Eşi başörtülü aday... Ya da, YÖK’te değişen ne?
Bilirsiniz, “durmuş saat” bile, günde iki defa “doğru”yu gösterir... İnönü üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu da, “durmuş saat” gibi... Rektörlük dönemi boyunca hiç “doğru”yu söylediğine şahit olmadık ama, itiraf edelim giderayak” da olsa, o da “doğru”yu gördü ve “doğru”yu söyledi... Ağustos ayında görevini yeni rektöre bırakacak olan Fatih Hilmioğlu, geçenlerde “rektörlük seçimlerine karşı olduğunu” açıklamış... Ve demiş ki; “Rektörler atamayla gelmelidir. çünkü rektörlük seçimleri doğrudan üniversitelerde gruplaşmalara, kamplaşmalara, klikleşmelere, ayrışmalara neden oluyor. Bu da üniversitelerde eğitim faaliyetlerini, akademik faaliyetleri, bilimsel araştırmaları ve sağlık hizmeti sunumunu engelliyor.”
Bence de, rektörler, “seçim” ile değil “atama” ile gelmelidir...
çünkü, Fatih Hilmioğlu’nun da işaret ettiği gibi, “rektörlük seçimleri” üniversitelerde “gruplaşma”lara, “kamplaşma”lara, “klikleşme”lere ve “ayrışma”lara sebep olmaktadır!..
O HALDE NİYE SEçİM YAPILIYOR?
Bunlar doğrudur... Ancak, bir doğru daha var ki; asıl onun üzerinde durmak gerekir!.. O doğru da, “seçim sonuçlarının hiçe sayılması”dır!.. Yani, üniversitelerde “seçim” yapıyorsun da ne oluyor?.. Seçim sonuçlarını kaale mi alıyorsun?.. üniversite öğretim görevlilerinden “en çok oy” alıyorsun da ne oluyor?.. Ne yani, en çok oyu alıp “birinci” oluyorsun da “rektör” mü oluyorsun?.. Hayır!.. YöK inisiyatif kullanıyor, Cumhurbaşkanı inisiyatif kullanıyor ve sen “en çok oy” aldığın halde elenebiliyorsun!..
O halde, niye seçim yapılıyor?.. Seçim demek, bir anlamda “üniversitenin eğilimi”ni belirlemek ve ona göre “atama” yapmak değil midir?..
“Evet” ama, burası Türkiye!..
YöK’ün ve Cumhurbaşkanı’nın tercihleri, zaman zaman “üniversitenin tercihi”nin önüne geçiyor!..
öğretim üyelerinin en çok oy vererek tercih ettiği rektör adayı, bazen “sıralama”ya bile girmiyor!..
İyi de, o zaman niye “seçim” yapılıyor?..
İşte bu noktada Fatih Hilmioğlu’na hak vermemek mümkün değil!.. Ne var ki, Bay Hilmioğlu’na sormak lâzım; “Daha önceleri nerelerdeydiniz?”
öyle ya; bunca yıldır Türkiye’de “rektörlük seçimi” yapılıyor, bunca yıldır “haksızlık” ve “adaletsizlik” sergileniyor!..
Ama, kimsenin “gık”ı çıkmıyordu!..
PROF. DOĞRU’NUN HAKKI YENMİŞTİ
Meselâ, Süleyman Demirel üniversitesi’ndeki seçimler...
Geçenlerde de yazmıştım.
2004 yılı Haziran ayı ortalarıydı... Süleyman Demirel üniversitesi’nde “rektör adayları”nı tesbit için seçim yapılmıştı...
üniversitede tam 226 öğretim üyesi, Prof. Dr. Harun Doğru için oy kullanmış ve demişti ki;
“Bizim rektör adayımız Harun Doğru’dur!”
195 öğretim üyesi de; “Bizim adayımız Prof. Dr. Remzi Karagüz’dür” demişlerdi.
Geri kalan “51 oy”un tercihi ise, Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar’dan yana olmuştu.
Bu liste elbette YöK’e gitmişti... YöK’ün 22 üyesi, listedeki “sıralama”da bir değişiklik yapıp, 195 oy alan Prof. Karagüz’ü 1. sıraya, 226 oy alan Prof. Harun Doğru’yu da 2. sıraya atmışlardı!..
Ve tabiî; olması gerektiği gibi, 51 oy alan Prof. Baydar, 3. sırada kalmıştı. Liste, bu haliyle o dönem Cumhurbaşkanı olan A.N. Sezer’e gönderilmişti.
Sonuç malûm!..
A.N. Sezer; “226 öğretim üyesi nereden bilecek?.. Ben bu işi daha iyi bilirim!.. YöK’ün 22 üyesinin tercihi de havagazı!.. Bir tercih yapılacaksa, en iyi tercihi ben yaparım!” deyip vermişti kararını:
“Rektörlük için benim tercihim, 51 oy alan Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar’dır”
öyle de olmuştu. Prof. Harun Doğru 226 oy almasına rağmen “rektör” olarak atanmamış, sadece ve sadece 51 oy alan Prof. Baydar, Süleyman Demirel üniversitesi Rektörü olmuştu!..
Peki, bu “atama”yı yaparken, “Sezer’in kıstası” neydi?.. “Hukuk” mu, “adalet” mi, “hakkaniyet” veya “kabiliyet” mi?..
Hayır, hiçbiri değil!..
Sezer; bu atamada ne “öğretim üyelerinin tercihi”ni esas almıştı, ne de hukuk ve adaleti!..
Sezer’in tavrı, “tamamen ideolojik”ti!..
Evet, sırf “ideolojik” sebeplerle; Süleyman Demirel üniversitesi Rektörlüğü’ne, seçimlerde 226 oyla birinci olan Prof. Dr. Harun Doğru yerine, 51 oyla üçüncü olan Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar’ı atamıştı...
Aynı Sezer; Gazi üniversitesi’nde yapılan seçimde de; bin 64 oyla birinci olan Prof. Dr. Rıza Ayhan yerine 366 oyla ikinci olan Kadri Yalmaç’ı atamıştı.
Cumhuriyet, Erciyes, Fırat ve Trakya üniversiteleri rektörlüklerine de ikinci olan adayları seçmişti...
Sizin anlayacağınız;
Prof. Dr. Harun Doğru ve Prof. Dr. Rıza Ayhan gibiler “en çok oyu” aldıkları için cezalandırılmışlar, Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar gibiler de, “en az oyu” aldıkları halde mükâfatlandırılmışlardı!..
YİNE SEçİM, YİNE HAKSIZLIK!
Aradan 4 koca yıl geçti...
Peki, “değişen” ne?..
öyle ya;
Dönemin YöK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç gitti, yerine Prof. Dr. Yusuf Ziya özcan geldi!..
A.N. Sezer gitti, yerine Abdullah Gül geldi.
Ama, görüyoruz ki; “Garp cephesinde değişen bir şey olmadığı” gibi, ne yazık ki “Ankara Cephesi”nde de değişen bir şey yok!.. üniversitelerde yine “rektörlük seçimleri” yapılıyor, yine “hak”lar yeniliyor, yine “keyfe göre sıralama”lar yapılıyor!..
Yani; Teziç’in gidip de, yerine özcan’ın gelmesinin fiiliyatta pek büyük bir önemi yok!..
“Aynı tas, aynı hamam!”
Sözü, yine Süleyman Demirel üniversitesi’ne getireceğim... Ama, öncelikle söyleyeyim, ne Prof. Harun Doğru’yu tanırım, ne de Prof. Metin Lütfü Baydar’ı!..
Hiçbiri babamın oğlu değil!..
Hiçbiriyle de yakınlığım yok!..
İtiraf edeyim; “dünya görüşleri” konusunda da bir bilgiye sahip değilim... “Solcu” mudurlar, “Dindar” mıdırlar, “ülkücü” müdürler yoksa “Ateist” veya “Marksist” mi?.. Bilmem!..
Dolayısıyla, onlarla ilgili kanaatim, herhangi bir “fikrî yakınlık” veya “uzaklık”tan değil, tamamen “prensip”lerden kaynaklanıyor!..
Sizin anlayacağınız; bu yazıyı “kişi”lere dayalı olarak değil, “prensip”lere dayalı olarak yazıyorum.
Ve diyorum ki;
“Prof. Dr. Harun Doğru’yu niye harcadınız?.. Prof. Dr. Harun Doğru’nun hakkını niye yediniz?.. Bu, bir adaletsizlik ve zulüm değil midir?.”
Efendim, öncelikle “haber”i okuyalım:
“Süleyman Demirel üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerinde Yüksek öğretim Kurulu, sürpriz bir şekilde, eşi türbanlı olan ve oy sıralamasında üçüncü sırada yer alan Prof. Dr. Harun Doğru’yu Köşk’e gönderilen listeden çıkardı.
Gül’e gönderilen listede, 202 oy alan mevcut Rektör Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar birinci sırada, 172 oy alan Prof. Dr. Namık Delibaş ikinci sırada gösterildi. 152 oyla, üniversitede üçüncü en çok oyu alan Kulak Burun Boğaz Anabilim Başkanı Prof. Dr Harun Doğru ise Köşk’e sunulan listeden çıkartıldı.
Doğru’nun yerine, 45 oy alarak beşinci sırada çıkan Teknik Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Karaşahin listeye üçüncü sıradan girdi.
Prof. Dr. Doğru, 2004’te yapılan seçimlerde de üniversitede en çok oy alan rektör adayı olmasına rağmen, YöK tarafından Köşk’e gönderilen listede ikinci sıradan gösterilmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de birinci sıradaki Prof. Baydar’ı rektör olarak atamıştı.”
YİNE; 45 BüYüKTüR, 152’DEN!
Bu “haber”den sonra “YöK cephesinde değişen bir şey olmadığını” herhalde görmüş olmalısınız.
Şu hâle bakın; Teziç döneminde “birinci” seçildiği halde “ikinci” sıraya atılan Prof. Harun Doğru, özcan döneminde “üçüncü” oluyor ama, bu defa “sıralama”ya bile sokulmayıp, “liste dışı” bırakılıyor!..
Madem “keyfe göre karar” verilecek, söyler misiniz Allah aşkına, niye “seçim” yapılıyor ki?..
Böyle yapılmakla, “öğretim üyeleri”ne resmen ve alenen deniliyor ki; “YöK’ün nazarında sizin oylarınızın hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!.. Siz ne derseniz deyin, biz bildiğimizi okuruz!”
öyle değil mi?..
Şu hâle bakın; Prof. Dr. Harun Doğru 152 oy alıyor ama, Köşk’e sunulacak “üç kişilik liste”den çıkarılıyor!.. Yerine de; hem de 45 oy alarak “beşinci” olan biri konuluyor!..
Hele söyleyin, ne biçim seçim bu?!?..
Bu, ne demektir biliyor musunuz;
En çok oy, yani yüzde 47 oy alan AK Parti’yi değil, üçüncü sıradaki MHP’yi de değil, taaa “beşinci” sıradaki DTP’yi “iktidar” yapmaktır!..
DTP’nin “iktidar” yapılması ne kadar abes ise, “beşinci” sıradaki Prof. Dr. Mustafa Karaşahin’in de “3 kişilik liste”ye alınması o kadar abestir!..
Tekrar söyleyeyim;
Adaylardan hiçbirini tanımıyorum... İçlerinden biri “Aynakolik” bile olabilir... Ama ben, onların “kişilik”leriyle değil, “aldıkları oy”larla meşgulüm!..
Benim için, “prensip”ler önemli!..
Yani, bir “seçim” yapıyorsan, onun gereğini yerine getireceksin!.. Kalkıp da, “eşi başörtülü” diye, bir adamı harcamaya kalkarsan, o zaman ben sorarım;
“Sizin Teziç’ten farkınız ne?..”
AK PARTİ NİYE İKTİDAR OLDU?
Gazeteler, Prof. Harun Doğru’nun “niye harcandığını” yorumlarken, şöyle demişler:
“Edinilen bilgiye göre, tepki toplamamak için eşi türbanlı olan adayların çoğunluğunun rektör olarak atanmasına vesile olmak istemeyen YöK Başkanı Prof. Dr. Yusuf özcan, üniversitelerde yapılan seçimlerden sonra Kurul’a gelen listelerde temizleme operasyonu yapıyor.
Gül’ün; eşi türbanlı olan birini rektör atamaması halinde tepki alabileceğini dikkate alan Kurul, ilk olarak Süleyman Demirel üniversitesi’nde yapılan seçimlerde en çok üçüncü oyu alan eşi türbanlı Harun Doğru’yu listeden çıkararak Köşk’e gönderdi.”
Lütfen dikkat... YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan, “eşi türbanlı biri” aradan sızmasın diye “eleme” yapıyor, “kılı kırk yarıyor”muş!..
çünkü eğer, Köşk’e sunulan listede “eşi türbanlı biri” bulunur da, “eleme”yi Gül yaparsa, “zor durumda kalabilir”miş!..
Ne günlere kaldık Yarabbim?!?..
Şu hâle bakın; “eşi türbanlı” bir Cumhurbaşkanı, eşi türbanlı” bir rektör adayını eleme görevini YöK’e bırakıyor ki, kendisi zor durumda kalmasın!..
Biliyorsunuz, “ateş” olmayan yerden “duman” çıkmaz!.. Böyle “yorum”lar yapıldığına göre, “doğruluk payı” oldukça yüksek olmalıdır!..
O halde sormak gerekmez mi;
“Bu millet, AK Parti’yi niye iktidar yaptı?.. Bu millet, Genelkurmay Muhtırası’na inat, Abdullah Gül’ü niye Cumhurbaşkanı seçti?.. Bu millet, A.N. Sezer ve Teziç gitti diye niye göbek attı?!?”
Evet, bu ülkede “iki kişiden biri” niye AK Parti’ye oy verdi?.. Elbette, “sessiz yığınların sesi” olsun diye!.. Elbette, “kimsesizlerin kimsesi” olsun diye!.. Elbette, “öteki Türkiye”ye de sahip çıksın diye!..
Peki, “eşi türbanlı biri Cumhurbaşkanı olmasın” diye mitingler yapıp ter ter tepinenlerin bulunduğu bir Türkiye’de; “eşi türbanlı” bir Cumhurbaşkanı’nın, “eşi türbanlı bir rektör adayı”nı seçmesini engellemek, ne demek?..
Bu mu adalet, bu mu özgürlük?..
Eğer böyleyse, ört ki ölem!..
-------------
Eurovision ve AB
Sırbistan'ın başşehri Belgrad'da yapılan 53. Eurovision Şarkı Yarışması'nda Rusya birinci olmuş...
Türkiye'nin "yedinci" olduğu yarışmada, Almanya "sonuncu" olmuş!..
BBC'nin "Eurovision yorumcuları"ndan Sir Terry Wogan demiş ki: "çok saçma bir durum... Almanya sonuncu, İngiltere 14 puanla sondan ikinci oluyor... Avusturya ve İtalya'nın yarışmayı protesto edip katılmaması, son derece mantıklı görünüyor... Birkaç yıldır, bu yarışma komşu ülkelerin birbirine oy verdiği politik bir yarışmaya dönüştü... Rusya'nın birinciliği son derece politiktir!"
Benim anlayamadığım şu: "Rusya'nın komşuları" bu ülkeye oy verirken, "Avrupa'nın komşuları" niye birbirlerine oy vermiyor?.. öyle ya; Almanya, Belçika, Fransa ve Hollanda'dan "Türkiye'ye 10'ar puan" verilirken, İngiltere'nin "sondan ikinci" ve Almanya'nın "sonuncu" olması, başka türlü izah edilemez!..
Demek oluyor ki; Eurovision da sulandı... Bu gidişle, bu yarışmaya son verilirse hiç şaşırmamalı!.. çünkü efendim; Avrupa ülkelerinden, tabii "gurbetçi"lerden dolayı Türkiye'ye oy yağarken, "AB üyesi ülkeler"e oy verilmiyor!..
Hiç şüpheniz olmasın; "Türkiye AB üyesi" olduğunda, bunlar "Avrupa Birliği"ni de dağıtır!..