl bulup zekât vereceğiz? Bu hizmetler teşkilâtlanarak olur. Türkiye çapında bir teşkilât kurulur; Kur'ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde nasıl verilecekse, zekâtlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır.
Müslümanların bir kısmında merhamet kalmadı.
Yukarıda anlatılan asker, beş parasız ona zekât verilmiyor.
Birlik kantininde ucuz çay içip yanında birkaç bisküvi yiyecek cep harçlığı bile yok. Biz ne vicdansız ve merhametsiz Müslümanlarız.
Ağır mı konuşuyorum? Hiç de değil... Az bile yazıyorum.
Kimsesiz bir kadın, hiçbir geliri yok, devlet minicik bir yoksulluk maaşı bağlamış, bu para yetişmiyor. Ona biraz zekât verebiliyor muyuz? Nerde gezer!..
Irak'tan kaçmış, Türkiye'ye sığınmış. Orada evi, dükkânı var ama burada beş parasız. Bu mülteci kardeşimize zekât veriyor muyuz?
Bir baba düşünün, düşmez kalkmaz bir Allah, ayda 500 lira geliri var. Kiraz mevsimi geldi, çocuklarına bir kilo kiraz alamadı. Onu zekâtlarımızla takviye etmiş olsaydık, ucuzundan, kalitesizinden biraz kiraz alıp ailesine yedirebilecekti. Kiraz yemese de olur mu diyorsunuz?..
Kur'an, sarahaten (çok açık şekilde) zekâtın kimlere verileceğini beyan ediyor.
Diyanetin eski bir fetvası var, zekât derneklere verilmez diyor. Biz ne Kur'an dinliyoruz, ne Sünnet, ne fıkıh, ne Şeriat... Zekâtları bildiğimiz gibi topluyoruz, canımızın istediği şekilde harcıyoruz.
Denizli'den Bursa'ya otostop çekerek giderken karanlıkta motosiklet çarpması neticesinde ölen askere Allah rahmet eylesin. Acılı ailesine sabırlar versin.
İş bununla bitmiyor.
Şu anda aileleri çok fakir olduğu için askerliklerini beş parasız yapan nice yoksul gencimiz var.
Ağlayan yetimler var.
Dullar var.
Kimsesiz, biçare ihtiyarlar var.
Müslüman mülteciler var.
Üniversiteler açıkken çok küçük yemek ücretini bulamayıp aç kalan öğrenciler var.
Çocuklarına bir külah dondurma alamayan işsiz veya çok düşük ücretle çalışan babalar var.
Ev kiralarını, elektrik, su faturalarını ödeyemeyen yoksul aile ler var.
Velhasıl, bîçareler var. Sürünenler, ezilenler, ağlayanlar var...
Öte tarafta zekâtlarıyla bunlara yardım etmeyen zengin Müslümanlar var.
Topladıkları paralarla Jamaika'da hizmet eden cemaatler var.
Zekât paralarıyla personel maaşlarını ödeyen dernekler var.
Zekât paralarıyla boya-badana ve tâmirat...
Zekât paralarıyla inşaat yapanlar...
Zekât paralarıyla helâ-banyo ve termosifon...
(Yahu! Şeriat zekât parasıyla cami yapılmasına bile izin vermiyor.)
Merhum Şeyh Adanalı Sami Efendi hazretlerinin "Musahabe" adlı kitabının 3'üncü cildinin 123'üncü sayfasında Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Ebu Zer hazretlerine tavsiye ettiği şu kurtarıcı öğüdü yer alıyor:
"Zekatınızı vermekle malınızı koruyunuz,
Fakirlere sadaka vermekle hastalarınızı tedavi ediniz,
Dua ederek ve yalvararak belâ ve musibeti uzaklaştırınız."
Adıgeçen kitabın aynı sayfasında şu hadîs de yer alıyor:
"Malının zekatını, zekat almaya hakkı olmayana veren, zekatının vermemiş sayılır."
Bendeniz Müslüman bir yazar olarak bu satırları kaleme aldığım için kötü oluyorum, münâfık oluyorum, Hazret-i Muhteremlere saygısızlık etmiş oluyorum.
Eyvallah, eyvallah, eyvallah!..