“Nush ile uslanmayanı!..
Mukaddes Rahmet ayında Ebu Cehillerden daha gaddar ve acımasız olan Siyonistlerin içimizdeki maşaları yeniden ülkemizde kaos ve kargaşa planını tatbike başladılar.
Özel harbin jet taktiğiyle yola çıkan Ergenokon’un taşeronu terör örgütü barışa, hak ve özgürlüklere karşı savaşa devam ediyor. Bilinçli ve planlı bir şekilde yaptıkları ihanetlerle Van ilimizi başkent hayal eden Ermenilerin ve Güneydoğumuz haritalarında gösteren Siyonistlerin emeline ve ekmeğine yağ sürmeğe devam ediyor.
Hedefleri; ülkemizde Türk ve Kürt çatışmasını gerçekleştirerek ülkemizin maddi ve manevi sahalardaki başlayan dirilişini önlemek ve bölüp parçalayarak ülkemizi Irak’a şehirlerimizi Bağdat’a çevirmek.
Teröre kurban giden sivil halkımız, askerimiz ve polislerimizden şehid edilenler arasında Türk olduğu gibi Kürt kardeşlerimiz de var. Sünni olduğu gibi Alevi kardeşlerimiz de var. Demek bu bir Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışması değil.
12 Eylül öncesi biz bu kurgulanmış filmin sahnelerini çok seyrettik. Ve acılarını çektik. Aynı köy, aynı mahalle ve hatta aynı aile içinde bizleri birbirine düşman etmediler mi? Türk’ü Türk’e, Kürd’ü Kürd’e vurdurtmadılar mı? Kırşehir’de, Kahraman Maraş’ta, Malatya’da, Ankara ve İstanbul gibi metropol şehirlerde aynı sınıf ve sırada oturan talebeleri, aynı semtteki akraba, komşu ve hatta öz kardeşleri sağcı solcu, Alevi Sünni diye birbirilerine vurdurtmadılar mı? Kahveleri, marketleri hatta camileri bile ayırıp bu oyunlarla kundaklayıp yakmadılar mı? Ülkesinden ve kardeşlikten yana tavır koyan vatansever vatandaşlarımızı Jitem kanalıyla susturup faili meçhul cinayetlere kurban etmediler mi?
Kürdistan kurma hayali yalanıyla Dicle ve Fırat nehirleri arasında kurulmak istenen Büyük İsrail Devleti için tam bir Siyonist planıyla karşı karşıyayız. Kuzey Irak’ta da kurulan Kürdistan eyaleti geçici bir boş hayal ve aldatmaya yönelik bir oltadan ibarettir. Bölüp, parçalayıp, yutmak için emperyalist kurtlarca yüz ondört yıl evvel hazırlanan bir planın gereği yerine getirilmektedir. Önce Irak, Suriye ve Ortadoğu ülkeleri sonra da Türkiye bölünüp parçalanıp yutulma hedefini gütmektedirler.
Uyan ey Kürt ve Türk genci! Uyan ey Türk ve Kürt halkı! Uyan ey Sünni ve Alevi toplulukları!
Vakit geçmeden ve ülkemiz dış güçlerin silahlı işgaline uğramadan kalleşlere karşı kardeş olup birleşelim!
Terör korkaklıkla, nemelazımcılıkla ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın gafletiyle önlenemez ve bitirilemez. Particilik, mezhepçilik, meşrepçilik, kavmiyetçilik ve ölümden korkma hastalıklarının kanserden beter bir bela olduğunu unutmayalım.
Tüm vatandaşlarımız genç, ihtiyar, kadın erkek hepimiz ölüm denen kaçınılmaz gerçeğin saatinin geri veya ileri alınamayacağını unutmamalıyız. Ve hepimiz “(Ey Peygamber) de ki: Allah dilemedikçe, ben kendim ne bir zararı önleyecek, ne de kendime bir yarar sağlayabilecek güçteyim. Her ümmet için bir süre belirlenmiştir. (Hayat)süreleri son bulunca, onu (ölümü) ne bir an geciktirebilirler, ne de çabuklaştırabilirler (Yunus S.49)” “Eğer Allah, günahları, isyanları ve inkârları yüzünden insanları anında cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde cezalandırmadık hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onlara belli bir müddete kadar süre tanıyor. Ecelleri geldiği zaman, onu ne bir an erteleyebilirler, ne de belirlenmiş vadeyi öne alabilirler. (Nahl S.61)” ilahi mesajlarına kulak verip imanımızı yeniden kuvvetlendirirsek terörün korku yayıp toplumu sindirme planını bozarız.
Oğlum doğuda asker, polis olmasaydı veya doğuda yaşamasaydık, o yoldan geçmeseydi, evinde dursaydı vurulmazdı, ölmezdi gibi şeytan vesveselerini bırakıp cesur olmalıyız. “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler ve göğe yükselen kulelerde olsanız bile ölüm gelip sizi bulacaktır. (Ennisa S.78)” ayeti kerimesi değişmez ve değiştirilemez anahayat yasamız ve ilacımızdır. Hayat filmimizi güzel bir yerde ve güzel bir gaye ile bitirmek için çalışalım.
Ölümden kaçamıyor ve korkuyorsak gelin hep beraber bu vatanımızın, canlarımızın, mallarımızın, namuslarımızın, inançlarımızın ve onları korumak için gönderilen İslam dinimizin muhafazası için ölümsüzlüğe koşalım.
Bu sene 18 Mart’ta kaleme aldığım “Mektebinde şahadet olan bir milletin esareti yoktur” başlıklı yazımdaki mesajlarımı bugün de tekrarlamak istiyorum:
“O gün Çanakkale’de vatanımızı; Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arab’ı ve Acemiyle hatta Afganlısıyla beraber, omuz omuza emperyalizme karşı savunduk. Bugün de aynı iman ve ümmet ruhuyla, millet iradesine kastedenlere karşı üzerimize düşen görevi yerine getirmek gibi bir sorumluluğumuz var. Yarının büyük Türkiye’sinin özlemi, bütün mazlum halklarının özlemidir. Örnek ve önder bir Türkiye meydana getirmek ise, nesillerimizin ruhunda Çanakkale’yi yaşatmakla mümkündür. Rabbim bizi, bu vatanı canlarını feda ederek bize emanet eden şehitlerimiz ve gazilerimizle beraber eylesin.”
Tüm terör kurbanı kahraman şehitlerimizin makamları cennet, ruhları şâd olsun. Yaralı kahramanlarımız gazilerimize yar ve yardımcımız Allah (c.c) acil şifa ve sıhhatler ihsan etsin. Kahraman ailelerine sabır, metanet ve tevekkül lütfeylesin.
İktidarımıza aklıselim, basiret, hikmet, feraset ve mutlaka ama mutlaka adalet ilkesi içinde güç, kuvvet ve nusret ihsan etsin.
“Nush (nasihat ve barış tavsiyesiyle) ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir (uyarı ve ikaz) ile uslanmayanın hakkı kötektir” atasözü çerçevesinde insan hak ve hürriyetlerini, tüm halkların barış ve kardeşliğini gerçekleştirecek başarıların yakın olmasını diliyorum.
Rahmet ayımızdaki dua ve oruçlarımız, zahmet, gaflet ve ihanetlerden kurtuluşa vesile olsun. Amin.