Gerçek İslâm Ehl-i Sünnet İslâmlığıdırNaylon Müctehidler İslâm’ı Ö
BENDENİZ din âlimi değilim, dinî konulara temas ediyorum. Yanılabilir miyim? Cevabım: Beş vakit namazın farz olduğu, âqil ve baliğ her Müslümanın bunu mutlaka kılması gerektiği gibi muhkem, müttefakun aleyh (üzerinde kesin ittifak/birlik olan) konuları yazmak için din âlimi olmak gerekmez. Nasıl ki, iki kere ikinin dört ettiğini söylemek için matematik profesörü olmanın gerekli olmaması gibi...
Bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı olarak ilmihal fıkıh, akaid, ahlâk kitaplarındaki bazı kesin bilgileri halkımıza hatırlatıyorum. Kendimden bir ilave ve yorum yaptığım yoktur.
Tesettür konusunu ele alalım;
Tesettür Kitab ile yani Kur’ân-ı Kerîm’in kesin ayetiyle, Sünnet ile on dört asırlık icmâ-i ümmet ile bilinen kesin bir farzdır. Tesettürün farz olduğunu inkâr eden, “Hayır, İslâm dininde böyle bir şey yoktur!..” diyen kişi dinden çıkar. Dinimizde tesettürün farz olduğunu savunmak, yazmak, hatırlatmak için fakih olmak, gerekmez.
İlmihal, fıkıh, akaid kitaplarına sımsıkı bağlı olan bendeniz yanılmam ama müctehid olmadığı halde ictihad yapan, gerçek müftü olmadığı halde fetva veren, Kur’an-ı Kerim’i kendi re’y, heva ve hevesi ile tefsire yeltenen bid’atçiler, reformcular, naylon müctehidler, ilahiyatçı kisvesine bürünmüş olsalar da hatâ edebilirler. Nitekim de ediyorlar.
Şu zata bakınız, defalarca yazdı, meydan okudu. özetle şunları söyledi: “Müslümanların inandığı ilmihal Müslümanlığı yanlıştır. Gerçek Müslümanlık benim anlattığım Kur’ân Müslümanlığıdır...”
Bu adam doğru mu söylüyor, yoksa yalan mı?
Onun iddiası kabul edilirse on dört asırdır gelip geçen büyük müctehidler, allameler, gerçek âlimler, gerçek müfessirler, gerçek muhaddisler, ‘âmil ve rabbanî din bilginleri yanılmışlar, bizim hazret doğruyu bulmuş. Aklı başında bir Müslüman böyle bir hezeyanı kabul eder mi?
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ne buyurmuşlar: “Benim ümmetim yanlış üzerinde ittifak etmez...”
On dört asırdan beri gerçek İslâm vardır, devam etmektedir. Gerçek İslâm’da bir kopukluk olmamıştır. Bundan önceki dinlerde olduğu gibi gerçek İslâm’da tahrif vuku bulmamıştır.
Gerçek İslâm’ı on dört asır boyunca müctehid imamlar, allameler, gerçek büyük müfessirler, büyük muhaddisler, gerçek fakihler, gerçek ulemâ, ‘âmil ve rabbanî din bilginleri; Resulullah Efendimizin varisleri, vekilleri, halifeleri halka öğretmişler, hizmetlerini yürütecek halifeler yetiştirmişlerdir.
ülkemizde medaris-i İslâmiye kapatılmıştır ama Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Hindistan’da, Pakistan’da, Fas’ta ve diğer bilad-i islâmiyede medreseler açıktır ve lehülhamd gerçek ulemâ yetiştirmektedir.
Peygamberimizin haber verdiği gibi İslâm dünyasında bozuk fırkalar ve hizipler zuhur etmiştir. Lâkin doğru, katışıksız, gerçek İslâm’ı anlatan Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolu da hiçbir zaman kapanmamıştır ve inşaallah ila kıyame (dünyanın sonuna kadar) mevcut olacaktır.
Merhum Mevdudî’nin, “Kur’an’da Dört terim” kitabındaki iddiası yanlıştır. Ona göre, Müslümanlar üçüncü hicrî asırdan sonra Kur’ân’ın dört temel değeri/kavramı olan Rab, İlah, din, ibadet konusunda doğru yoldan çıkmışlar da doğruyu kendisi bulmuş!.. çağımızın büyük din âlimi merhum Ebu’l-Hasen en-Nedvî “Kur’ân’ın Siyasî Yorumu” adlı kitabında Mevdudî’nin bu tezini çürütmektedir. (Bedir Yayınevi. Tel. 0212/519 36 18)
Hülasa (özet) olarak derim ki:
1. Ehl-i Sünnetin ilmihal kitaplarında yazılı olan kesin bilgilere bağlı kalan kimse, din bilgini olmasa da yanılmaz.
2- Ehl-i Sünnetin sınırlarını ve haddini aşan reformcu, naylon müctehid, kendi kafasından konuşan kişi ilahiyatçı olsa da yanılır.
3. İslâm dininde ve Şeriatında on dört asırdan beri üzerinde ittifak edilmiş tesettür gibi dinî hükümleri, değerleri, kavramları inkar edenler dinden çıkar.
4. Kendisinde tefsir yapma, müfessir olma ehliyeti bulunmayan kimseler Arapça bilmekle, ilahiyatçı olmakla tefsir yapamazlar. Böyle bir şeye yeltendikleri takdirde “Men fessere’l-Kur’âne bire’yihi fekad kefer” büyük tehdidi üzerlerinde olur.
5. Binlerce çok büyük âlimin, on binlerce büyük alimin, yüz binlerce alimin gösterdikleri Kur’ân, Sünnet ve icmâ Müslümanlığını bırakıp da kendi kafalarına göre yeni İslâmlar türetmeye kalkışanlar sapıktır ve sapıttırmaktadır. Onların peşinden gidenler, Mevlâlarını değil, belâlarını bulur.
6. Akıllı, vicdanlı, firasetli Müslümanlar dinlerini muteber/güvenilir ilmihal, fıkıh, akaid kitaplarından okuyup öğrenirler.
7. Ehliyetsizlerin yazdığı tefsirlerden din öğrenilmez. Mukallid Müslümanlar, temel ilmihal bilgilerini muteber tefsirlerden bile öğrenemezler. Namaz kılmasını bilmeyen bir kimse Râzî Tefsiri’nden iki rekat namaz kılmayı iki sene çalışsa öğrenemez. Küçük bir ilmihal okuyarak iki saatte öğrenir.
Sevgili Müslüman kardeşlerim, sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığından ayrılmayınız. Reformculara, naylon müctehidlere, mezhepsizlere, telfik-i mezahip taraftarlarına, selefilere, şuculara buculara kulak vermeyiniz. Din işinin şakası yoktur. Cenâb-ı Hak cümlemizi doğru yoldan, Kendi rızasına ve Resulünün rızasına ve Salih seleflerin anlayışına uygun gerçek İslâm’dan ayırmasın.
Irak’ta Nakşibendî Ordusu
WEB sitesi Arapçadır... alnakshabandia-army.org’dan ulaşabilirsiniz. Irak Nakşibendîleri askerî bir teşkilât kurmuşlar...
Vaktiyle 19’uncu asırda Kafkasya’da Şeyh Şamil ve diğer imamlar da Nakşî-Kadirî tarikatını askerî bir disiplin altına almışlar ve vatanlarını istilâ eden Ruslarla 40 yıl çarpışmışlardı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda Mevlevî taburları vardı.
Kurtuluş savaşımızda sarıklı din ulemâsı, başlarına tarikat taçları geçirmiş şeyhler, istilâcı Yunan kuvvetlerine karşı yapılan kutsal savaşı desteklemişler, maddî ve mânevî yardımda bulunmuşlardır.
Kafkasya’daki müridizm (tarikatların ordu haline gelip düşmanla savaşması) hakkında çeşitli dillerde hayli kitap ve ilmî makale yazılmıştır.
Arapça bilen okuyucularımın dikkatlerine sunarım...