Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Şirin Türk kızları

Şirin Türk kızları

Din devlet ilişkisiyle başlayan hızlı bir Türkiye tarihi okuması yapıyorduk. Devam ediyoruz. 1990’ları hatırlarken dini özelleştirip tabiri caiz ise eve hapsetme hevesiyle yola çıkan Kemalizmin dindarların görünürlüğü ile beraber yeniden bir elden geçirme siyaseti geliştirdiğinden bahis ediyorduk. Malum o günlerde dini devlet işlerine alet ediyorlar söylemi de yaygın şekilde kullanılıyordu. Hatırlayınız 17 Ağustos 1999 büyük depremini... Refah-Fazilet Partili (Refah kapatılmış, henüz AK Parti ve Saadet Partisi kurulmamıştı) belediyeler -ki en başta büyük şehir belediyeleri olmak üzere- devlet babadan önce -ki o da DSP-MHP-ANAP koalisyonu ile temsil ediliyordu- nasıl da bölgeye ulaşmış, Başbakan Ecevit’in iki günde kat edebildiği Ankara-Sakarya yolunu depremden daha saatler bile geçmemişken Ankara Büyükşehir Belediyesi kat etmiş ve yaraları çoktan sarmaya başlamıştı, devlet babayı karşılama merasimine gitmeden önce. Anadolu aslanlarının tamamı şahlanmış, çadır çadır elden gelen ne ise onu yapıyorlardı. Ta ki...ta ki. Asker gölgesindeki hükümet halka yapılan bu samimi yardımları eften püften sebeplerle engelleyene kadar. Öyle ki hatırlarım, gönüllüler olarak yaptığımız yardımları jandarmaya yakalanmadan bir an önce dağıtalım derdine düşmüş insanları dinler, işlerin bir ucundan tutmaya çalışırdık...

Böyle böyle gelindi bu günlere... Samimi yardımların din tacirliği olmadığı gerçeği de dindar müslümanların siyasete girmekle takiyye yapmadıkları da er geç ortaya çıktı. Bedeller ödendi ama ortaya çıktı.

2000’li yıllar bu nedenle Kemalizmin irtifa kaybederken bir taraftan da ayrımcı ayrılıkçı laikçi elitin din ile olan kendi ilişkilerini gözden geçirmesine şahitlik ettiği seneler oldu. Bugün din konusunda görmekte olduğumuz yarışı da bunun bir sonucu olarak görüyorum. İlk olarak sabah programlarında gördüğümüz bir ‘bilen’ kimliğindeki hoca efendiler din konusunda sorulara cevap vermeye başladılar. Bir süre sonra ‘bilen’e ait ana programlara dönüşmeye başladı.

Ve bugün... Bakınız mübarek Ramazanın idrak edildiği şu günlere, medyamız nasıl da birbiriyle yarışıyor iftar ve sahur programlarında. Medyamız dediğim dindarlara ait diye bilinen kanallar değil, diğerleri... Her gün İstanbulumuzun bir köşesinden farklı bir camiden canlı yayın yapılıyor. İlk gün Ayasofya, ikinci gün Mihrimah Sultan, üçüncü gün Şehzadebaşı Camii. Avlu desem avlu değil, caminin içi desem değil çünkü halısız, ancak camiye ait olduğu şüphe götürmeyen bu mekanlarda bir koltukta din otoritesi kabul edilen şahıs oturuyor. Karşısında hanım hanımcık bir ‘kızımız’... kanalı temsilen... Akıllı akıllı da sorular soruyor kızımız... Soru sormakla da kalmıyor, konuşmalara yön veriyor kızımız... Çok da bilmiş kızımız... Ancak bu resimde bir yanlış var... Mekan cami. Tamamdır...bir çek atalım. Dini otorite ismi tartışma götürmeyecek bir din alimi, oraya da bir çek. Kızımızın soruları da tamam, son çek. O zaman bu spikerin başı neden açık? Kollar neden cıbıl cıbıl ortada?.. Burası camiye ait bir mekan değil mi?

Gidiniz ABD’ye veya Avrupa’ya, nerede bir camide o dine mensup olmayanlar ziyarete geldiğinde gereken kıyafete bürünmeden girerler?.. Hiçbir yerde göremezsiniz bunu...

Bu da dini size bırakmayız alt satırının Ramazanda dışa vurumu. Bir yandan camide ayakkabı giyme tartışmaları -ki batı ülkelerinin liderleri bile bir camiyi ziyaret ettiğinde ayakkabılarını çıkartırlar-, diğer yanda pek de laik kızlarımızın camiden yaptıkları naklen yayınlar... Evet din herkesindir, herkes içindir de. Kur’an-ı Kerim hepimize mesaj ve uyarmadır.

Ama İslam oyuncak da değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi