AK Parti’nin 10. yılı... Devlet, millet içindir!
Önceki akşam, Moral FM’de 7 yıldır program yapan “Meçhul Kaptan”ın konuğu idim... Saat 18.15’te başlayıp, 19.45’e kadar, yani “1.5 saat” süren programda, “Meçhul Kaptan”la, “Türkiye ve Dünya siyaseti”ni konuştuk... “Somali’deki açlığı” konuştuk, “Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’deki halk ayaklanmaları”nı konuştuk...
“Yeni bir dünya düzeni” kurulursa, bu düzende hangi ülkeler “baş aktör” olur ve “Türkiye’nin yeri” neresi olur, neresi olmalıdır?.. Bunları konuştuk...
“Meçhul Kaptan”la birlikte; kâh “Osmanlı’nın parçalanması”na kadar gittik, kâh “gelecek”le ilgili fikirler yürüttük... Çin ne yapar, Hindistan, Rusya ve İran ne yapar, Türkiye nerede yer alır?..
Uzun ve sıcak bir sohbet oldu.
Sonra, “Moral FM ailesi” ile birlikte “iftar” ettik, “namaz”larımızı kıldık ve vedalaştık.
RAMAZAN’IN 14’ÜNDE 10. YIL!
Program esnasında, en çok da “AK Parti iktidarı”nı konuştuk... “28 Şubat süreci”ndeki “ceberrut uygulamalar” ile bugünkü “özgürlük ortamı”nın kıyaslamasını yaptık.
Program, “Ramazan’ın 14’ü”ne denk gelmişti... Ne tevafuktur ki; Ramazan’ın 14’ü, aynı zamanda AK Parti’nin de “10. Kuruluş Yıldönümü”ydü!..
Ne yalan söyleyeyim;
“10. Kuruluş Yıldönümü” vesilesiyle, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti Genel Merkezi’nin balkonunda, ünlü “balkon konuşmaları”ndan birini yapacağını sanıyordum.
Eğer böyle yaparsa, gazetede vereceğimiz haberin başlığı bile hazırdı;
“10. Yıl Nutku”
Evet, o konuşmayı “10. Yıl Nutku” başlığı ile verecek, altında da konuşmadan “önemli ayrıntılar” aktaracaktık... Çünkü efendim; CHP’nin 10. Yılı “tantana”larla kutlanmış ve ünlü “10. Yıl Marşı” da, bu yüzden bestelenmişti!..
Ne var ki;
“Kurmayları” ile yaptığım görüşmede, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, 10. yıl için; “gösteriş”ten uzak, “sade bir tören” düşündüğünü, bütün “milletvekilleri”nin 81 vilâyete dağılıp, yine orada düzenlenecek “sade tören”lerde “AK Parti vizyonu”nu anlatacaklarını öğrenince, bizim başlık yattı.
Evet, dünkü Akit;
“10. Yıl Nutku” başlığı ile çıkamadı... Çünkü Erdoğan, özellikle “Somali’deki açlık” ve tırmandırılan “terörist saldırı”larda şehit olan askerler dolayısıyla, “debdebeli bir kutlama” istememişti...
Nihayetinde, Başbakan Tayyip Erdoğan; Ankara İl Başkanlığı’nın Sincan Harikalar Diyarı’nda verdiği “iftar yemeği”ne katıldı ve “kuruluştan bugüne” geçirilen süreci orada anlattı...
DEVLET DEĞİL, İNSAN!
Kabul etmek gerekir ki;
AK Parti’nin; hem de oylarını arttırarak “3 genel seçim” kazanmasının ve “10 yıldır tek başına iktidar” olmasının en büyük sebebi; Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in de dediği gibi; “Devletin yerine insanı koyması”dır!..
Yani, AK Parti, “devlete” değil, “insana” öncelik vermiştir!..
Başbakan Tayyip Erdoğan, daha yola çıktığı ilk günlerde, Şeyh Edebali’nin; “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözlerini “yol haritası” olarak benimsemiş, “devletçi” değil, “milletçi” bir yol izlemiştir.
Evet;
“Devletçi” değil, “milletçi” olmuştur.
“Başarı”nın sırrı budur!..
Öyle ya;
“Devlet, millet içindir!”
Yoksa;
“Millet, devlet için değil!”
“Millet” varsa “devlet” vardır!..
Ama “millet” yoksa, “devlet” de yoktur!..
“Millet”ler, belki “devletsiz” yaşayabilirler ama “devletler, asla milletsiz yaşayamazlar!”
Siz, hiç; “milleti olmayan devlet” duydunuz mu?.. Ama, dünyanın çeşitli yörelerinde “devleti olmayan millet”ler vardır!..
İşte bunu bilen Erdoğan;
“Milleti devletin hizmetine” değil, “devleti milletin hizmetine sokma” düşüncesiyle yola çıkmış ve “üst üste 3 seçim kazanma” başarısını göstermiştir!..
AK Parti ile birlikte;
“Elit”lerin, “krema tabakası”nın, “egemen”lerin, “insana tepeden bakanlar”ın ve “buyurgan”ların siyasetteki ağırlıkları sona ermiş ve bunun yerine “Anadolu halkı” sahneye çıkmıştır!..
Evet, Anadolu halkı!..
Düne kadar; “Horlanan, dışlanan, yok sayılan, adam yerine konulmayan ve sürekli aşağılanan, ezilen” Anadolu halkı...
AK Parti’yi kuran, besleyen ve ona hayat veren, işte bu “ruh”tur!..
Bu halk, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “içimizden biri, bizden biri” olarak görmüş ve ona “kimsesizlerin kimi” gözüyle bakmıştır!..
MİLLETİN 2 GÖREVİ VARDI!
Bu, aslında;
“150 yıllık mücadele”nin başarıyla sonuçlanmasının da bir fotoğrafıdır... 150 yıldan bu yana, merkezde “devlet” vardı!.. “Millet” de, “devletin hizmetkârları” idi!.. Tarlasına “tohum” eken, aldığı “ürün”ü devletin hizmetine sunan bir hizmetkâr!..
Yani;
Devlet “ağa”, millet ise, “maraba!”
Bir görevi daha vardı milletin;
Sürekli “çocuk” yetiştirecek ve onları “asker”e gönderecekti!..
“CHP’nin Ankara Valisi, CHP’nin Ankara Belediye Başkanı ve aynı zamanda CHP’nin Ankara İl Başkanı” olmak gibi, 3 görevi aynı anda yürüten Nevzat Tandoğan; CHP’nin “tek başına iktidar” olduğu 1944’te, tutuklanıp huzuruna getirilen merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye öyle diyordu ya;
“Ulan öküz Anadolulu, sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var?.. Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz.
Sizin iki vazifeniz var:
Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi askere çağrıldığınızda askere gitmek.”
Nevzat Tandoğan’ın işte bu tavrı, “tipik bir CHP’li kafası”nı yansıtıyordu!..
Öyle ya;
Bu ülkeye “ne” getirilecekse, onu da CHP getirirdi!..
“Komünizm” gelecekse CHP!..
“Çarşafa özgürlük” gelecekse CHP!..
“Kur’an kursu” açılacaksa CHP!..
İşte, “AK Parti”nin kurulmasıyla; “önce devlet” diyen “CHP zihniyeti” yani “statükocu zihniyet” yıkıldı, “önce millet” diyen zihniyet iş başına geldi.
O ŞARKI, HEP DİLLERDE
Bugünlere kolay gelinmedi.
“28 Şubat Süreci”nin zifiri karanlık günlerinde; henüz “çocuk” denilecek yaştaki ufacık kız çocuklarının “incecik bilekleri”ne “kelepçe”ler takıldı... Ülkenin birçok yerinde, “irtica ile mücadele” maskesi altında “mütedeyyin” insanlara karşı operasyonlar düzenlendi, birçok “işadamı”, hem de “geceyarısı operasyonları” ile yataklarından kaldırılıp, “don-gömlek” karakollara götürüldü, “işkence”lere maruz kaldı... “Kur’an kursları” basıldı ve Kur’an-ı Kerim’ler bile “suç unsuru” sayılıp, toplatıldı!..
“Kebapçı”lar ve hatta “kokoreççi”ler dahi fişlenip, “kara liste”ye alındılar, onlardan “alışveriş” yapanlar fişlendi!..
Hasılı kelâm;
Nice “badire”ler atlatıldı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; önceki akşam yaptığı “10. Yıl konuşması”nda da ifade ettiği gibi;
“Bunların hiçbiri, Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda şarkısını milletin dilinden düşürmeye muktedir olamadı!..”
Erdoğan, önceki akşam;
İşte “o şarkı”yı kendisiyle birlikte söyleyen herkesi selâmlıyordu!..
PKK VE BDP’YE SON UYARI!
Evet, Erdoğan; “o şarkı”yı okuyanları selâmlıyor ve onlara teşekkür ediyordu ama, bir de “hariçten gazel okuyanlar” vardı... Erdoğan’ın, onlara da bir çift sözü vardı ve şöyle sesleniyordu:
¥ “Yavrularımızı şehit eden bölücü terör örgütüne karşı bizler şu anda mübarek ay vesilesi ile sabırla devam ediyoruz... Bizim medeniyetimizin geçmişinde, cehalet döneminde bile, bu ayda kimse kimseye kurşun atmaz, kan dökmezdi... Terör örgütü ve siyasi uzantıları bakın neler yapıyor. Dün 3 yavrumuzu şehit ettiler. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır.”
¥ “Bölücü terör örgütü ile arasına mesafe koymayanlar da bu suça iştirak etmektedir... Onlar da bunun bedelini ödemeye mahkûm olacaklardır, bunun faturası ağır olacaktır!..”
¥ “Demokrasi ve hukuk deniyorsa, bunun yeri parlamentodur... Kendi kendilerine bu ülkenin şehirlerinde gayri meşru, illegal parlamentolar oluşturmak suretiyle kimse bu ülkenin herhangi bir ilinde herhangi bir operasyon veya ameliyat yapamaz. Yerel özerklik diyorlar, geçin onları geçin!..”
¥ “Yerel yönetimlerin özerkliği dışında bir özerklikten bahsedilemez!.. İstediğiniz kadar cam-çerçeve indirin, o cam da, çerçeve de yerine takılır, teşkilatlar kurulur, ama siz AK Parti hareketini durduramazsınız.”
¥ “Kimse milleti birbirine düşürmeye kalkmasın. Onlar kendilerini Kürt kardeşlerimin temsilcileri ilan ediyorlar... Hiç alâkası yok. Siz benim Kürt kardeşlerime ne verdiniz, ne kazandırdınız? Koskoca bir hiç. Onlar bunun üzerinden nemalanıyorlar. Bunların dinle alakası da yok.”
Ve Erdoğan’dan net mesaj:
“Artık bıçak kemiğe dayandı!..
Ramazan ayı diye sabrediyoruz ama bu aydan sonra barışın milâdı çok daha farklı olacaktır!”
Bu sözlerden benim anladığım şu:
Bayramdan sonra, PKK’ya karşı “büyük bir operasyon” yapılacaktır!..
Eğer bu operasyon başarılı olursa, Erdoğan, “terörü bitiren adam” olarak da tarihe geçer!..
Başlayacak bu operasyonu;
Hiç kimse, “Kürtlere karşı sindirme harekâtı” olarak çarpıtmaya kalkmasın!.. Çünkü Erdoğan, önceki günkü konuşmasında; PKK ve BDP ile “Kürt”lerin arasına “kalın bir çizgi” çekmiş, “Kürt kardeşlerim” diyerek PKK ve BDP ile Kürtleri birbirinden ayırmıştır!..
Yani operasyon, “Kürtlere” karşı değil, PKK’ya karşı yapılacak ve onlardan, hele de şu mübarek Ramazan ayında “döktükleri kan”ın hesabı sorulacaktır!..
YA TERÖR, YA HÜKÜMET!
Evet, artık bıçak kemiğe dayanmış ve sabrın sonu gelmiştir!..
Madem ki; “Devlet millet içindir” diye yola çıkılmıştır, o halde “milletin gözyaşı”nı dindirmek, “devlet”in boynuna borçtur!..
“10. Yıl”ın özeti budur!..
Ya, “devlet terörü bitirecek”tir, ya da “terör, hükümeti götürecek”tir!..
Erdoğan, “yol ayrımı”ndadır!..
“Terör bitirilmeli” ve onu besleyen “kaynak”lar kurutulmalıdır ki, millet rahat nefes alsın!..
Öyle ya;
“Devlet, millet içindir!”
Rüşvetin belgesi var, şikenin yok!
Hatırlarsınız; bu ülkede yıllar boyu “rüşvetin belgesi” tartışmaları yapıldı... Olur muydu, olmaz mıydı?.. En sonunda ünlü işadamlarından Selim Edes, Engin Civan’a, mahkeme salonunda patlamıştı: “Rüşvetin belgesi mi olur ulan Peze...k?”
Ne var ki; yıllar sonra, “rüşvet”in de belgesi bulundu ve “Rüşvetin belgesi olmaz” sözü tarihe karıştı.
Günümüzdeki tartışma konusu ise şu: “Şikenin belgesi nerede?”
Malûm, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu birçok kişinin 3 Temmuz’da gözaltına alınmasıyla başlayan “şike soruşturması”nda, bütün dikkatler “dün”e çevrilmişti... Acaba, Türkiye Futbol Federasyonu nasıl bir karar açıklayacaktı?.. “Şike” iddiasının hedefindeki takımlar küme mi düşürülecekti, yoksa maç cezası mı verilecekti?..
Herkes nefeslerini tutmuş Türkiye Futbol Federasyonu’nun verdiği kararın ne olduğunu beklemeye başlamıştı ki; Federasyon açıklama yaptı:
“Şikenin kanıtı yok!.. Dolayısıyla karar da yok!.. Kararımızı Şike İddianamesi açıklandıktan sonra vereceğiz!”
Demek oluyor ki; “ölme eşeğim ölme!..” durumları ile karşı karşıyayız!.. İyi hoş da; “kanıt” yoksa, bunca “gürültü” niye koparıldı, bunca insan niye içeri atıldı?.. Yani, onlar “kanıtsız” mı yatıyor?. Kanıt yoksa, “o fotoğraflar” neyin nesi?..
Hiç kuşkunuz olmasın, bir gün gelecek “şikenin de belgesi bulunacak” ve milletçe rahatlayacağız!..